Kemal Varol

Sinan Sülün, gerek sade kurgusu, gerek incelikli hikâyesi gerekse de etkileyici diliyle öne çıkan bir romanla karşımızda bu kez. Kırlangıç Dönümü, bir aşk hikayesi olarak açılıp zamanla ülkenin en netameli meselelerine uzanan iyi bir roman olduğu kadar iyi bir romancının da habercisi.

Kırlangıç Dönümü’nde önce romanın asıl kahramanı Ali’yle tanışıyoruz. Haksız yere on yıl cezaevinde kaldıktan sonra dışarı çıkınca ablasıyla eniştesinin çiçekçi dükkânında zaman harcayan, karıncaları izleyen, sık sık göğe bakan, kitap okumayı çok seven, lakin birçok dil bildiği halde dilini kimselere beğendiremeyen, sanki bu dünyanın dışında bir yerde yaşıyormuşçasına hayatın kıyısında duran Ali.

Ardından romanın diğer kahramanı Verda ile tanışıyoruz. Tüm ilişkilerinde hüsrana uğramış, bu yüzden kendisini işine gücüne hapsetmiş, Ali’nin aksine farklı bir sınıfsal yapıdan gelen Verda. Günün birinde yolları kesişen bu iki aşık, sanki bir masaldan çıkmışçasına kendilerini bir anda bir elmanın yanı başında bulurlar. Aşkını gizlemek yerine bir anda söyleme taraftarıdır Ali. Söyler de: “Ben seninle bir elmada iki diş izi olmak istiyorum.”

Sinan Sülün’ün Kırlangıç Dönümü’ndeki asıl başarısı, sıradan bir aşk hikayesini suya atılan bir taşın etrafa yaydığı küçük dalgalar gibi adım adım dokumasında yatıyor kanımca. İlk dalgada garip bir adamla tanışıyoruz. İkinci dalgada bu adamın bir sırrı olduğunu öğreniyoruz. Sonra bu adamın cezaevi geçmişine gidiyoruz. Peşinden onu kendi dünyasından sıyırıp aşkın kapısına sürükleyen dalga geliyor. Sular bir zaman duruluyor. Ali ile Verda kendilerini büyük bir aşkın kollarında buluyorlar. Sanki bu dünyaya ait değillermiş gibi günler ve gecelerin kucağına atıyorlar kendilerini. Su tam durulduğu anda ise gerilimi yeniden başlatıyor yazar ve Ali’nin cezaevi günlerinden kalma geçmişi yeniden karşısına dikiliyor. Bu sefer o küçücük su birikintisine koca bir kaya düşüyor ve hikâye bambaşka bir yöne savruluyor.

Yazar, bizi bir yandan benzersiz incelikte bir roman kahramanıyla tanıştırırken diğer yandan bu kahramanı sarıp sarmalayan dış dünyanın basıncını da aynı yetkinlikle sunuyor. Aşk gibi, ülkenin gerilimini de takip etmek mümkün romanda. Sinan Sülün, cezaevlerinden “Hayata Dönüş Operasyonları”na, Alevilikten Sol’un iç meselelerine kadar pek çok meseleyi bu aşk hikâyesinin zemininde okura pek de fark ettirmeden işliyor. Görünürde bir aşk hikâyesiyle karşı karşıya olduğumuzu sanırken, aslında aşktan hiç de farklı olmayan bir ülkenin trajik kaderini de izliyoruz roman boyunca. Aşk sarpa sardıkça ülke de aynı gerilimden payını alıyor romanda.

Bunu yaparken de birkaç kelimeden oluşmuş kısa cümlelere başvurup sinematografik bir dile alan açıyor yazar. Bunu romanda maharetle yaptığına kuşku yok. Sadece romanın iki ana kahramanı değil onları çevreleyen diğer kahramanları da aynı titizlikle anlatarak, insanlardan müteşekkil bir dünyanın değil onları sarıp sarmalayan doğanın dilini de içine alarak hayli etkileyici bir atmosfer kuruyor Sinan Sülün. Dahası, Türkçe edebiyata belki de en incelikli roman kahramanlarından birini armağan ediyor yazar.

Sinan Sülün
Kırlangıç Dönümü
İletişim Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 7.sayısında yayınlanmıştır.