Doğukan İşler

Birçok yazarın yapıtları ve hayat hikâyeleri, kendisinden sonra gelen birçok genç edebiyatçıyı etkilemiştir hiç şüphesiz yazarlık kariyerlerinde. Örnek alınan, yolundan gidilen, kişinin kendisiyle özdeşleştirdiği birçok yazar da vardır elbette. Tabii sadece yazarın kendisi değil; eserlerinde çizdiği karakterler de bu özdeşim içerisinde oldukça kabul görmüştür. (Hepimiz biraz da olsa Raskolnikov değil miyiz mesela sevgili okurlar!)

Kendi yazı yolculuğumda henüz hangi duraktayım bilemem elbette; ama ilk gençlik yıllarımda dergilerde yeni yeni yazılarım yayımlandığı zaman, içimde uyanan o garip ve o zamanlar gurur verici bulduğum “kendini beğenmişlik” duygusu içerisinde saf sa f dolaşırken, bir roman karakteri ile tanışmıştım: Arturo Bandini. Sadece bir dergide bir öyküsü yayımlanmış olan Bandini, kendisini dünyanın en büyük yazarı sanıyor, sanki tüm dünya durmuş da onun öyküsünü okuyordu! (Bu duyguyu anlayabiliyordum; Varlık dergisinde ilk öyküm yayımlandığı zaman, sanki Nobel almış gibi yürümüştüm ben de sokaklarda…) Hâlbuki elinde öyküsünün yayımlandığı edebiyat dergisinden bir sürü nüsha, herkese imzalayıp hediye ediyordu zorla Bandini. Lakin bu “kendini beğenmiş” hal içerisinde, bir yandan da oldukça kendi halinde garibanın biriydi bizim Arturo. Beş parasız, sınıfsal ve sosyolojik çelişkiler içinde boğuşup duran bir yazar adayı; ne acı ama…

“Ruhunu yitirmiş biri dünyaya sahip olsa ne fayda?” (sf.100)
Arturo Bandini ile tanıştığım yer, John Fante’nin “Toza Sor” adlı romanıydı tabii ki. John Fante, Türkiye’de olduğu gibi, aslına bakılırsa, kendi ülkesi olan ABD’de ve genel olarak dünyada da keşfi biraz geç kalınmış bir yazar. 1938 yılında yayımlanan ilk romanı “Wait Until Spring / Bahara Kadar Bekle, Bandini” sonrası (ki, kendisinin bir altbenliği olarak da okuyabileceğimiz “Arturo Bandini” karakteri de ilk kez bu romanda çıkar karşımıza) sinema dünyası kendisini keşfedip senarist olarak istihdam etse de, asıl ünü daha sonraya denk gelir. Alt kültür/yer altı edebiyatının ünlü kalemlerinden Charles Bukowski tarafından sürekli dile getirilmesi ve yine Bukowski tarafından kitaplarının ikinci baskının yaptırılması, Fante’nin hakkının okurlar tarafından iade edilmesini sağlamıştır. Charles Bukowski, “Toza Sor” romanı ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatır romanın önsözünde:

“Derken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. Birkaç paragraf okudum. Sonra çöplükte altın bulmuş biri gibi kitabı masaya götürdüm. Cümleler sayfada yuvarlanıyordu, kayıyorlardı. Her cümlenin kendine özgü bir enerjisi vardı. Cümlelerin özü sayfaya bir biçim veriyordu: sayfaya oyulmuşlardı sanki. Duygusallıktan korkmayan birini bulmuştum sonunda. Mizah ve acı olağanüstü bir kolaylıkla iç içe geçmişti. O kitabın ilk sayfaları benim için çılgın ve büyük bir mucizeydi…”(sf.6)

Sadece Bukowski’yi değil, kendisinden ortalama otuz sene sonra ortaya çıkacak “Beat Kuşağı”nı da oldukça derinden etkileyen John Fante’nin “Toza Sor” adlı romanı, kara mizahla örülü bir naif aşk hikayesidir: Yazar olma aşkıyla yanıp tutuşan anti-kahramanımız genç Arturo Bandini’nin, başkasına aşık genç ve güzel Meksikalı bir garson kız olan Camilla Lopez’e olan o trajikomik aşkının hikayesi. Portakaldan başka yiyecek bir şeyi olmayan, açlıktan süt çalmayı düşünen ama bunu kendine yediremeyen (çalmayacaktı canım, sadece yazacağı bir roman için bir deneyim yaşayacaktı!), kadınlara karşı aşırı utangaç yanını dört bir tarafını sarmış olan komik yazar egosu ile gizlemeye çalıştıkça daha da batan Arturo Bandini’yi sevmemek olur mu hiç? Ama aristokrat ve entelektüel burjuva sınıfındanmış gibi görülebilmek ve dönemin bir yarası olarak -Meksikalı olmanın hor görüldüğü bir dönemde- İtalyan asıllı Amerikalı olmanın kendince “güç”ünü kullanarak sürekli Camilla’yı aşağılaması nasıl bir aşk yaratabilir ki aralarında?

“Korkutmuşlardı beni, utangaçtılar, beni reddetmişlerdi; prensesim beni reddetmeyecek ama anlayacak, çünkü o da aşağılanmıştır.” (sf.17)

Aslında, Camilla ile aralarında aşktan ziyade bir mücadele vardır. Camilla başkasına âşıktır; karşılığı olmayan aşkına karşı Bandini de yazarlığının -biraz da “Amerikan Rüyası”nın- motivasyonu ile ayakta kalır bir bakıma. Aslında bu mücadele, süreğen ve hiçbir zaman bir sonuca ulaşmayacak bir eğretileme olarak; kitabın adındaki “toz” kelimesinden, finalindeki o muhteşem sahneye kadarki çevrem içerisinde de okunabilir.

John Fante, umutsuz bir dönemin yazarıdır belki; fakat umudunu hiç yitirmez, sadece kafası biraz karışıktır, tıpkı karakteri Arturo Bandini gibi. “Toza Sor”u nihayetinde bitse de, Arturo Bandini’nin hikâyesini bitirmez. Daha sonra yazacağı romanlarında da hayatını sürmeye devam edecektir Bandini; belki de sürekli başa döne döne… Çünkü şöyle diyordur yine romanın bir yerinde Fante:

“Dünya tozdan geliyordu ve sonunda yine toz olacaktı.”

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Toza Sor – John Fante
Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık