Haydar Ergülen

Yalnızca şiir yolculuğuyla değil yaşam serüveniyle de şair. Yaşamak macerası başlıbaşına bir şiirdir ama onu sürdürmek için de biraz gitmek gerekir. Kendinden dünyaya doğru çıkmak gerekir. Cahit Zarifoğlu, hep bu yolculuğun ve serüvenin adamı oldu, mevcut dünyaya karşı şiirin dünyası için çalıştı, çabaladı, çarpıştı. Çarpışkan bir şair oldu.

Çarpışkan bir şair nasıl olur? İçine bakar, orada Rilkevari bir yalnızlık görür, bu yalnızlık dünyaya atılmak için onun en güçlü silahı olur. Çünkü “Bütün büyük acılar yalnızlıktan yontuldu,dediği gibi, büyük serüvenler de yalnızlıkla başlar. Hayata inanmak ve hayatı sahiplenmekle sürer. Maraş’ta güreş öğrenir, bu onun ilk meydan okumasıdır. Yalnızca bir spor değildir güreş, bir inadın, direnmenin, ayakta kalmanın ve yıkılmamanın da hem simgesel hem de fiziksel anlatımı, gösterimidir. Hemingway, Jack London, Boris Vian akla ilk gelen inatçılar.

Cahit, yaşamıyla da şair olacaktır. Kendisi olmak için bazen kendinden kaçması, hatta uçması gerektiğini erkenden anlar. Tıpkı “Aylak Göz” şiirinde yazdığı gibi: “Bu adam kitapların uçlarına/Çizilip itilmiş resim/Korkmadan yaşar tebessüm gösterir/ Ağır başıyla nöbet alır/Dağdan kaçar şehri çevirir/ Ve bırakır gönlünü bir tazı sıçramasına.” Yine lise çağında, Maraş’tan Eskişehir’e planör kursuna yazılmak için kaçarak gider, brövesini alarak eve döner.

Çoğu şair yaşayamadığı çocukluğuna sonradan özlem duyar, ağıt yakar. Bazıları çocuk da, genç de olmadan şair olurlar. Cahit Zarifoğlu ise şiirin hakkını verdiği gibi yaşamanın da hakkını vermiştir, çocuk da olmuştur, genç de olmuştur: “Kendi kendine arkadaş kaçağı/Arada bir bakınır ne yaptığına/Süresiz kapılır tablolara yan gelir/Ve oturdu mu bir masaya/ Hakkını verir çay içmenin” dediği gibi hakkını vermiştir yaptığı her işin.

Bilge bir tavra ve Necip Fazıl’ın “artist” diye özetlediği artistik bir edaya sahip oldu hep. Belki Cemal Süreya’nın onu merak etmesinde şiiri kadar jestleri de etkili olmuştur. Şiiri de neredeyse “jest” olarak yazan bir adamın bir başka “jest”i merak etmemesi mümkün mü? Şiirini ve hayatını hep kendi başına kazanan bu adam, hayatını yatırdığı şiir için daha en başından her şeyi göze almıştır. Daha ilk kitabıyla unutulmaz bir çıkış yapar, 1967’de basılan İşaret Çocukları bu çıkışın adıdır; aynı zamanda da şairinin özverisinin adıdır. Öğrenci bursunu bu kitabı bastırabilmek için matbaaya verir, bu yüzden çoğu geceler aç yatar. Bir kitapçı yarı fiyatına 100 kitabını alır, kalan kitaplarsa emanet bıraktığı bir büroyu kış boyu ısıtacaktır. İlk kitabı İşaret Çocukları sobada yakılmış bir şairdir o. İlk kitabıyla gelecekteki okurunu ısıtmış ve yolunu ışıtmıştır.

Bir “avare böcek”tir kendi deyimiyle. “Avare bilge” ile “avare böcek” arasında fazla bir fark gözetmeyecek kadar. “Çocukluğumda bile hiçbir zaman kendimi evimde hissetmedim,” der. Heidegger’ın “dünyaya atılmış” kişisi gibidir. Her şeyi tecrübe eder, sözcükleri tecrübe eder, bundan şiir çıkar. Mesafeleri tecrübe eder, otostopla Avrupa turuna çıkar. Hayata ve yazmaya iştahlıdır ama doyumsuz değildir. Özellikle Türk edebiyatının en önemli dergilerinden olan ve pek çok yazar, şair yetiştiren bir okul da sayılan Mavera dergisi en önemli tecrübelerinden biridir. Mavera Okulu’nda okurlara yazdığı mektuplar, samimiyeti, sahiciliği ve yalınlığıyla da klasik cevap tekdüzeliğini aşmış metinlerdir.

Şiirleri kadar mektupları, günlükleri, yazıları ve konuşmalarıyla da kendi antolojisini zenginleştirmesini bilmiştir Zarifoğlu. Onun kısa ama hiç durmadan sürdüğü, sürdürdüğü yolculuğu belki de bu yüzden hayli uzun bir yolculuk hissi verir insana. Belki de çok çileli, bir o kadar çetrefil, bu nedenle de çok renkli olduğu için dolu dolu yaşanmış bir hayatı okuruz onun yazdıklarında. Yaşanmış ve yazılmış bir hayatın doluluğu ise uzunlamasına değil derinlemesine ölçülür, değerlendirilebilir ancak. Şairlerin ömrünü uzatan şeyin şiirleri ve kitapları olduğunu ise söylemek bile gereksiz. Zarifoğlu’nun da tıpkı çoğu iyi şair gibi vedasının ardından daha çok okunduğu, arandığı, araştırıldığı ve özlendiği muhakkak. Kült şairler arasına çoktan girdi bile. Efsane olmaya yetecek ve bunu sürdürecek kadar yoğun olan yaşamı da şiire dahildir artık.

Zarifoğlu’nun şiiri, yarım kalarak tamamlanmış bir şiirdir. Türk şiirinde bağımsız şairler diye bir ada vardır ve Zarifoğlu, bu adanın müstesna sakinlerinden biridir. O, yalnızca okurları değil şair adaylarını da büyüten ve yüreklendiren şairlerin başında gelir. İnce duyarlılıkların değil sert duyarlılıkların şiirini yazmış ve dikine bir hayat yaşamıştır. Bazıları yazmak adlı bir hayatın şairidir. O ise yaşamak adlı bir hayatın şairi olmuştur. Hareketli, canlı ve ayakta duran bir şiire imza atmıştır.

Merak ile hayret ayrı şeylerdir. O hayret makamında güzel bir alışkanlık yaratmıştır. Şiirin zarif oğludur, yedi güzel adamdan biridir. Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’dur: “Seçkin/Bir Kimse değilim/İsmimin baş harfleri acz tutuyor/Bağışlamanı dilerimdemiştir.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 8.sayısında yayınlanmıştır.