Aysu Yıldız

Alice Munro, 19 yaşından beri hikâye yazıyordu, ancak 82 yaşına girmek üzereyken yazmayı bırakma kararı aldı. Bu nedenle, Sevgili Hayat adlı kitabı yayınladığı son eserdir. Bu kitap ilk bakışta, görüşmeyeli uzun zaman olmuş bir dosta, veya hayata, yazılan bir mektup gibi sanki. Zira hikâyelerde ele alınan meseleler oldukça sıradan. Boşanma, yeniden evlenme, memlekete dönme, sonra kadınlar, kadınlar ve kadınlar. Ancak bu kitapta Munro’nun kendi yaşamına epeyce atıfta bulunduğunu da söylemek gerekir: Çocukluğu, parkisyon hastası annesi ve şiddet göstermeye meyilli babası.

Alice Munro, Ontario’ya bağlı Hunro ilçesinde doğdu. Kasvetli ve tuhaf bir yer olduğu için olsa gerek, Kanadalı Ressam Greg Curnoe bu bölgeye Soweto adını vermiş. Burası, büyük bir ailenin 19.yy’daki katledilme olayı, siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle yakılan evler, ağızdan ağıza gezen ilginç rivayetler, iffetin ardına saklamış cinsel aşırılıklar ve bereketli topraklarıyla biliniyor. Bu kasaba ve bu kasabanın insanları Munro’nun hikayelerinde daîma belirgin bir motif olmuştur. Geleneksel Protestan kültüründe, tıpkı küçük bir kasaba olan Soweto’da olduğu gibi, affedilme kolayca elde edilmez, fakat şiddetli cezalar sıkça görülür. Küçük düşürülme ve utanç, bu tür kasabaların her köşesinde pusuya yatıp avını bekler. Bu gelenekte, iman vesilesiyle haklı çıkma kabul gördüğünden, inayet mühim bir mefhûmdur. Munro’nun hikâyelerinde de bu mefhûm sıkça işlenir, ama başka başka kılıklar içinde. Hisler aniden çoşar, peşin hükümler bir anda toz duman oluverir ve bir şaşkınlık hali etrafı sarar. Fena bir maksatla girişilen işler, müspet neticeler verir. Munro’nun hayalî dünyasında karakterler, hünere, kurnazlığa, gösterişe ve caka satmaya tenezzül etmezler; kendinden şüphe etme, karakterleri yaratıcılığa sevk eden merkezi bir saiktir. Munro, sıradan insanların sıradan hayatları hakkında yazar. Bu insanlar, Toronto ile Lake gölü arasındaki Ontario’nun ücra bir köşesinde oturan, beyaz, Hıristiyan ve iffetine düşkün; kibirli bir fukaralık ile küçük burjuva tesellisi arasında sürüklenip giden insanlardır.

Dolayısıyla Munro çalışmalarında, kurgu ile gerçek arasındaki kuvvetli kan bağından beslenir. Hikâyelerindeki esas gaye, gerçekliğin kurgu zanaatı içinde dönüştürülme imkânının ifşa edilmesidir. Munro için kurgu, gerçeği açığa çıkartmada yalnızca bir vasıta işlevi görür. Onun hikâyeleri, ‘şimdi’ ile derin bir alakası olan, geçmiş bir olayın taayyün etmesiyle beraber bir geriye dönüş hareketi olarak gelişir ve anlam, hatıraların vücut bulmasıyla şekillenir. Mühim olan, ‘görülen gerçeklik’ ile ‘hissedilen gerçeklik’ arasındaki farkın gün yüzüne çıkmasıdır. Dolayısıyla bu zamansal dönüşler ve sıçramalar, gerçeğin ‘hissetme’ olarak tecrübe edilmesine dair edebi bir soruşturma halini alır.

Gerçeklik ile bu gerçekliğin belli bir kişi tarafından idrak edilmesi arasındaki gerilim, her idrakın, gerçekliğin anlaşılması hakkında bir ihtimal çokluğu barındırdığını gösterir. Zira gerçeklik, idrak eden şuur ile daimi bir münasebet içindedir. Dolayısıyla Munro, gerçekliği, ‘hissedilmiş’ olması bakımından irdeler. Munro için kısa öykü, Charles E. May’in ileri sürdüğü gibi, romandan farklı olarak, gerçekliğin bambaşka bir aşamasına odaklanır ve gündelik yaşamın aşinalığını silip atar. Böylelikle, okuyucuya kendisini tuhaf bir alemin içinde bulma tecrübesini, yahûd hissini verir.

Alice Munro’nun tarzı, dolayısıyla Çehov tarzıyla sıkı bir parellik içindedir. Çünkü Çehov tarzı empresyonizm, olaylar dizisinden ziyade, belli bir ruh halinin birliğinden beslenir. Her ne kadar Munro’nun hikâyeleri, Çehov’unkilerden farklı türde bir yarılma, parçalanma ve tabakalanma barındırsa da, anlam inşa etme noktasında Çehov tarzı empresyonizmle aynı doğrultuda yer alırlar. Ona göre hayat, tam olarak birbirlerinin içine geçerek belli bir bütün oluştur(a)mayan parçalardan meydana gelir, bu nedenle hikâyelerinde, tesir ve müteessir ilişkisi üzerinden hayatı ve insanı anlamanın mümkün olmadığını göstermeye çalışır. Munro’nun her bir hikâyesi, hakikat ile hayal arasındaki münasebetin tabiyatına yönelik kuvvetli bir soruşturmadır. Çünkü Munro, hatırlayarak yazar, hatırlanacak bir şey olmasa da ve hatta hatırladığı aslında hiçbir zaman yaşanmamış olsa da.

Yazara babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.