Can T. Yalçınkaya

Ulema, ehl-i mürekkeb ve dahi erbab-ı resimli roman’ın rivayet ettiği üzere, kağıt üstünde canlanan çini alemlerin ustası İlban Ertem beş vakittir İhsan Oktay Anar‘ın Puslu Kıtalar Atlası nam romanına ardışık resimlerle yeni bir hayat üfleme gayretindeydi.

Nihayet bu bekleyiş bitti ve Puslu Kıtalar Atlası’nın resimli roman uyarlaması İletişim Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Türk çizgi romanında böylesi bir çalışma bugüne değin görülmedi ve bir daha ne zaman görülür meçhul. Aşkla çizildiği belli olan bir büyük atlas var karşımızda. Çizgi roman, grafik roman ve edebiyat severlerin mutlaka okuması gereken, uyarlama nasıl yapılır konusunda ders niteliğinde bir başyapıt, İlban Ertem’in Puslu Kıtalar Atlası.

Uyarlıyorum, öyleyse varım
Uyarlama, çetrefilli bir iştir. Özellikle sevilen, tutkulu bir hayran kitlesine sahip bir eser söz konusuysa kimseyi kolaylıkla memnun edemezsiniz. Türkiye’de bir dönem edebiyat eserlerinin çizgi uyarlamaları büyük ilgi görmüştü ve çeşitli Türkçe klasikler de bu ilgiden nasibini almıştı. Her ne kadar bu yayınlardan bazıları nispeten kalburüstü nitelikler taşısa da, nisyanla malul hafızalarımıza kazınacak bir örnekten söz etmek zor.

İyi bir uyarlamanın sırrı, kendisi de “auteur” olan, nevi şahsına münhasır bir çizgisi olan bir sanatçının söz konusu eseri kendisinin kılarak yeniden anlatmasından geçer. Stephen King, korkunun karanlık prensidir; Stanley Kubrick sinema sanatının sayılı dehalarından biridir. Kubrick, King’in Shining romanını alır ve onu, kendine ait yeni bir metin olarak baştan yaratır. King, bu uyarlamayı sevmez belki, ama pek çok izleyici için bu film korku sinemasının bir başyapıtıdır. Yakın geçmişte, Eski Ahit’in ilk bölümü olan Yaratılış’ı resmeden Robert Crumb ve Edgar Allan Poe hikayelerini kendi mizahi ve grotesk üslubuyla yorumlayan Richard Corben ise çizgi roman uyarlamalarına “auteur” yaklaşımı getiren çizerler arasında sayılabilir.

İlban Ertem, Gırgır, Fırt, Hıbır, Dıgıl, Joker gibi pek çok dergide yıllarca çizdiği çizgi romanlarla, bilhassa otuz yaşının üzerindeki çizgi roman okurları üzerinde iz bırakmış bir çizer, o dönemlerde bilindiği üzere bir “çizgi roman fabrikasıdır.” Puslu Kıtalar Atlası uyarlamasını yapmadan çok önce ustalık mertebesine ermiş ve kılıcını duvara asan yıllanmış bir maceracı gibi çizgi romanı bırakmıştır. Böyle bir ustanın sanatına geri dönmesi ancak kendisini aşmasına olanak verecek bir çalışma ortaya koyması ile mümkün olabilirdi, sanırım. Öner Biberkökü’nün hazırladığı Çizgi Roman Yolculuğu video serisine verdiği röportajda, Puslu Kıtalar Atlası‘nı ikinci kere okuduktan sonra içinde bir şeylerin kıpırdanmaya başladığından söz ediyor, Ertem. Beş sene sürecek uyarlama ve çizgi macerası böylelikle başlamış.

Biberkökü’ne verdiği röportajda, kitaba sadık kaldığını, uyarlamaya İhsan Oktay Anar’dan destur alarak başladığını söylüyor, Ertem. Uyarlamanın editörü Levent Cantek de bu “birebir uyarlama” iddiasının altını çiziyor. Ertem’in resimli romanı, kitaptaki olay örgüsünü birebir takip etse de, bunu basit bir “metni resimleme” eylemi olarak görmemek lazım. Çizgi roman yaratım sürecinin en önemli unsurlarından karelemenin (yani anlatıyı ardışık karelere bölmenin) yanısıra, İlban Ertem yazar olarak da varlığını bir hayli belli ediyor. İhsan Oktay Anar, tanrısal bir bakış açısıyla tüm olan biteni okuyucuya aktarırken, İlban Ertem’in uyarlamasında karakterler bol bol birbirleriyle konuşuyor, anlatıcının rolü bir hayli azalıyor. Karakterler nispeten daha bağımsız bir nitelik kazanıyorlar. Burada, özellikle Ertem’in yazdığı diyalogların başarısından söz etmek lazım. Ertem, Anar gibi eski dili edebi bir maharetle kullanmaktan ziyade, gündelik konuşma diline daha yakın, zaman zaman mizah dergilerindekine yakın bir üslup kullanıyor ve böylelikle resimli romanına bir akıcılık kazandırıyor.

Zagon üzerine öttürmeler
İlban Ertem, Gırgır‘da, Oğuz Aral’ın mutfağında çizerliğe başlamış bir çizer. Çizgi romanlarında, alt sınıflardan gelen, yoksulluk ve sıkıntı çeken, kaybeden insanların (ve de hayvanların) öykülerini anlattı. Yıllarca çizdiği çizgi romanlardan ikisi kitaplaştırılarak yayımlandı: Üniversiteli Mahmut (İletişim, 1993) ve Vicdan (İletişim 1991; Mürekkep 2010). Gırgır ekolündeki dergiler, bu şekilde daha uzun süren, tefrika mantığına dayalı çizgi romanlar yayımlarlardı. Artık mizah dergilerinde bu geleneği nadiren görüyoruz. Son yıllarda, bu çizgi romanların bazıları çizgi roman klasikleri olarak kitaplaştırıldı. Bu tefrika hikayeleri kitap formatında okuduğumuzda dikkatimizi çeken bir nokta, senaryoların haftadan haftaya yazıldığı, doğaçlama yapılarak çizildiği izlenimi vermesidir. Haftalık üretim temposu, genelde her hafta iki sayfa çizen çizerlere, önceden en ince ayrıntısına kadar planlanıp yazılmış bir senaryo uygulama şansını vermez. Ayrıca az sayfada çok şey anlatma, alanı ekonomik kullanma gibi bir zorunluluktan da söz edilebilir. Üniversiteli Mahmut‘ta bir sayfaya ortalama on iki kare sığdırır, İlban Ertem, örneğin.

Puslu Kıtalar Atlası‘nı uyarlarken, yıllar önce yorulup bıraktığı bu üretim pratiğinden farklı bir anlayış benimsemiş İlban Ertem. “Çizgi roman fabrikası” tanımı üretkenlik ve çalışkanlık gibi olumlu anlamlarda kullanılabildiği gibi, otomasyona, Fordist üretim biçimlerine işaret eden olumsuz anlamlar da içerebilir. Bir çizgi roman üreticisi olarak kendini baştan yaratmış bu süreçte. Elinde en ince detayına kadar planlanmış bir metin, haftalık yayın telaşından uzak, yıllara yayılan, daha yavaş bir tempo ile üretmiş. Kareleri, resimleri sayfa üzerinde soluk almış, İhsan Oktay Anar’ın romanına yeni bir hayat üflemiş. İlban Ertem’in fırça ve mürekkepten karakterleri, sokakları, manzaraları, evleri, etten kemikten, taştan ve topraktan, havadan ve denizden, canlı bir dünya sunmuş bize.

İlban Ertem’in çizgi romana dönüşünü coşkuyla karşılıyorum. Bundan sonra çizeceği öykülerin müjdesini de vermiş. Çizgileriyle, daha nice gizemli kıtanın pus perdesini aralaması umuduyla.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Puslu Kıtalar Atlası – İlban Ertem
İletişim Yayınları