Aslı Tunç

Edinburgh bu gece içinde sakladığı onlarca hikâyeyle birlikte, bir günü daha uğurlayıp yeni bir sabaha merhaba demek üzere. Floransa’nın dar sokaklarında Dante ile rastlaşmak ne kadar olağansa, Rankeillor Caddesi’nde Dexter ve Emma ile karşılaşmak da o kadar normal görünüyor gözüme. Sanki şehrin geniş ve karanlık caddelerinde birbirlerine seslendiklerini duyar gibiyim.

“ Dex

“ Em

David Nicholls’ın insanın yüreğine dokunan romanı “Bir Gün” Edinburgh’da başlayıp Londra, Paris gibi farklı şehirlerde devam eden ve beklenmedik bir şekilde sonlanan sıcacık bir öykü. Öyle bir roman ki, merak uyandıran kurgusu insanı önüne katıp sürüklerken bir taraftan da arada bir durdurup düşündürüyor. Aşk, dostluk ve bağlılık üçlemesinde hangisinin daha ölümsüz olduğunu sorguluyor ve kendi geç kalmışlıklarınızı anımsayıp hayıflanıyorsunuz.


Bir Gün
David Nicholls
Çevirmen: Hasret Parlak Torun
Epsilon Yayınevi

Son bölümü okuduğumda boğazımda oluşan düğümleri çözmeye çalışırken kitapla ilgili kafamdaki en belirgin soruya cevap arıyordum?

Neden bazen göz göre göre ıskalarız hayatı?

Zamanımız varken içimizden geldiği gibi duygularımızı paylaşmak yerine fark edilebilmeyi umar, içimizden geldiği gibi yaşayabilme ihtimali varken bir köşede sessizce oturup sıranın bize gelmesini bekleriz?

Peki ya işte şimdi doğru zaman dediğimizde acaba kader de bizimle hemfikir midir?

İngiliz yazar Nicholls okuyucuyu bir türlü doğru zaman ve doğru şartlar altında buluşamayan iki gencin dokunaklı hikâyesi ile sarıp sarmalıyor. Hayata bakış açıları, beklentileri ve hevesleri birbirinden çok farklı iki kişi. Dexter ve Emma ya da tüm bölümlerden birbirilerine hitap ettikleri gibi “Dex” ve “Em”.

Hayallerinin peşinden koşmak için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır idealist genç bir kız ve kendini bütün kadınların bir ısırık almak için sıraya girdiği tatlı bir elma gibi gören, ünlü olmaktan başka hayali olmayan genç bir adam.

Karakterler o kadar başarılı yansıtılmış ki ikisi de bir süre sonra arkadaşlık derecesinde yakın hissettiğiniz kişilere dönüşüyor. Sayfaları çevirirken kendinizi öykünün içinde bulmanız ve gönderilemeyen mektuplar ya da fiyaskoya dönen buluşmalar yüzünden onlara sitem etmeniz bile mümkün.

Dexter ve Emma yakınlaştıkları mezuniyet gecesinin sonunda arkadaş olarak kalmaya karar verirler. Aynı gecenin sabahında birbirilerinin ellerine tutuşturdukları, adreslerinin yazılı olduğu küçük kâğıtlar sayesinde yıllar boyunca sürecek bir mektuplaşma başlar. Edinburgh’daki veda aslında itiraf edilemeyen bir aşkla örtülü sağlam bir dostluğa attıkları ilk adım olur. Yirmi yıla yayılan öyküde, her bölümün bir sonraki yılın aynı gününde başlıyor olması kitabın sürprizlerinden sadece biri. Üç yüz altmış beş günün bile insan hayatında ne kadar çok iniş çıkışa şahitlik edebileceğini görürken bazı duyguların zamandan bağımsız olarak hiç değişmeyeceğini anlıyorsunuz. Gerçek sevgi ise zaman içinde bütün çalkantılara, kırgınlıklara ve zaruri vazgeçişlere aldırmadan müthiş bir bağlılığa dönüşüyor.

Aşktan, tutkudan ve gelip geçici heveslerden çok daha değerli bulduğum bu bağlılığı birinin hayatında “joker” olma durumu diye adlandırıyorum. Sanırım “Bir Gün” bu tanımlamaya en güzel oturan öykülerden biri. Belki bazen biz de tıpkı Emma gibi, ömürlük bildiğimiz birinin hayatında joker olmayı kupa kızı ya da sinek valesi olmaktan daha çok önemsiyor ve kötü gelen bir elin kaderini değiştirebilmek için sıramızı beklemeye gönüllü oluyoruz.

Arka Kapak dergisi 13. sayı