Haydar Ergülen

Europa ve Kader (Alef, 2016) adlı romanları Türkçede de yayımlanan Tim Parks’tan yeni bir kitap, Ben Buradan Okuyorum. Romancı, çevirmen ve denemeci olarak takdim edilen Parks, İtalya’da öğretim üyesi, ayrıca edebiyat eleştirileri de yazıyor. Altbaşlığı “Kitapların Değişen Dünyası” olan Ben Buradan Okuyorum, kitap, yazar, yerellik, dünyalararası yazmak, teknolojinin yazıya ve kitaba yaptıkları, çok satmak, şöhret, edebiyat ölüyor mu, hemen yazalım, gözümüz aydın, ölmüyormuş, Parks aksine, “Hiç bu kadar edebiyat olmamıştı,” diyor, okuma biçimleri üstüne 37 yazıdan oluşuyor.


Ben Buradan Okuyorum
Kitapların Değişen Dünyası
Tim Parks
Çevirmen: Roza Hakmen
Metis Yayınları

Denemeciliğiyle eleştirmenliğini, öğretim üyeliğiyle romancılığını, okurluğuyla yazarlığını buluşturmuş Parks bu kitapta. Kendi kendimize konuştuğumuz, aramızda tartıştığımız, Türkiye’de de gündemden düşmeyen nice konunun, sadece bizim sorunumuz olmadığını da öğreniyoruz bu kitaptan, hâliyle seviniyoruz!

Bunlardan birisine değindim, müjde, edebiyat ölmüyormuş, ama “belki artık musibete bir sağlık uyarısı eklemenin zamanı gelmiştir.”(agy.,s.12) Edebiyatı bilmiyorum ama yaklaşık 50 yıldır “Şiir ölüyor mu?” sorusunu duyuyorum, zaman zaman ben de yanıtladım bu soruyu. İnsan bu durumda kendisini bazen hastasının sağlık durumu hakkında bilgilendirme yapan doktor gibi hissediyor. Elbette şiirin hayatta olduğunu söylüyoruz! Ardından“Hayatta ama yaşıyor mu?” kabilinden soruların geldiğini de tahmin edersiniz.

Bir yandan artık daha çok kişinin yazdığını görüyor, konuşuyor, izliyoruz ama bir yandan da başta İngilizce olmak üzere yaygın dillerde yazılan romanların, az konuşulan dillerde yazılan romanlarla arayı giderek açtığını görerek üzülüyoruz. Parks da yazardan söz ederken çoğu yerde bunu “romancı” olarak kullanıyor, edebiyat da temel olarak roman olduğuna göre bunda yadırganacak bir şey yok. İngilizcenin egemenliği kadar yaygın başka bir şey daha var ki o aslında bundan da korkutucu, “üslupsuz yazmak.” Parks aynı başlıklı denemesinde, “Özellikle yabancı dillerdeki okurları da kapsadığında, bir üslup yoğunluğu olan herhangi bir metnin başarılı olması o kadar zordur,”(agy., s.100) diyor. Böylece yarı-ünlü romancıların yapıtlarının bile aynı anda çeşitli ülkelerde yayımlandığı bir pazarda, çoksatan kitapların bir “üslup ayarı”görmesi kaçınılmaz hâle geliyor. Aslolan çevrilebilirlik!

Parks sık sık söz aldığı bu konuda, şiirin kendini dünyalararası olamayarak bir bakıma koruduğuna da değiniyor. Şiir bir ulus-devlet mi arzuluyor ya da şairler tüm dünyada giderek daha “ulusalcı”mı oluyor bilmiyorum ama, “uluslararasılığa doğru genel kayışa” bir direniş içinde oldukları muhakkak. Bu yüzden de Parks’ın dediği gibi, “Lehçe şiirinde, çok küçük bir topluluk tarafından anlaşılabilecek metinlerde bir bolluk da var.”(agy.,s.200)

Öte yandan 2011 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İsveçli şair Thomas Transtömer’in “Dünya edebiyatına inanmak istiyorsak şiir çevirisine inanmak zorundayız,” cümlesi de ortada. Kim bilir belki de Can Yücel gibi şiiri “çevirmek”değil, “Türkçe söylemek” daha doğru. Transtömer de bu “kusurun güzelliği”nden söz ediyor: “İlk heyecanlı şiir yıllarında bütün şiirleri İsveççe yazılmış gibi algıladım. Eliot, Trakl, Eluard, paha biçilmez kusurlu çevirilerinde hepsi İsveçli yazarlardı…” (agy., s.210) Benzer bir durum Edgar Allan Poe’nun “Annabel Lee” şiiri için de geçerli değil midir? Elbette çevirisinin kusurlu olduğunu söylemiyorum, çünkü Melih Cevdet Anday İngilizceden çevirmiştir, ama o kadar Türkçedir ki şairinin Poe olduğunu unutturacak kadar!

Tim Parks Ben Buradan Okuyorum diyor, biz de buradan okuyor ve görüyoruz ki dünya, şairler için değil ama, romancılar için hayli küçülmüş! Şükür şairlerin derdi dünyadan büyük değil, hatta dünya kadar dertleri de yok, şiir adına hiç olmazsa bu kadarına sevinelim! 

Arka Kapak dergisi 17. sayı