Ersun Çıplak

Harold Bloom, dilimizde Etkilenme Endişesi ile başlayan macerasına Batı Kanonu‘yla devam ediyor. Denilebilir ki Etkilenme Endişesi Harold Bloom’un kuramının hem ana hatlarını hem de detaylarını önümüze sererken, Batı Kanonu, onun kuramının kanon’un oluşmasına katkı sağlayan şair ve yazarların karşılaştırmalı bir incelemesini sunuyor. Mesela Cervantes ile Montaigne, Dante ile Shakespeare, Dickinson ile Whitman… Elbette zaman zaman Nietzsche, Emerson, Pascal başta olmak üzere başka isimler de karşılaştırma sürecine dahil ediliyor.

Harold Bloom, tıpkı Etkilenme Endişesi‘nde olduğu gibi Shakespeare’i eksen olarak kabul ediyor Batı Kanonu‘nda. Shakespeare’nin evrensel bir değer taşıdığını, kültürlerarası bir kesişim noktası olduğunu ve modern insanı icat ettiğini öne sürüyor ve tartışıyor. Ayrıca Shakespeare’in bu merkezi rolüne eşdeğer olabilecek yalnızca Dante, Montaigne ve Cervantes’i ayırt ediyor.

Doğrusu Bloom’un öne sürdüğü bu fikir pek çok açıdan tartışılabilir, tartışılıyor da… Özellikle de Marksistler ve onları revize etmeye çalışan başta Foucault olmak üzere Yeni Tarihselciler ve edebiyat incelemesinde postkolonyal yaklaşımı savunanlar ile toplumsal cinsiyet sorunsalına dikkat kesilen feministler tarafından. Batı Kanonu okunduğu zaman Bloom’un ironik diliyle ‘kırgınlar ekolü’ olarak adlandırdığı bu yaklaşımların savunucularıyla nasıl hesaplaşmaya çalıştığı görülebilir. Tam da burada, eseri, Bloom’un ironik dilini esas alarak dilimize kazandırmayı başaran Çiğdem Pala Mull’a teşekkür etmenin yeri…

Kanon, bir şekilde eserin kişide yeniden okuma isteği duyurması ile belirlenir. Çünkü, tüm eserleri okumak olanaksızdır. Bu nedenle de kişinin ya da okurun hangi eserleri okumaya karar vermesi çok daha önemlidir. Daha doğrusu, kanon bir seçme işidir. Bu açıdan bakıldığında birçoğumuzun düşündüğü gibi şu ana kadar yazılmış eserler toplamı değildir ya da bir kütüphane olarak tahayyül edilemez.

Bloom’un kanon tanımı, Behçet Necatigil’in, “Şiir geçmişe atıflarla ilerler” sözü ile paraleldir. Yeni eser, kanon düşünüldüğünde bir tuhaflık taşır, şaşırtıcıdır. Ancak bu durum illa ki kanona göre değerlendirilir ve yakından bakıldığı zaman kanonla açık ya da örtülü ilişkilidir. Tabiri caizse yeni eserin yaratıcısının, selefiyle yaşadığı bir etkilenme durumunun dışavurumudur. Bu etkilenmenin yarattığı endişe ister halefin selefi reddetme tutumuyla isterse de kabul etmesiyle dışavurulmuş olsun, çok da bir şey fark etmez. Önemli olan bu endişenin sanatçının önünü tıkamadan, gelişmesine hizmet etmiş olmasıdır. Elbette Freud, Bloom’a göre ‘Hamlet kompleksi’ yaşamasına rağmen bunu başarabilmiş ender edebiyatçıdan biridir. Buradan da anlaşılabileceği gibi Bloom, bir psikanalitik kuramcı değildir.

Pek çok ismin bu halef-selef ilişkisi bir şekilde görünür iken, Shakespeare, Dante, Cervantes ve Montaigne için böyle bir ilişkinin izleri sürülemez. Nerdeyse bu isimlerin bir atası yoktur. Bu açıdan da kendilerinden sonra gelen insanların yaşam ve düşünme biçimlerini düşünme gücüne sahiptirler. Okundukları anda kişinin gerçekleri yeni bir gözle görmesini sağlarlar. Mesela Shakespeare, edebi karakterin kişiliğinin belli bir bağlam içinde dönüşmesini görünür kılmanın öncüsüdür. Bu anlamda hala günümüz insanının önemli bir içgörü kazanmasına yardımcı olma gücüne sahiptir.

Etkilenme Endişesi ile Batı Kanonu‘ndan sonra Bloom’un A Map of Misreading‘inin çevrilmesini daha ne kadar bekleyeceğimiz konusunda herhangi bir fikrim yok. Sadece bir umut. Umarım bu da kısa bir sürede gerçekleşir. Zira bahse konu kitabın çevrilmesi Bloom’un kuramının dilimizde daha iyi anlaşılmasına büyük bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca edebiyat kuramlarının pek de ilgi görmediği ülkemizde büyük bir boşluğu tamamlar ve heyecan yaratabilir. Hepsinden önemlisi, Türkiye edebiyatının ilişkilendirilebileceği bir Batı ya da Doğu Kanonu’nun tartışılmasına katkıda bulunabilir.

Kısacası Batı Kanonu, ilgiyle okunmayı hak ediyor.

 Bu ürüne babil.com’dan ulaşabilirsiniz.

Batı Kanonu – Harold Bloom
İthaki Yayınları