Onur Caymaz

Kesikler değil de kesitler demeli belki; zira Yaşam Kesikleri adlı son kitabı, 2003 ile 2013 arasındaki on yıllık süreçte, Alova’nın, felsefeci, sanatçı, edebiyatçı dostlarıyla konuşup dertleştiklerinden; kaygı ya da görüşlerinden; şairin yaşama, sanata, edebiyat dair duruşundan kesitler sunuyor.

Özellikle Alova diyorum, çünkü Erdal Alova diye bir şair yok artık. O bir süreden beri sadece “Alova”; şair “adının birini atmış”… Bu durum, kitabın sonundaki harika söyleşide hem Cemal Süreya’ya bir selam olarak açıklanıyor hem de çok yitik vermiş bir kuşağın öz-kıyıcılığını simgeliyor; ayrıca “adının birini atmak, ideolojik olarak da her türlü resmi düşünceye, verilmiş ama benimsenmemiş her şeyi geri çevirmeye bir örnek.” Bu küçük itiraz, devletten aldığı ulufeyle geçinip, tabii ki alacaktım, yıllardır bekliyordum tavrıyla bir şeyler karalayan Yeni Türkiyeli sanatçılara da bir gönderme belki. İnsanın bir adını atması kolay değil o kadar, diyor şair. Egonun bunca kol gezdiği şiir gibi bir sanat dalında, adını bilmeden çok sevdiğimiz ozanları sayıyor: Öksüz Âşık, Ozan, Dertli gibi… Alova’nın her satırında, geçmiş edebiyatın tüm mirasından Divan ya da halk şiiri diye ayırmadan el aldığını görmek mümkün. Şair, Türk şiirinin dört ana damarı vardır diyor, bir Yahya Kemal, iki Nâzım, üç Garip ve son olarak İkinci Yeni.

Kısa kısa fragmanlar halinde çatılan kitapları son yıllarda nedense daha fazla seviyorum. Böylesi, hem kısa molalarda, yolda belde okunabiliyor hem de iyi yazıldıysa iz bırakıyor. Kaldı ki hep söylerim, kitaplar, iyi yazılanlar ve kötü yazılanlar diye ikiye ayrılır. Kanımca Yaşam Kesikleri’ni, daha ilk sayfalarının bitiminde, iyi yazılmış kitaplar arasında anabiliriz. İyi şairlerin düzyazılarının da iyi olacağını, şairlerin mutlaka düzyazı yazmaları gerektiğini düşünürüm hep; tezim, bu kitapla da doğrulanmış oluyor. Altı bolca çizilen cümleler, okuru yeni ilgi alanlarına, yeni yazarlara, farklı düşünme biçimlerine götürürken şair kendi ilgi alanları üzerinden birçok konuda söz almakta.

Kitabın kapağındaki bir figürden de kısaca söz etmeliyim, zira beni ilk çeken, yazanın adı kadar bu figürdü bir bakıma da. Bir süredir yürüttüğüm Yaratıcı Okurluk derslerimde çok sık kullandığım bir Antik Yunan figüründen söz ediyordum. Yunan eğitimi, bizim milli eğitime hiç benzemez. Üç ders çok önemlidir burada: Edebiyat, müzik ve spor. Kitabın kapağındaki resimde de bir Yunan genci, sanki dizüstü bilgisayarla çalışırcasına bir şeyler yazmakta. Figürün yer aldığı orijinal vazonun ön tarafında, gencin yazdığı şiir de görülmekte, o yüzden asıl derdimizin her daim şiir olduğunu anlamak, kapaktan da mümkün. Şair adam, ne yaparsa yapsın şiire bulaşıyor zaten biraz. Alova’nın, yaşamının kesiğine şiiri koyması da oldukça anlaşılır bir tavır.

Alova’nın son kitabını anlatmaya çalışırken elimin altında ilk kitabı da duruyordu, daha yolun başındayken yazdıkları: En Son Çıkan Şarkılar. Bu ilk kitapta, 1976 yılında yazılmış, Alnın adlı bir şiir var “Alnın geniş / alnın aydın / günlerin / gecelerin bıçağı / daha alnından geçmemiş. Alnın / başlanmamış / beyaz bir defter / yazısını sen yazacaksın / yaşamın yoğurduğu sözcükler…” Neredeyse kırk yıl sonraki son kitapta, Cézanne’dan alıntılanan bir cümlenin altını çizdim: “Sanat bir uğraş değil, bir yazgıdır…” Sanki o beyaz defterin, yazısını yazarcasına, denk düşüyor kelimeler; şiir, bir yazgı olup çıkıveriyor…

Kitabın sonunda söyleşide, ömrünü tek şeye adamış bir adamın sözleri zaten her şeyi doğrularcasına parıldıyor: “Beynimin ışığını ekmek parasına ben de ‘sattım’. Ama reklam yazarı ya da finans-kapital patronlarının Pişekârı olarak değil. Ansiklopedilerde çalıştım, sanat sayfası yönettim, çevirmenlik, editörlük yaptım. Sevdiğim şairleri Türkçeye çevirdim. Daha önce de söylediğim gibi ekmek parası uğraşından kalan zamanlarımda elimden geldiğince şiir sanatına, Türkçeye hizmet etmeye çalıştım, çalışıyorum…”

Türkiye’de bugün bir aydında, en çok aradığımız şey tutarlılık. İlk kitabın ilk sayfasında duran Önsöz adlı şiirde de yazdığı gibi; ne diyor bakın şair, tarih 1974: “İşimde içtenim ya, / Severek yapıyorum / Benim güvencim bu, işte!”

Aslında hata ediyorum. Ben şair diyorum ama Alova hiç de mütevazılık falan etmeden, herkesin zaten “büyük şair” olduğu bu dönemde şair olmadığını da anlatıyor, kitabı siz okuyun diye sadece söyleşiden alıntı yapmayı yeğliyorum, buyurun: “Bana şair diyenlere de içimden hep gülümsedim. Ben şair olma yolunda tutarlı olduğunu sandığım bir biçimde yürüyen bir şiir yazarıyım. Şair kavmin sözcüsüdür, diyor Rimbaud. Şair ulusal avutucudur. Çok uzun bir yolun sonunda varılabilecek (ya da varılamayacak) bir varoluş biçimidir. Şair egosunu ezerek, beni biz yapan, epik olana yönelen sanatçıdır.”

Yaşam Kesikleri’nin beni en çok ilgilendiren yanı da tam bu doğrultuda ortaya çıkıyor… Bir şair nasıl yaşar, neler yapar, şairlik meslek midir? Bu konularda hayli kafa açıcı sözleri var Alova’nın, işte biri: “Okurluk beni ilgilendirmez, ben bildiğimi okurum, tavrı yanlıştır. Kimse kapımıza gelip şiir diye yalvarmıyor. Biz şiir-yazarları, böyle bir marifetim var deyip çıkıyoruz insanların karşısına…”

Kısacası Kavafis’ten Pythagoras’a; Bertrand Russel’dan Hegel’e, Can Yücelli anılardan, Ece Ayhanlı günlere, Picasso’dan Şeyh Galip’e dopdolu, şairce yazılmış kesikler, şimdi kitapçılarda, ben buradayım, sen de burada mısın dercesine okurunu bekliyor.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Yaşam Kesikleri – Toplu Yazılar (2003-2013) Erdal Alova
İş Bankası Kültür Yayınları