Volkan Alıcı

İlkçağ tarihçisi Geoffrey Ernest Maurice de Ste. Croix’in Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi kitabı, Antik Yunan ve Roma tarihinin on dört yüzyılının temel süreçlerini, bu yüzyılları içeren kurumları ve fikirleri, ekonomik-sosyal ilişkileri olağanüstü bir berraklıkla anlatan bir başyapıt. Yazara Isaac Deutscher Ödülü’nü kazandıran ve antikçağ hakkında yazılmış en kapsayıcı ve derinlikli çalışma olarak değerlendirilen bu kitap hakkında, saygın isimlerce, “Antik dünyanın hikâyesini, aklında alt sınıfların çıkarlarını tutarak anlatmaya kalkışan, bir Batı dilinde bugüne dek kaleme alınmış tek eser”, “İlkçağ tarihinde olduğu gibi sosyolojide de bir dönüm noktası… Uzun bir süre boyunca aşılamayacak” gibi değerlendirmeler yapıldı. Kitap bu övgülerin fazlasını da hak eder nitelikte.

Yazarın, “… yalnızca ilkçağ tarihçileri ve Antikite araştırmacıları için değil, özellikle diğer dönemleri çalışan tarihçiler, sosyologlar, siyasal kuramcılar, Marx’ın öğrencileri ve ‘genel okur’ için de kaleme alınmıştır” dediği kitabın özgün yanı, Antik Yunan ve Roma dünyasını Marx’ın tarih yöntemini –bu yöntemin temel kavram ve kategorileri olan sınıf, sömürü, sınıf mücadelesini- kılavuz edinerek çözümlemeye çalışması.

Kitabın ne anlattığına geçmeden önce söylememiz gereken bir şey daha var ki o da kitabın “ruhu” hakkında… Bir kere bu kitap, her ne kadar Ste. Croix’in 1972-73 yıllarında Cambridge Üniversitesi’nde üç oturumda verdiği derslerden doğsa da, “akademi”nin kısıtlayıcı, çoğu zaman da hantal diline teslim olmayı kesinlikle reddeden bir yazarın üslubunu taşıyor. Kitabı okurken, yazarın antik dünyanın sömürücülerine duyduğu öfkeyi hissediyorsunuz; ezilenlerin yanında saf tutmuş bir aydının tarihsel hesaplaşmasına tanık oluyorsunuz. Bu tavrını yer yer günümüz egemen sınıflarına ve onun denetimindeki kurumlara karşı da sürdürüyor Ste. Croix. Örneğin, antik dünyada egemen sınıfların sömürülen sınıfları itaate ikna çabalarının sofistike biçimlerinden söz ederken sözü günümüz üniversitelerine getiriyor ve şöyle diyor: “… zira bir üniversite, bizimki gibi bir sınıflı toplumda, diğer pek çok şeyin yanı sıra hâkim sınıfın kendi ideolojisinin propagandasını yapmaya ve onu idame etmeye çalıştığı bir yerdir.”

Belirtmek gerekir ki, Ste. Croix’in çalışma yürüttüğü alandaki bilimsel tutumunu yansıtan parlak bir örnek olarak Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi, yazarın -bilim insanının kendi alanı dışındaki disiplinlere mesafeli olması anlamında- ‘uzmanlaşma’ya dair sert tavrının da bir yansıması aynı zamanda. Bunu şöyle açıklıyor Ste. Croix: “Serbest bırakılan Nazi savaş suçlusu Albert Speer, 22 Eylül 1970 tarihli The Guardian’da yer alan mülakatında, Üçüncü Reich’da ‘Her Bakan yalnızca ve yalnızca kendi bölümünden sorumluydu. Eğer sadece kendi alanınızdaki şeyleri görebilecek şekilde eğitilmişseniz, vicdanınız rahat ederdi; bu herkes için geçerliydi’ demişti. Eğitim sistemimiz de ‘sadece kendi alanlarındaki şeyleri gören’ kişiler yetiştirme eğilimindedir. Buna katkıda bulunan yöntemlerden biri de, ‘antik tarih’in çağdaş dünyadan katı bir şekilde ayrılmasıdır. Bu kitapsa, aksine, Antik Yunan dünyasını kendimizinkiyle yakın bir ilişki içinde görmeye yönelik bir çabadır…”

Antik Yunan’dan Süzeren Roma’ya
Kitap, yazarın konu ettiği dönemleri incelemek için kullandığı analiz araçları olan sınıf, sömürü ve sınıf mücadelesi kavramlarını açıklamasıyla başlıyor. Bu kavram ve kategorilerin Yunan ve Roma dünyasını anlamak için anahtar rolüne vurgu yapan Ste. Croix, Yunan ve Roma toplumlarını “köle ekonomisi” olarak tanımlamasına neden olan iktisadi-sosyal süreçleri açıklamaya girişiyor. Toplum çözümlemesinde sınıf analizinin, “antik sosyolog ve siyasi düşünürlerin en büyüğü olan Aristoteles tarafından kullanılan çözümlemeye kimi açılardan çok benzediğini” anlattığı kısım da (“Aristo’nun Yunan Siyasetine Dair Sosyolojisi”) oldukça ilginç.

Antikitede “en fazla önem arz eden üretim koşullarının toprak ve özgür olmayan emek olduğu”nun belirtildiği, toprağın her zaman birincil üretim aracı olduğunun vurgulandığı bölümde ise mülkiyet, mülk sahibi sınıflar, kölelik ve diğer özgür olmayan emek biçimleri inceleniyor.

Tiranlar Çağı ile Yunan demokrasisinin yıkılışının nedenlerini konu alan bölümün ardından Yunan dünyasının Roma’nın yönetimi altına girmesiyle ‘Süzeren Roma’, yapıtın odağı haline geliyor. Bu kısımda, Antik Roma dünyasında sınıflar arası ilişkiler, siyasal mücadelelerin seyri, imparatorluğun iktisadi ve sosyal düzeni irdeleniyor ve konu geliyor her imparatorluğun yaşadığı ‘son’a: Son bölüm, yazarın sözleriyle, “Roma İmparatorluğu’nun büyük bir kısmında gözlenen ve nihayetinde beşinci yüzyılda Galya ve İspanya’nın; altıncı yüzyılda Kuzey Afrika, İtalya’nın bir kısmı ve Balkanlar’ın büyük bir bölümünün ve yedinci yüzyılda da Mısır ve Suriye’nin tamamen kaybedilmesiyle sonuçlanacak gerileyiş ve çöküşü açıklamaya çalışıyor.”

En seçkin antikçağ tarihçisi
G.E.M. de Ste. Croix 40 yaşından sonra başladığı akademik yaşamında çok çeşitli alanlarda araştırmalar yaptı, önemli yapıtlara imza attı. 89 yaşındayken, 5 Şubat 2000’deki ölümünün ardından The Guardian’da onun hakkında bir yazı kaleme alan David Harvey, Ste. Croix için şöyle yazdı: “89 yaşında hayatını kaybeden Geoffrey de Ste. Croix, kendi kuşağının ya da aslında tüm kuşakların en seçkin ve alışılmadık antikçağ tarihçilerinden biriydi. Yazma konusundaki gayreti, mülk sahibi sınıfların daha talihsiz olanları sömürmesi, yani şişman kedilerin sıska farenin aleyhine semirmesi karşısında duyduğu içten öfkeden kaynaklanıyordu.”

Yine, Harvey, Ste. Croix’in ilgi alanlarını ve çalışmalarının çeşitliliğini şu sözlerle anlatıyor: “Araştırmacılığı dudak uçuklatıcıydı. Öğrencileri 1985 yılında onun için bir Armağan kitap hazırladıklarında, editörler bütünlüklü bir kitap ortaya çıkarabilmek için ilgilendiği şeylerin yarısından fazlasını göz ardı etmek zorunda kalmışlardı. Bilgisi MÖ 8. yüzyılın koloni öncesi Yunan atılımlarından, MS 7. yüzyılın Arap fetihlerine; Yaratılış, Eyüp ve Vahiy üzerine İncil çalışmalarına dek uzanıyordu; Marx ve Marksizm hakkındakiler de cabası. (…) Antikçağ tarihi alanında yapılan pek az katkı, bir kuşaktan daha uzun bir süre boyunca okunmaya devam etmiştir. Bunun Edward Gibbon ve George Grote gibi istisnaları vardı; ve sanırım Geoffrey de bu gruba katılacaktır.”

Bizim de diyeceğimiz şu: Çeviriden baskı kalitesine, özenli bir çalışmayla yayınlanan bu yapıt, okurunu bekliyor. Antik çağları bugünü anlamak için de araştırmak isteyen, insanlık tarihinin sorunlarına merak duyan okuru…

Not: Bu yazıda Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi’nin neler içerdiğine kısaca bakmaya çalıştık. Fakat kitapta önemli bir yeri olup da özellikle değinmediğimiz iki bölüm var. Antik Yunan ve Roma’da filozofların, şairlerin, bilim insanlarının hâkim sınıfların çıkarları için nasıl didindiklerini, sömürüyü nasıl “olağanlaştırdıklarını” ele almadık örneğin. Bir sonraki yazıda, Platon’dan Cicero’ya, Strabon’dan Stoacılara filozofların maharetlerini ve “doğal kölelik kuramı”nın ne anlama geldiğini inceleyeceğiz; dahası, eğlenceli ‘fabl’ların aslında hangi toplumsal ilişkililere karşılık geldiğine değineceğiz.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi – G.E.M. de Ste. Croix,
Yordam Kitap – 2014