Esra Özdemir

“Bizim gibi insanlardan kâğıda yazı dökülmesi zordur. Bizim hâlimiz, hâlimizin içine su gibi akar. Hatıralar yaşanır, yazılmaz. Ayaküstü bir çay sohbetinde, bir köşe başında, bir cumartesi çorbasında ya da gecenin serinliğini hissettirdiği bir sonbaharın yatsı sonrası, bir yaz günü güneşin doğuşunu birkaç dostla hemhâl olunduğunda anlatılır,” diye yazmıştı, Cahit Çollak suyun görünmeyen hâlini. Âdettendir, gidenin arkasından dünyadaki tiyatrosundan bahsetmek… Gerçi Cahit Amca için, sahnenin dışındakileri seyretmek daha doğru bir tavır olurdu. Eski dille söylersek muhtasar tercüme-i hâli şöyle:

“Cahit, uyurken de bizi dinliyor.”

1951 senesinde Erzurum’da doğar. İlk ve ortaöğretimini pederinin işi dolayısıyla Malatya’da tamamlar. O, ömrü hayatına geleneğe esrarlı atlaslarını dokuyan şehirler sığdırır. Cahit Amca, şöyle derdi: “İnsanlar soruyor memleketin neresi? Ben başlıyorum ‘Erzurum, Malatya, Bursa…’ Daha öncesine gidersek; atalarım 17. asrın başlarında Rize’nin Çamlıhemşin kazasından Erzurum’un bir dağ köyüne göç etmişler. Halk arasında Laz köyü (Zağgi) olarak anılır.” 18 yaşında geldiği İstanbul’da 18 sene kalır. Sultanahmet’in arka mahallesinde, Küçük Ayasofya’nın oradaki Rüstem Paşa Öğrenci Yurdu’nda ikamete başlar. İstanbul Üniversitesi tarih bölümüne giderken, öte taraftan 1970 yılında, Nurettin Topçu’nun dört senedir çıkardığı Fikir ve Sanatta Hareket dergisinde bulur kendisini. Cahit Amca, Nurettin Topçu’yla sigara içerken tanıştığını anlatırdı. Üstad’ın dergi için mutat olarak yazı yazdırma günleri vardır. İşte bu günlerden birinde Cahit Amca, “yazıcı” olarak görevlidir. Kendisini yazıya fazlaca vermiş, Ömer Seyfettin’in betimlediği gibi sigara telleniyordur. Tabii, tütünle hemhâl olan Cahit Amca, yazı odasına girenin Nurettin Topçu olduğunu fark ettiğinde iş işten geçmiştir. Sigaradan hazzetmeyen Topçu, vaziyetini değiştirmez. Ama bir iki toplantı sonra, Cahit Amca’nın ismini vermeden bir ara şöyle bir cümle kurar: “Sigara içmek aptallığın dumanla ifadesidir.” Çollak, bu hatırasını ara ara anlatırken delikanlı günlerindeki mahcubiyet ilişirdi dudaklarının kenarına. Gözlerine dikkatle baktığınızda o ânı yeniden görürdünüz, yani muzipliği ve utangaçlığı… Topçu Üstad’ı anmışken şekerleme babında şu hatırasını da anlatırdı, yeniden yaşardı: Nurettin Bey’in işlerini yaptığından ötürü yorgun düşen Cahit Amca, Üstad’ın toplantılarında hep uyuyakalırmış. Topçu da “Bırakın, Cahit, uyurken de bizi dinliyor,” dermiş. Aynı yolun yolcuları, düz bir ifadeyle yazarsak Cahit Amca’nın yoldaşları şu kişilerdir: Mustafa Kara, Mustafa Kutlu, Ezel Erverdi, Taner Şuer, Tanju Pala… O, Mustafa Kutlu’nun ilk baskısını Ekim 1983’te yapacağı Ya Tahammül Ya Sefer’in portresidir.

Aslında hedefim bilanço değil, insandı!

Yirmi yıllık sergüzeşt-i İstanbul’a nokta koyar. Ve eşinin ricası üzerine artık Bursalı olacak keyfiyette Beş Şehir’in “Yeşil”ine gelir. 1989 senesidir… Bir fani olarak; hem şehrin yeşil imajını görebilen, hem de ovanın betona mağlubiyetine acıyla bakan son/ilk nesildendir. Onun için Bursa demek şu üç şey demektir: Fakirlere Yardım Derneği, Çarşamba Sohbetleri, Mesnevî Sohbetleri. Onun Bursa’daki yerleşik serüveni bendenizin de ilk gençlik yıllarında sık sık yolunu düşürdüğü Osmanlı Bankası’nın altındaki Kitapçılar Çarşısı’yla başlar, tefekkür penceresi burada on bir sene açık kalır. Daha sonra İmparatorluğun ilk hanı Emirhan’da Dergâh Geleneksel Sanatlar Galerisi adını vereceği dükkâna taşınır. Burada da on beş sene ikamet eder. Rahmetli Ziya Faruk Aksakal’ın Doğal Sanat Akademisi ile omuz omuza şehrin alnacından gelenek ve devrimi işlerler. Cahit Amca, yıllar sonra galerinin istediği seviyeye ulaşamadığını kendi sufi tevekkülü ile şöyle anlatacaktır ki bu hâl, kültürel iktidarın da neden mütedeyyin insanlarda olmadığının acı bir tecrübesidir: “Hat, ebru, tezhip, resim, gravür, minyatür… Türkiye’de bu sanatı icra edenlerden örneklerle açtık. Yüzün üzerinde insan geldi. Günün bilançosu hayırlı olsun dilekleriyle kapandı. Devam eden aylar ve yılların sonundaki bilanço ise mutat giderleri bile karşılayamıyordu. Aslında hedefim bilanço değil, insandı. Oturmasını kalkmasını bilen üç beş kişiyi geçmez, dedik ya zorlasak on olur mu bilmiyorum.” Bu arada Cahit Amca, yayıncılık hayatının son demlerinde kira fazla geldiği için Emirhan’dan Tahtakale’ye taşınmak zorunda kalmıştı. Ne kadar üzücü ki buradaki küçücük odanın faturalarını bile ödemekte zorlanıyordu. Buraya açık adresini yazalım ki ibret olsun: Tahtakale Mahallesi, Çelebiler Caddesi Akarsu – İpekçi İş Sarayı, Zemin Kat No: 23,
Osmangazi / Heykel – Bursa.

Ama o dünyaya mağlup olmamış bir çilekeş olarak bir İsmet Özel mısraını taşıyordu yakasında: “Yaşamak bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki!”

Herkes içinde okumaevaçsın.

O, her şeye rağmen Bursa’da yaşamaktan memnundu. Hayatının şifrelerini veren Uludağ ve Sır gibi alanında çokça mühim, mütevazı; ama haşmetli yayınevlerinin kurucusuydu. Cahit Amca için İsmail Hakkı Bursevî’nin Ferahu’r Ruh (Ruhların Aydınlığı) kitabını on cilt olarak okurların hizmetine sunmuştu ya, yeterdi. Üstüne bir de dava arkadaşı Mustafa Kara’yla aynı şehirde yaşaması, Kara Hoca’nın Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler adlı kitabını kaleme alması, sanki gençlik rüyalarının hakikate dönüşmesi gibiydi. Onun için çok satan değil, iyi bir eser vücuda getirmek yayıncılıktı, gerisi kâğıt israfıydı. Herkesin içinde okumaevi açmasını öğütlerdi. Nurettin Topçu’nun Var Olmak’ın ifade ettiği hâl, Cahit Amca’da yaşıyor gibiydi: “Kalabalığın toplandığı kulislerde senin ne işin var? Yalnız yaşamasını öğren ki büyük yalnıza dost olasın!”

Ulu Camii’nin Uluları…

Cahit Çollak için anlatılacak daha çok şey var. Muhtemelen anması da olacaktır, lakin o hep anmadan ziyade anlamanın derdindeydi. Bir de kişisel tarihi ile ilgili bir ayrıntı vardı: Ömrünün kavşak noktalarını aktarırken ebediyet yurduna göç ettiği dünya toprağı Bursa için şöyle derdi: “Bu şehre ilk gelişim 1975. İkincisi 1980, üçüncüsü ise 1987. Bu yıllara ait günlüklerimi dâr’ul bekâya göçünce okuyabilirsiniz.” Açılsın o hâlde derviş sandığı ve isyan ahlakı öğütleyen defterleri, okusun geride kalanlar.

Bursa’nın son beyefendilerinden, derviş Cahit Çollak, 8 Ocak 2017’de, 66 yaşında veda etti hayata. Erzurum’da dünyaya gözlerini açtığında kar yağıyor muydu bilinmez; ama ahrete göçtüğü, yani kapıyı çalıp içeri girdiği gün onu beyazlıklar uğurladı. Cahit Amca’nın da cenaze namazı Ziya Amca gibi şehrin tek kuş evi bulunan mabedi Emirsultan Camii’nde kılındı. Bursa’nın derin kenti Pınarbaşı’nda sırlandı. Onun Uludağ manzaralarında avuttuğu yalnızlığı, gurbet macerası sona erdi. Tanpınar, Cahit Amca’nın şehirlerini önceden gezmişti, o ise buraları yaşadı, Beş Şehir’den bir sayfa, kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua oldu. Ve dünyanın ahir zamanına şunları fısıldayarak terk-i diyar eyledi: “Haklı olmayı değil, huzurlu olmayı tefekkür edelim. Zira hayatın tekrarı yok.” Hu diyelim erenler hu…

Arka Kapak dergisi 17. sayı