Kurtuluş Kayalı

48 yıl öncesinin bir haziran sabahı Siyasal kütüphanesine giderken sağda kalan amfide Şerif Mardin’in “Siyaset Bilimine Giriş” dersinin sınavı vardı. Şerif Mardin o saatte salonda da değildi, Ankara’da da. Sorular okundu. Herkes sakin olarak soruları cevaplarken oturduğum sıranın tam arkasında benden kopya çekmek için oturan Ziya Ceritoğlu, arka sırasında oturan Oral Çalışlar’a “Oral sen Sosyalist Fikir Kulübü başkanısın; hoca sormayacağını söylediği yerlerden soru soruyor, müdahale etsene” dedi. O dönemlerde bırakın herkesi Oral Çalışlar’ın bizatihi kendisi bile “gün gelecek Oral, basında bir köşe bulup güzel yazılar yazacak” dense inanmazdı. O sıralar Oral Çalışlar mürekkep yalamamış bir eylemciydi. Daha sonraları PDAcıları (Proleter Devrimci Aydınlık Dergisi doğrultusunda düşünenleri) konuşturmadıkları forumlarda “özverili bir eylemci” diye Oral Çalışlar’ın konuşmasına müsaade ederlerdi.

Evvela Şerif Mardin nerede diye sordu öğrenciler. Fakülte sekreteri salona gelip matrak geçer gibi “Şerif Mardin, Mardin’de” dedi. Oral Çalışlar sınavı iptal ettirmek için konuşmaya çalışırken “Kurtuluş, ben ders konusunun belirgin olarak dışındayım meseleyi sen izah et” dedi. Ben de dilim döndüğü kadar anlattım. Ben anlatmaya çalışırken Atilla Türk de müdahale edip bir şeyler söyledi. O sıralarda ve daha sonra zaman zaman Oral Çalışlar’la yolları kesişen/kesişecek olan ve şimdi 1970 yılındaki Oral Çalışlar’ın çizgisinde bulunan Kâmil Dede de homurdandı. Neyse sınav boykot edildi. Dışarı çıkıldığında bir gerilim oldu. Kâmil Dede, Atilla Türk’e “Sana ne oluyor? Başkan konuşurken niye müdahale ediyorsun?” diye çattı. Atilla Türk de erkekliğe halel getirmemek için onun dövmek amaçlı hamlesine karşılık vermeye çalışır gibi yaptı. Tam o sırada benim de dizlerim titremeye başladı. Ama bana bir hamle gelmedi. Muhtemelen Sosyalist Fikir Kulübü üyesi olmadığım için benim sözü başkana bırakmak zorunluluğum yoktu.

Aradan epey zaman geçtikten sonra, tam on dokuz sene önce Oral Çalışlar, Şerif Mardin’e karşı “Bizim ideolojik duruşumuza aykırı tarzda sorunun cevaplandırılmasını isteyemezsin” diye kafa tuttuğunu anlatıyor Başkaldırının Yedi Rengi kitabında. Bu olayı Şerif Mardin’in ölümü üzerine yazdığı köşe yazısında da biraz farklılaştırarak da ne kelime metne takla attırarak tekrarlıyor. Genelde belirtilenlerin aksine Şerif Mardin o olaydan tam bir yıl dört ay sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne değil Amerika’ya gidiyor. Acaba o dönemde ona “Sen ileride Posta gibi bir gazetede köşe yazacaksın” dense cevabı ne olurdu? Şimdilerde o sırada sınıfta gözetmen olan bir asistan “Akılda Kalan” programında ve Taner Timur da bir yazısında olayı Oral Çalışlar’ın anlattığı gibi tekrarladı. Bundan kalkarak da Taner Timur, Şerif Mardin’in nasıl düşünce alanında yönlendirici/dayatmacı olduğunu söylüyor. Aslında olay orada belirtildiği gibi olmadı. İdeoloji dayatma konusunda katı olanlar başkaları mı yoksa Şerif Mardin miydi? Tam da aynı yıl Mehmet Ali Aybar’ın bir TİP Kongresinde “Gençler yobaz olmayın, sadece Marx, Lenin okumayın; Althusser okuyun, Rosa Luxemburg okuyun, Buharin okuyun” demesi üzerine Mümtaz Soysal’a meseleyi danıştığımda “Fuzuli işlerle uğraşma” cevabını aldım. Aynı haftanın Ant ve Türk Solu Dergileri Aybar’a pür hiddet saldırdılar. İnsanın aklına ideoloji dayatan başka hoca olup olmadığı geliyor. O sene Fahir Armağaoğlu, kendi kitabından sorarken acaba ideoloji dayatmıyor muydu? Acaba bugünlerde Oral Çalışlar, Marx’ın kehanetlerinin yanlış çıkıp, çıkmaması konusunda ne düşünüyor? O dönem bütün değişik öğrenci örgütlerinin rahatlıkla konuştuğu bir dönem. Milliyetçi-Toplumcular’ın tam da bahsedilen amfinin arka duvarında panosunun olduğu bir zaman kesiti. Mete Tunçay’ın “Ben bunlara karşı objektif davranmak zorunda değilim” sözlerinin ülkücüler tarafından rahatlıkla eleştirildiği bir ortamda Şerif Mardin’e anlatılan şekilde karşı çıkıldığında inanmak akıl alır bir şey değil. Mümtaz Soysal’ın ders metni, Anayasaya Giriş aleni bir Marksizm, hatta ondan öte “halk demokrasileri” güzellemesi değil miydi? O dönemde kitaplarının sol çevrelerde de benimsendiği Maurice Duverger’nin bir metnini, Politikaya Giriş kitabını da okutuyordu Şerif Mardin. O zaman durum kabak gibi ortada, ya Oral Çalışlar bile isteye yalan söylüyor ya da olayı o kadar fazla anlatmış ki artık kendi hikâyesine kendisi de samimiyetle inanıyor. Ama zaman içindeki hikâye anlatımı değişik.

Şerif Mardin’in o dönem ders materyali olarak ne okuttuğu pek konuşulmuyor. Ders materyali olarak Veba romanı, Politikaya Giriş ve Kapitalizm Sosyalizm ve Demokrasi kitapları vardı. O dönemde Şerif Mardin’in ilk sınavından en yüksek notu almış olan öğrenci Schumpeter’in kitabını sınıfın geniş bir kesimine anlatıyor. Acaba o dönemde Schumpeter’in yaklaşımına göre Marx’ın kehanetinin neden yanlış olduğunu Oral Çalışlar anlayabilmiş mi? Kitabın ismi hiç geçmediğine göre kitap hakkında konuyu deşen insanların bilgisi var mı? O dönemde “Atatürk geliyor” sloganıyla yürüyenler aynı yıl yayınlanan Din ve İdeoloji’de Kemalizm’in iki zaafı konusunda yazılanlardan haberdarlar mı? Kapitalizm Sosyalizm ve Demokrasi kitabının durduğu yeri zerrece anlayamayanların Şerif Mardin’e sene boyu hiçbir şey söylememeleri neyle açıklanabilir. Belki de Şerif Mardin’den hiç huylanmadılar. Şerif Mardin’in onların gözündeki yeri Taner Timur’un söylediği gibi Forum yazarı olmasından dolayı mı saygındı? Bunlar sınıf ve Marksist şema konusunda Fakülte dergisindeki yazılarını okumamışlar mıydı? Şerif Mardin’in aralarında Siyasal Bilgiler Fakültesi hocalarının da olduğu Türk Sosyal Bilimler Derneği Başkanı olması ona karşı saygıyı kökleştirmiş olabilir miydi?

Bugünlerde hemen herkesin hakkında aklına geleni söylediği Şerif Mardin’in yazdıkları üzerine akılalmaz cehaletin sergilendiği, yazanların Şerif Mardin’in eleştirmek veya olumlamak amacıyla işlerine geldiği metinlerini seçtiği ortamda Şerif Mardin anlatımının körün fili tarifine cuk oturduğu, tarif edenlerin hakikaten kör olduğu, filin herhangi bir organına dokunarak dahi fili tarif etmedikleri rahatlıkla söylenebilir. Tabii Şerif Mardin’in de devasa bir entelektüel olduğu ve üzerine laf edenlerin acayip düşünsel savrulmalar yaşarken, Şerif Mardin’in çok daha istikrarlı bir yerde durduğu da.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 25.sayısında yayınlanmıştır.