Fırat Demirel

Malum hikâyedir, bir iş adamı balıkçının yanına gelir ve onun iyi bir balıkçı olduğunu, işleri büyütürse çok para kazanıp sonunda güzel bir emeklilik yaşayacağını söyler. Balıkçının yanıtı kısa ve nettir: Ben zaten senin o vadettiğin hayatı yaşıyorum. Bu hikâyenin uzun hâlini Timothy (Tim) Ferriss’in 4 Saatlik Hafta adlı kitabında bulmak mümkün. Zaten kitabın tamamı standart iş ve emeklilik planlarını reddetmek üzerine kurulu. Fakat Ferriss, ne balıkçıyı ne de iş adamını reddediyor. Her ikisinden de ilham alarak, haftada sadece 4 saat çalışıp hayatımızı küçük emekliliklerle süsleyebileceğimizi anlatıyor. Bu noktada akla tek bir soru geliyor: Bunu ben de yapabilir miyim?

4-Saatlik-Hafta

4 Saatlik Hafta
Timothy Ferriss
Çev. Merve Duygun
İnkılap Yayınları

Ferriss, bu soruyu büyük bir “Evet!” ile yanıtlıyor ve kitabını şüpheciler için hazırladığı sorularla açıyor: İşimi bırakmak zorunda mıyım? İlla ki risk almam mı gerekir? Genç ve bekâr mı olmalıyım? En iyi üniversitelerden mi mezun olmalıyım? Ferriss tüm bu sorulara da koca bir “Hayır,” yanıtı verip önce tanımları, sonra da bu işi başarmanın yöntemlerini sıralıyor. Yazara göre bu yeni yaşam profilinin bir adı var “Yeni Zengin”. Asıl amacın milyoner olmak değil, milyonerlerin satın alabileceğine inanılan şeyleri deneyimlemek olduğunu söylüyor. Yeni zenginleri “kendi yerine başkalarını çalıştıran ama çalışmamayı değil, kendini heyecanlandıran şeyleri yapan insanlar” olarak tanımlıyor. “Yeni zengin, zamanının onda birinde sonuçların yüzde 90’ına ulaşan ve ayda iki hafta ailesiyle tatile gidebilen elemandır.” diye ekliyor. Bu sonuca ulaşabilmek için de internetin nimetlerini, gelirinizi nasıl otomasyona başlayacağınızı ve ağırlıklardan nasıl kurtulacağınızı anlatıyor.

Ferriss’in 9-5 mesailerinden geçmiş (yani damdan düşmüş) biri olması, verdiği tavsiyelere kulak kabartmayı kolaylaştırıyor. Üstelik Ferriss hem bugüne hem de geleceğe dönük anlamlı bir nokta yakaladığını söyleyebilirim. Hem uzun ve rutin bir çalışmanın sonunda gelmesi beklenen (evet, belki hiç gelmeyecek) emeklilik hayalinin çok mantıklı olmadığını vurguluyor. Hem de işimizi robotlara ve yapay zekâ ürünlere kaptırmadan önce bir çıkış yolu gösteriyor. Bu noktada Ferriss gibi dünyanın farklı köşesindeki insanları başarıyla kontrol ederek hayatını 10 kaplan gücünde yaşayan birinin (veya daha büyük beyinlerin) yapay zekâ ve robotlarla neler yapabileceğini düşünmeden edemiyorum.

Yazar aslında bir çeşit zaman yönetiminden bahsediyor gözükse de bu doğru değil. Zira zaman yönetimi için “unutun gitsin” diyor. Yeni Zengin’in kitabında her ânı bir çeşit işle doldurmak yok. Ferriss, kendisinin de bir zamanlar bu hataya düştüğünü söylemekten çekinmiyor. Verimliliğin bile doğru şeylere uyarlanmadıkça hiçbir faydası olmadığını belirtiyor. Bu noktada güzel bir parantez açarak Pareto İlkesi’ni (sonuçların yüzde 80’i çaba ve zamanın yüzde 20’sinden kaynaklanır) ve Parkinson Yasası’nı (bir görevin önem ve güçlüğü, onun tamamlanması için tanınan süreye göre artacaktır) açıklıyor. Yani yüzde 80’lik sonucu getirecek işi bulmayı ve en hızlı şekilde halletmeyi tembihliyor.

Konuyu bağlayacak olursam Ferriss’in dediği gibi mesele yalnızca daha zekice çalışmak değil. Bizim yerimize geçebilecek bir sistem kurmak. Zaten dünya dediğimiz şey sistem kurucular ve sistemin parçası olanlar arasında dönüp durmuyor mu? Mesele ne tarafta olacağımıza karar vermek ve o yöne adım atmakta. Yani Ferriss’in tavsiyelerini dikkate alsak hiç de fena olmaz.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 21.sayısında yayınlanmıştır.