Halil Gökhan

Nasıl yapacağımı gerçekten şu anda bilmiyorum. Her şey burada ve bir anda olacak. İlk roketin uzaya fırlatılışı gibi ben ölmeden beni öldüren 99 kitabı, yani Okuma’nın 99 adını peş peşe duraksamadan sayabilecek miyim ve çok heyecanlıyım.

Bunları yazarken garsonun birdenbire kahveme süt koymadığını fark ettim.

Duraksadım ve ilkel el işaretiyle onu hatasıyla yüzleşmesi için davette bulundum.

Fakat garson hiç de oralı olmuyordu. Hava da sıcaktı. Süt olmasa kahve benim için daha da ağır olacaktı ve böyle rutubetli bir günde, normalde soğuk günlerde içimi kıpraştıran kafeinin yüksek yoğunluğunu doğrusu çekemeyecektim.

Sonunda beklenen oldu. Garson geldi. Kafein yoğunluğunun metabolizmam için dengelenmesini beklerken süt yerine bir kitap getirdiğini fark ettim onun. Bu ne küstahlıktı.

Oturduğum kafe evet doğrusu bir kitap kahvesiydi ya da moda isimle kafe kitap, ama menüde ciddi ayrımlar yoktu, yani kitap satın alınabiliyordu, ama hangi kitaplar, neler; bunları menüden takip etme şansı verilmemişti müşteriye.

Ortam çok kalabalık olmadığından sabır denen erdemi devreye koymayı tercih ettim. Sıcağa rağmen çok güvendiğim kişiliğimi özellikle sosyal alanlarda konuşturmanın örnek bir davranış olduğunu biliyordum. Sanıldığı gibi sosyal ortamlar çok planlı ve işleyişi kusursuz yerler değildir aslında. Tesadüflerin birlikteliğiyle sosyal mekanlarda ritim ve hacimlerin doğru işlediği, kişilerin doğru yolda oldukları varsayılır ve buradan da sürekli aynı mekânı belleme kurnazlığı açığa çıkar ister istemez.

O gün neden ordaydım, kimdim hâlâ hatırlamıyorum, ama garsonun bana uzattığı kitapta muhtemelen benim adım yazıyordu. Bunu garsonun sözlerinden de anladım:

– Lütfen rica etsem bana bu kitabınızı imzalar mısınız Bay Borges.

Kitapta tam adım Jorge Luis Borges’ti. Kitabın adına dikkat etmedim, zira o güne kadar adımı ne duymuş ne de yazdıklarımı okumuştum. Bir garson beni okuduğuna göre çok matah da bir yazar olmamalıydım.

Ne var ki garson ona ve sınıfına dair bütün önyargılarımı bir anda silip süpüren şu sözleri ekledi:

– Sizi ilk kitabınız Evaristo Carriego‘dan beri takip ediyorum.

Bir garsonun bütün eserlerimi takip etmesini sağlayacak ne yazmış olabilirdim ki? Yoksa bu kişi, aslında gönlündeki aslana uygun bir uğraş bulamayıp gerçek hayatın sellerinde boğulmamak için ruhunun akıntısına karşı yüzen bir işletme sahibi olmasındı. Rastladığım çok mekânda yer sahiplerinin kişisel zevkleri olarak müşterilerine hizmet ettiklerine çok şahit olmuştum.

Garson kitabımın adını söyleyince, bana imzalamam için uzattığı kitabımın adına bu kez alıcı gözüyle baktım: Alef. Ama sanki dört harfli bir isim değildi bu kitap, en az iki kelime saydığımı hatırlıyorum gözucumla; Brodie Raporu ya da Kum Kitabı gibiydi sanki… Yoksa yoksa başka bir şeydi.

Bir saniye… Ben adımı bile hatırlamazken nasıl oluyordu da bu kitap adlarını hatırlıyordum; demek ki o kitaplar o sırada o masada vardı, ama masada hala bir kitap duruyordu ve ortada henüz imzalayacak bir kalem bulunmuyordu. Garson kalemi unutmuştu. Bu konuda onu asla suçlayamazdım; yanında mutlaka bir kalem bulundururdu garsonlar, orası kesin, fakat o sürekli akan, oraya buraya bulaşan, önlüğün kenarına durmadan silinerek temizlenen kalemlerle kitap imzalamak ölmekle eşdeğerdi neredeyse benim için. Böyle bir teklifi reddetmek için de her an tetikteydim.

Garsondan öyle bir arz gelmedi, kuşkusuz benim tedbirli bir yazar olduğumu düşünüyordu. Ve bu konuda kesinlikle yanılıyordu. Ne adımı biliyordum ne de kitaplarımdan haberim vardı.

Bu kesinkes bir rüyaydı ve hep olduğu gibi uyanmak hiç aklıma gelmiyordu. Nasıl olsa uyanıklık denen işgüzar otonom işlev, hiç istenmeyen bir yerde beni bu rüyadan çekip alacaktı; durumu daha fazla zorlamamalıydım.

Rüya içinde uyandığımda masada bir de kalem duruyordu; kitap adı bu kez de değişmişti: Hayaller ve Hikayeler.

Üzerimde kenarı tükenmezkalem lekeleriyle dolu bir önlük, sipariş defteri ve solmuş lacivert bir gömlek vardı.

Kitabın ilk sayfalarını araladım.

Kitap isimsiz olarak imzalanmıştı:

Borges olabilmem için birilerinin ya da yazılmış bazı kitapların beni önce öldürmesi ve sonra beni Borges kılması gerekiyordu ve sanırım da o gün öyle bir şey oldu.

Yazara babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.