Erkan Şimşek

Nobel ödülü için sayısız, övgü, iftira, komplonun içinde bir iddia vardır ki gerçek olmasa bile Hollywoodvari havasıyla güldürür: Nobel, zengin ülke evlatlarının yazdıklarına; fakir ülke evlatlarının dediklerine gider.

İşte geçen senenin Nobel sahibi Jean-Marie Gustave Le Clézio, adının kalabalığından anlaşılacağı üzere “zengin” bir Fransız yurttaşı. Le Clézio’nun Frenk diyarında Ekim 2008’de yayınlanan “Ritournelle de la Faim” adlı 30’lar Paris’inde yolculuğa hazır mısınız” romanı daha Fransız musahhihler hatalarını bulmadan Türkçeye çevrildi. Çok da güzel bir isimle: Açlığın Şarkısı.

Evvelâ Le Clezio’yu tanıyacak olursak; mösyö, “bütün büyük Fransız yazarları, Avrupaî müstemlekelerde dünyaya gelir veya oradan geçer” gizli kuralı gereği Mauritius kökenli bir Fransız olarak şirin sahil kasabası Nice’de doğdu. Edebiyat okudu, akademik kariyer yaptı. Henüz 23’ünde yazdığı Tutanak romanıyla ortalığı salladı. Romanları ve seyahatleri peş peşe geldi. 1980’de Türkiye darbelerle çöle dönerken, Çöl adlı romanıyla zirveye çıktı. 1994’te “Yaşayan En büyük Fransız Yazar” seçildi. Yani ‘Fransız Edebiyatının Zidane’ı oldu.

Akademik çalışmalarının merkezine dil, kurgu ve roman meselesini aldığı için teorik olarak aşılı olduğu roman türünde büyük eserler verdi.

Avrupa’nın ortasındaki modern ahaliyi ver modern kaderi sorgulayarak haklı ününü pekiştirdi. Ve 2008. 2000’deki Çin asıllı Gao Xingjian’ın Nobel zaferini saymazsak (Fransız vatandaşlığına taze kabul edilmişti hazret), 1985’ten beri Fransızcaya gelmeyen kupayı Le Clézio getirdi.

İsveç Bilimler Akademisi, Le Clézio’ya verilen ödülün gerekçeli kararında, yazar için “mevcut medeniyet altında ve ötesinde insanlığın kâşifi; duygusal coşkunun, şiirsel maceranın ve yeni ayrılıkların yazarı” olarak nitelendirdi.

İşbu tablonun sonunda Le Clézio bugün okurlarının karşısına Açlığın Şarkısı ile çıktı. Kitap, Aysel Bora’nın çevirisiyle de sanki Türkçe yazılmış tadı veriyor. Peki, dünyada birçok insan açlıkla imtihan olurken açlığın şarkısı neyi anlatıyor? Bu şarkıyı kim söylüyor?

Roman belki de, romandan daha samimi ve sahici, otobiyografik bir girişle başlıyor ve burada yazar çocukluğunun açlık pasajlarından birini ifşa ediyor. Orhan Kemalvari bir giriş. Biraz daha düşsel. Kemal’in bu düşselliğe vakti yoktu zira.

Ve giriş. 30’ların Paris’i. İkinci Dünya Savaşı’nın çok uzaktan sesleri duyuluyor. Hatta Adolf Hitler henüz radyodan gelen haberlere göre alelade bir Alman şansölyesi gibi. Ve dönemin politik gerginlikleri, yoksulluğu arasında Ethel’in hikâyesi başlıyor. Bütün hikâye zaten Ethel’in etrafında dönüyor. Dayısı ve başka ülkelerden gelmiş komşularıyla [Bolşevik mezaliminden kaçmış orta sınıf Rus ailesi. Bu kurgusal dekorda bir hinlik var değil mi?] kendine hayat kuran Ethel, 40’lara uzanan gidişatı şüphesiz ilgi çekiyor.

Ethel, genç bir kız. Dayısı, işadamı babası ve komşularıyla yaşar. Komşusu Rus kızı Xenia ile arkadaşlığı üzerinden Ethel’in psikolojisini, yaşama bakışını anlarız. Bu dostluk yükselen sağ ile birlikte kesintiye uğrar. Xenia kibarlık budalası bir sonradan görme ile evlenirken, Ethel tercihleri yüzünden açlık, korku ve sefaletle tanışır.

Le Clézio, açlık, yoksulluk, asalet, evlilik, sefalet, askerlik, yaklaşan Nazi kâbusu ve hayatlarımıza sinen günlük hayatın diktatörce yorumlarını Ethel’in hayatı etrafında örüyor. Böylesi derin ve ‘ciltlerce yazsan yazılır’ konuları gündelik dilin rahatlığıyla yazıyor. İkinci Dünya Savaşı’na hazırlanan Paris’in sembollerini, hepimizin yaşadığı şehrin sembolleri gibi anlatmasındaki başarısı sanırım aldığı ödüllerin en büyük sebebi.

Le Clézio, hem laf hem de karakter kalabalığı yapmadan, arada o sömürge ülkelerinden miras aldığı “egzotik bilgi”yi metnine yedirerek, temiz, pozitif yani olması gereken biçim ve miktarda rahatsız ederek çatıyor metnini. Lakin bu kolonyal dönemden arta kalan bilginin eleştirellikte sınanması konusundaki cimriliğine de dikkat çekmek gerekiyor. Romanda sömürge ülke Mauritius bahsi geçtiğinde bir sıradanlık, bir normallik alttan alta göze çarpıyor. Bununla ilgili bir eleştiri ya da itiraz gelmiyor. Ya da haksızlık da ediyor olabiliriz; bu şerhi düşelim. İkinci Dünya Savaşı daha çok su kaldırır diyerek bağlayalım.

babilcomdanalabilirsiniz

Açlığın Şarkısı – Jean-Marie Gustave Le Clézio
Turkuaz Kitap