Mustafa Kemal Nutuk’ta hilafetin geri gelebileceğini söylüyor

Türkiye’nin 90 yıldır tartışığı konulardan biri de Hilafetin kaldırılmış olmasıdır. Kimine göre kesinlikle kaldırılması gereken bir kurum kimine göre ise Türkiye’nin uluslararası siyasette kullanabileceği bir enstrümandı. Hasan Hüseyin Keman bu konuyu, “İngiliz ve Türk Belgelerinde Halifeliğin Kaldırılması” kitabının Yazarı Doç. Dr. Ali Satan’la konuştu. Satan, halifeliğin nasıl kaldırıldığını, müzakere süreçlerini, kaldırılışının Türkiye’nin iç ve dış siyasete etkilerini uzun uzun anlattı.

Söyleşi: Hasan Hüseyin Kemal – [email protected]

 -Mustafa Kemal’in Milli Mücadele Döneminde Hilafet kurumuna bakışı nasıldı?

Kurtuluş Savaşı yıllarında hilafet Ankara için de çok önemliydi. Zaten meclisin Ankara’da açılma gerekçesi olarak İstanbul’un işgal edilmiş olması ve hilafetin kurtarılması gösterilmişti. Bu aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nı yapan halka verilmiş de bir sözdü. Büyük Millet Meclisi kurulur kurulmaz yayınlanan beyannamede ise İslam Dünyası’nın Kurtuluş Savaşına maddi ve manevi destek vermesi istenmiş hatta bunun Müslümanlar açısından halifeliğe sadakat borcu olduğu ifade edilmiştir. 1922’nin sonlarına kadar bu anlayış devam etti. Daha sonrası ise herkesin malumu…

ATATÜRK’Ü KORUMA KANUNUN TARİHİ GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ ÖRTTÜ

-Mustafa Kemal’in Yıldız Sarayı’nda Halife Vahdettin’in huzurunda vatanı kurtaracağına dair ettiği yeminden ve görevlendirilişinden yakın zamana kadar kimse haberdar değildi. Bunun sebebi neydi?

İlkokul kitaplarında Mustafa Kemal’in şahsi olarak Milli Mücadeleyi düşündüğü ve padişahtan habersiz, gizlice Anadolu’ya geçtiği anlatımları yer aldı. Gerçeğin böyle olmadığı akademik çalışmalar yapıldıkça ortaya çıktı. Yakın zaman kadar resmi tarih anlayışı bu çerçevenin dışına çıkamadı. Bu ezberlerin dışında çıkan Milli Mücadele’nin birinci dereceden tanıklarının hatıratları da 1950’lerden sonra yayınlanmaya başladı. Fakat bu dönemde de Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarıldı. Kanun çıkarılırken ilmi çalışmaların kanun kapsamında yer almayacağı söylense de öyle olmadı. Bugün resmi tarih üzerinde daha rahat bir çalışma ortamı olsa bile siyasi havanın değişmesiyle Atatürk’ü Koruma Kanunu devreye sokulup yazan ve çizenlerin üzerine baskı unsuru olarak kullanılabilir. Bu nedenle de akademi uzun yıllar bu alana girmedi. Yerlerini popüler tarihçiler aldı…

[box type=”success” width=”100%” ]“Mustafa Kemal hilafetin kaldırılmasından üç sene sonra 1927’de Müslüman ülkelerin bağımsızlıklarını kazanması halinde temsilcilerinin bir araya gelebileceği buna da halife birliği, isterlerse başkanına da halife diyebileceğini söylüyor. Mustafa Kemal bu değerlendirmede bulunduktan sonra hilafet aleyhine bir şey söylemiyor. Nutuk yazılırken ki dünya konjektürünü iyi okumak ve Batı’ya bir mesaj verip vermediğini irdelemek gerekir.”[/box]

 CUMHURİYET BATI DEVLETLERİNİN DE TERCİHİYDİ

 -Kitabınızda Albay Rawlinson’un, 1920’de Kazım Karabekir’e saltanatı ilga edip hilafeti hükümeti ayırma teklifinde bulunduğunu söylüyorsunuz…

Meclis İstanbul’dan Ankara’ya nakledilince İstanbul’un siyasi gücü ve otoritesi paylaşılmış oldu. Ve padişahın gücü zayıflatıldı. Rawlinson’un o sözüne benzer mealdeki değerlendirmeleri dönemin İngiliz belgelerinde de görmek mümkün. Türkiye’nin saltanatı bırakıp cumhuriyete doğru gideceği tespitleri var. Olaya dünya üzerinde olup biten üzerinden bakarsak I. Dünya Harbi’nden yenik olarak çıkan müttefikimiz Almanya meclisini Berlin’de toplayamadı. Daha sonra Weimar’da toplanan Almanya cumhuriyet ilan etti. İngilizler de benzer bir gelişmenin Türkiye’de olabileceğini öngörüyorlardı. O dönemde Bulgaristan’ın ve Avusturya-Maceristan İmparatorluğunun tasfiye olup cumhuriyet ilan edildiğini unutmamak gerekir. Cumhuriyet Türkiye’de de ilan edilince Ankara İstanbul’a mesafe koyuyor. İstanbul’un beklentisi ise Mustafa Kemal’in padişaha gelip biat etmesi. Böyle bir durumda Mustafa Kemal’in sadrazam olması bekleniyordu.

MUSTAFA KEMAL HALİFENİN B PLANIYDI

Osmanlı’nın vatanı kurtarmak için görevlendirdiği Mustafa Kemal’in bağımsız hareket etmesi ihtimaline karşı bir B planı yok muydu?

Osmanlı’nın B planı Mustafa Kemal’di. İstanbul’un A planı ise siyasi müzakereler neticesinden işgali sulhen sonlandırmaktı. Bu yöntem altı ay boyunca denendi, başarılı olmayınca Anadolu’da milli mücadelenin örgütlenmesi düşünüldü. Anadolu ayaklanması başarıya ulaşınca ortaya iktidar paylaşımı sorunu çıktı. İstanbul’un tahmin etmediği Mustafa Kemal’in iktidarını paylaşmak istemeyeceğiydi. Lakin Mustafa Kemal’in kafasında bir takım hedefler vardı. Bu hedefler de inkilaplar olarak karşımıza çıktı. Bu hedefleri gerçekleştirmek içinse Saltanatı ayakbağı olarak görüyordu.

HANEDAN ÜLKEDEN SÜRÜLMEYEBİLİRDİ

-Yeni rejime geçilirken Osmanlı hanedanına çok da kötü muamele edilmediği söylenir…

Rusya’da ihtilal yapıldığında eski rejimin sahipleri öldürüldü. Bu açıdan biz Rusya’dan daha insaflıyız! Ancak Avrupa’daki hanedan değişikliklerinde insanlar bizdeki kadar mağdur edilmedi. İnsanlar hayatlarını geçindirecek kadar imkanlara sahip olarak ülkelerini terk ettiler. 1924 İngiliz raporlarında “Ankara hanedanın nasıl geçineği konusunda herhangi bir önlem almadı.” değerlendirmesinde bulunuyor. Dışardan bakan bir düşman ülke bile bu tespiti yapıyor. Hilafetin ilgasından önce de Abdülmecid Efendi Ankara’ya göndermiş olduğu mektupta mealen “Bizim Avrupa’da akrabalarımız yok. Bizi yabancı ülkelerde düşmana el açar duruma düşürmeyin” diyor. Bu isteği Ankara dikkate almıyor.

-Sizce Ankara nasıl bir formül bulabilirdi?

Öncelikli olarak eğer hanedanı yurtdışına sürüyorsa geçimlerini sağlayacak bir maaş bağlaması gerekirdi. Mecliste hanedana karşı nasıl bir yol izleneceği tartışılmış bazı mebuslar hanedanın Ankara’da iki apartmana yerleştirilmesini istemiştir. Hanedanın zaman geçtikçe normal bir vatandaş olarak hayatlarına devam edeceğini belirtilmiş hatta hanedanın nüfuzundan yararlanılabileceği belirtilmiştir. 90 yıl sonra hala bunu tartışıyorsak bir yanlışlık yapılmış demektir.

LOZAN’DA TÜRKİYE DEPLASMANA ÇIKTI

-Mücadelenin sonunda Lozan Antlaşması devreye giriyor. Lozan Anlaşması’nın hilafetin kaldırılışında önemli bir mihenktaşı olduğunu düşünenlerden misiniz?

Lozan Antlaşmasını I.Dünya Savaşı’nı nihayete erdiren bir anlaşma olarak nitelendirebiliriz. Aslına bakarsanız Batı için Doğu sorununun kapanması anlamına geliyor. Türk heyeti Lozan’a gittiğinde karşılarında yüz senelik şark meselesini görüşmeye gelen İngiliz heyetini gördüler. Türkler aslında anlaşma görüşmelerinin İzmir’de yapılmasını istiyor fakat İngilizler “Türklerin ayağına gitmeyiz” diyorlar. Yani biz Lozan’a deplasmana gidiyoruz ve Lozan’ın bütün dezavantajlarını yaşıyoruz.

Yine kitabınıza göre Lozan Barış Konferansı’nda Curzon Lordlar Kamarasında İngilizlerin hedefini açıklıyor ve Türklerin varolması için Batı ile ilişki kurmasını istiyordu: “Ey Türkler geri dönünüz. Geleceği Moskova, İran ve Afganistan’da aramanızın sizin için iyi olmadığını görmüyor musunuz?” dediğini söylüyorsunuz. Bu bir tehdit mi?

Kitaptaki bu konuşmayı iyi tespit etmişsiniz. Lord Curzon o konuşmasında Türkiye’nin uluslararası düzende yer bulabilmesi için Doğu’dan kopmasını ve Batı düzenine entegre olmasını istiyor. Bu çok bilenen bir konuşma değil. Yani İngilizler belli şartlar ekseninde Türkiye’ye uluslararası düzende yer açıyor.

HİLAFET LOZAN’DA KOZ OLARAK KULLANILDI

-Mustafa Kemal Lozan’dan sonra halifelik makamını korumak için Türk milletinin artık kan dökmeyeceğini belirtiyor. Bunda Curzon’un açıklamalarının etkisi var mı?

Muhtemelen Lozan sürecinden sonra hilafet meselesinde başka bir süreç başlıyor. Saltanatın kaldırılmış olmasına rağmen hilafetin Türkiye’den alınamacağı beyan ediliyor. Yani Lozan’a giderken hilafet makamının korunması noktasında dik duruyoruz.

 -Evet. İnönü Lozan’da hilafet için kan dökmeye hazırız diyor. Sonra resmi görüşümüz değişiyor…

Çünkü hilafet Lozan’da İngilizlere karşı stratejik bir koz olarak düşünülüyor. Eğer anlaşma imzalanmazsa hilafetin İslam Dünyası’ndaki etkisinden yararlanılması hedefleniyor. Hatta Halifenin İstanbul’da oturması isteniyor. Anlaşmanın imzalanmasından sonra ise Ankara elitinin söylemlerinde bir değişim oluyor. Ve Türk milletinin hilafeti korumak için çok kan döktüğü artık bunun için milletin kanının dökülmemesi gerektiği savunuluyor.

İSLAM DÜNYASINDA ÜÇ ÜLKE BAĞIMSIZDI

-O dönemi düşündüğümüzde Türk Devleti İslam Dünyasını savunacak kadar güçlü mü?

1920’li yıllarda Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgede sadece üç tane bağımsız devlet var; Türkiye, Afganistan ve İran. Bunun dışındaki coğrafyalarda İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın egemenliği var. Türkiye’nin komşuları ise Suriye’de Fransızlar, Irak’ta İngilizler, Kuzey’de Ruslar, Adalarda İtalyanlar… Yani bütün büyük ve işgalci devletler komşumuz. Bu nedenle de Türkiye hilafeti merkeze alan bir siyaseti emniyetli görmüyor. Benim düşüncem o günkü şartlarda hilafeti enstrüman olarak kullanamazsınız ancak yok da etmezsiniz. Hilafet kızağa çekilebilir, etkisi düşük profile çekilebilirdi. Türkiye hilafeti dini kurum haline dönüştürebilir sembolük ritüeller yapabilirdi. Böylelikle Müslüman dünya ile manevi irtibatımız devam ederdi.

CUMHURİYET İSLAMİ REFERANSLARI YOK ETTİ

Tarihçi Arnold Toynbee hilafetin vatikanlaştırılamadığı için kaldırıldığı yorumuna yer veriyorsunuz. Bu düşünceye katılıyor musunuz?

 Saltanat ilga edilirken meclis içindeki ve dışındaki ulema tarihte saltanatsız hilafetin olabileceğinin örnekleri göstermişler ve saltanatın kaldırılmasına cevaz vermişlerdir. 1924 yılına gelindiğinde ise saltanatsız hilafetin Vatikan’a benzeyeceği söylenip itiraz edilmiştir. İslam’da vatikan modelinin olmadığı söylenmiş; hatta İslam’da hilafet demek hükümet demektir demişlerdir. Bunların tartışıldığı dönemde Türkiye Cumhuriyeti anayasal olarak İslam Cumhuriyeti. Anayasada bu yazıyor. Hilafetin kaldırılmasından sonra yerine geçen hükümet cumhuriyetin islam’la ilgili referanslarını teker teker yok etti. 1922’den 1928’e kadar Türkiye keskin bir laik devleti haline dönüştü.

LOZAN’DA SÖZLÜ OLARAK TAAHHÜT VERİLMİŞ OLABİLİR

-Lozan Anlaşması Türk tarafından imzalanmasına rağmen İngilizler anlaşmayı hilafetin kaldırılmasından sonra imzaladı. Tarihçiler bunu önemli buluyor. Sizin için bir anlamı var mı?

İngiliz belgelerini iki sene taramış biri olarak Lozan’da gizli maddeler olduğuna dair bir belgeye ulaşmadım. Bu olmadığı anlamına da gelmez. Ancak hilafetin kaldırılmasıyla ilgili yazılı bir mutabakat olduğu zannında değilim.

-Bazı tarihçiler bu anlaşmanın sözlü olabileceğini de iddia ediyorlar. Siz katılır mısınız?

Olabilir. Aylarca sürmüş bir müzakereden bahsediyoruz. Lozan’da zabıt tutulmayan görüşmeler de var. Akşama kadar komisyon çalışmaları akşam ise odalarda görüşmeler yapılıyor. Dolayısıyla bu görüşmelerde hilafet gündeme gelmiş olabilir. Bunu şununla irtibatlandırıyorum; Mesala I. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin paylaşılmasıyla ilgili gizli anlaşmalar var. İngiliz, Rusya, Fransa üçlüsü bir araya gelerek hilafetin İstanbul’da mı yoksa Arabistan’da mı kalacağı konusunda anlaşmalar yapıyorlar.

HALİFELİĞİN RUHANİ YETKİLERİ DEVAM EDİYOR

-1917 yılında Fahrettin Paşa Medine’den çekilirken yanında Kutsal Emanetler’i getiyor. Lozan’da bu emanetler isteniyor. Türk heyeti buna yanaşmıyor. Hatta Lozan Anlaşmasında Türkiye’nin Mısır, Sudan, Libya topraklarındaki hukuki ve siyasi haklarından vazgeçtiğini söylüyor ancak “Müslüman din makamlarının ruhani yetkilerine helal gelmiş değildir” deniyor. Bu ne anlama geliyor?

Lozan Antlaşmasının bu maddeleri üzerinde pek durulmadı. Eğer Türkiye bu maddeler üzerinden bir yere gitmek isterse gider. Ancak bu o devletin gücüne bağlıdır. Hakeza Lozan Anlaşmasında Türkiye’ye yakın adaların akıbetinin daha sonra kararlaştırılacağı söyleniyor. Aradan yıllar geçmesine rağmen Türkiye Kıbrıs üzerinde hak iddia ediyor ve 1955’ten 1960’a kadar garantör devlet oluyor. O günün gazetelerinde söylediğiniz mevzu bir başarı olarak telakki ediliyor.

NUTUK’TA MUSTAFA KEMAL HALİFELİĞİN GERİ GELMESİNİ İSTİYOR

-Mustafa Kemal’in de hilafetin tekrar geri getirilmesi noktasında vasiyeti olduğu doğru mu?

Mustafa Kemal hilafetin kaldırılmasından üç sene sonra 1927’de Müslüman ülkelerin bağımsızlıklarını kazanması halinde temsilcilerinin bir araya gelebileceği buna da halife birliği, isterlerse başkanına da halife diyebileceğini söylüyor. Mustafa Kemal bu değerlendirmede bulunduktan sonra hilafet aleyhine bir şey söylemiyor. Nutuk yazılırken ki dünya konjektürünü iyi okumak ve Batı’ya bir mesaj verip vermediğini irdelemek gerekir.

HİLAFETİN KALDIRILMASI TÜRKİYE’Yİ YANLIZLAŞTIRDI

-Belki de 1927 yılına gelindiğinde Hilafet makamının yokluğu devlete büyük kayıplar vermiş olabilir. Siyaseten bu makamın tekrar kullanıma sokulması istenmiş midir?

Halifeliğin kaldırılmasının Türkiye’ye güç kaybettirdiği kesin. Yine İngiliz Raporlarında Musul Müzakereleri sırasında Türk Dışişleri bakanının Ankara’ya döndüğünde “Kendimi bu kadar yanlız hissetmedim” dediği yazar. Hilafetin kaldırılmasıya birlikte Türkiye’nin İslam ülkeleriyle irtibatı kesildiği gibi Batı karşısında da zayıf düşmüştür. Hilafetin kaldırılmasıyla Türkiye’nin yanlız kalması zaman zaman korkuya dönüşecektir. 1925-26 yılları arasında Mussolini’nin Türkiye’yi işgal etmesinden endişe edilecektir. Türkiye hilafeti kaldırmakla Batı karşısındaki psikolojik silahını da kaybetmiş oldu.

-M. Kemal’in yakın arkadaşları halifeyle görüşüyor. M. Kemal bundan korkuyor mu?

Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşında beraber savaştığı komutanların kendi etrafından ayrılmasını ve halifeyle görüşmelerini endişeyle izliyor ve kendilerine karşı bir komplo içinde oldukları düşünüyor. Hilafetin kaldırılmasını hızlandıran nedenlerden biri de bu oluyor. Cumhuriyetin ilanı da bu nedenle aceleye getirilerek meclisin nitelikli çoğunluğu olmadan ilan ediliyor. Bu da daha sonra sorunlara neden oluyor…

HALİFENİN MUHALEFET HAREKETİ BASIN AÇIKLAMASIYLA SINIRLI KALDI

-Osmanlı hanedanının cumhuriyete karşı olmadığı söylenir. Bu mümkün mü?

Hanedanın halifeliğe karşı duracak hali yok. Hatta Halife Abdülmecid Efendi Mustafa Kemal’e Cumhuriyet’in ilanını kutlayan bir telgraf çekiyor. Bu telgrafı Alman Türkolog Yashke dünyanın en garip kutlaması olarak nitelendiriyor. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı olduktan sonra ise halifelik makamına saldırılar başlıyor.

-Abdülmecid Efendi muhalefet hareketi başlatmayı düşünüyor mu?

Başlatmak istiyor fakat İslam Dünyası’nın sömürge yönetimi altında olması nedeniyle mümkün olmuyor. Öbür taraftan tarih boyunca Halifelik kişisel bir makam değil devletle özdeşleşmiş bir yapıydı. Yani devlet dışında hanedan yapılanmasını destekleyecek çevreler ve devletler yok. Abdülmecid Efendi’nin muhalefet hareketi sadece bir basın toplantısı ve neşriatla sınırlı kalmıştır.

MASON LOCALARININ ARŞİVLERİ AÇILMALI

 -Paris’te neşredilen Le Jaurnal İstanbul’un dinî saygınlığını yıkmaya çalaşan İngilizlerin bu şansı hayal bile edemediğini yazdığını söylüyorsunuz. İngilizler bunu hayal etmiyorlar mıydı?

Halifeliğin kaldırılmasının en çok İngilizlere yaradığı bir gerçek. Daha önce belirttiğim üzere Türkiye’nin Musul konusunda muazzam kaybı olmuştur. İslam Dünyası’ndaki Türk faktörü ortadan kalkmıştır.

-Daily Telegraph hilafetin kaldırılmasının arkasında Fransız-İtalyan-Selanik kaynaklı radikal localar olduğunu yazdığını söylüyorsunuz. Bunun gerçekliği nasıl test edilebilir?

Hilafetin kaldırılmasının Bolşevik etkisi olduğunudan da bahsedenler var. Hilafetin ilgası döneminde masonların etkisinin olup olmadığını bilmiyorum ancak keşke Mason Localarının arşivleri açılsa Milli Mücadele yıllarına ait gelişmeler buradan da takip edilebilse.

 -Halifelik öldü mü yoksa bitkisel hayatta mı?

Halifeliğin kaldırılmasından sonra İslam dünyasının çeşitli yerlerinde halifeti canlandırmak teşebbüsleri olmadı değil. Fakat yaşatılamadı. Büyük kitleler tarafından hüsnü kabul görmedi. Halifelik donduruldu. İleride ne olur bilemeyiz…

babilcomdanalabilirsiniz


Halifeliğin Kaldırılması – Ali Satan

Yazıgen Yayınevi