Necip Tosun

Edebiyat serüvenimde, öyküden sonra en sevdiğim yazınsal tür günlük olmuştur. Türkçede yayınlanmış tüm günlük kitaplarını toplamak, tutkuyla okumak en büyük zevkimdir. İtiraf etmeliyim ki yazınsal tutumumda, okuma-yazma birikimimde bu günlükler en büyük yol göstericim olmuştur. Çünkü günlükler bir sanatçının, bir edebiyatçının, bir düşünce adamının, hayatını, sanatını, eser ve düşüncelerini anlamlandırmada en sağlıklı ve yararlı bilgileri içeren yazınsal türdür. Günlükler koskoca bir insan yaşamının grafiğidir, nabzıdır. İnsan ruhunun inişleri, çıkışları, çırpınışları, sansürsüz ve içtenlikle en çok günlüklerde sergilenir. Günlükler insanın bir çeşit kendi kendisiyle hesaplaşması, kendini bir özeleştiri bağlamında değerlendirmesidir. Günlük insanın acısının, sevincinin, kırıklıklarının, umutlarının, dahası yaşadığı “ben”in yazılı tutanaklara geçirilmesidir. Günlüklerden o yazarın sanatı, hayatı, özel hayatı, poetikası, okuma notları, yazma notları, insani ilişkileri, edebi ilişkileri gibi pek çok bilgiye ulaşmak da mümkündür.

Günlük tutan kişi çevresiyle kurduğu ilişkilerdeki çarpıklıkları, yanlışlıkları, yanlış anlaşılmaları ve insanlarla paylaştığı ya da paylaşmadığı her şeyi yazıya döker. Bu nedenle günlükler “ben”in en samimi ve gerçek tarihidir. Kişi; sevinçlerini, acılarını, hayatının tarihini buraya kaydeder. Aslında günlükler iletilmeyen, ulaştırılmayan, hissettirilmeyen duyguların, düşüncelerin yazılı ifadesidir. Bu anlamda bir bakıma yazarın, sanatçının, düşünce adamının kişisel portresinin tamamlanmasıdır.

Günlükler yaşanılan olayların, durumların bir zabit kâtibi tavrıyla anlatılması değil, olayların arka planının açıklanmasıdır. Bu nedenle ölmeden önce günlük yayınlamak gerçekten büyük cesaret işidir. Günlükler eğer hayatta söylenmeyecek kimi şeyleri içeriyorsa, sansürsüz bir ruh boşalımı ise o vakit bu yazıların üzerine “çok özel” damgasını vurmak gerekir. Ama her şeye rağmen yazmak birden fazla kişiyle ilişkiye girmeyi göze almak demektir. Hiç kuşkusuz günlüklerde asıl muhatap yazarın kendisidir. Yazar bu notları kendisi için alır. Ama iş burada kalmaz. Yazarların büyük çoğunluğu bunun günün birinde ya da sağlığında yayınlanacağını bilir ve yazarken okuru da muhatap alırlar. Bu nedenle günlüklerin muhatabı yazar ve okurdur. Ancak formatı yazarın bir dosta yazdığı mektup gibi değil kendi kendine, okura yazdığı bir mektup gibidir. Bir başka deyişle mektuplarda kişi yazdığı kimseye ve kendisine samimi ve cömert iken bu tür günlüklerde ise sadece kendisine içten olur. Bu anlamda öncelikle yaşananları, duyguları kendi için belgelemekte, kayıt altına almaktadır ama okuru da asla unutmamaktadır. Yazar günlüğünde hiç şüphesiz birinin de duyduğunu/duyacağını bilerek kendine seslenmektedir.

Günlükler; kimin yazdığına, nasıl yazdığına, hangi üslupla kaleme aldığına bağlı olarak sınıflandırılır ve bunların edebî bir türe yaklaşıp yaklaşmadığı belirlenir. Usta bir yazar elinden çıktığında yazınsal bir türe dönüşenler olduğu gibi, sadece günübirlik notlar seviyesinde kalanlar da vardır. Siyasi günlükler, tarihi günlükler, edebî günlükler, yaşamsal günlükler, seyahat günlükleri, sadece bir olaya bağlı günlükler (savaş günlüğü, bir filmin çekim günlüğü vb.) gibi pek çok çeşitleri vardır. Kuşkusuz seyahat günlüklerinin ayrı, savaş günlüklerinin ayrı, edebî günlüklerin ayrı değeri vardır.

Özellikle yazarlar açısından günlükler sadece yaşanılan günlerin kaydı değil, edebî serüvenlerinin de kaydıdır. Yazarlar günlüklerinde, yaptıklarını, insanlar, hayat, edebiyat hakkındaki düşüncelerini kaydetmekle kalmaz, yazmakta oldukları ve yazacakları kitaplarını tartışır, âdeta kendi kendileriyle söyleşirler. Kitaplarının yazılma serüvenlerini, ilerleyişlerini, problemlerini kaydederler. Böylece günlüklerden yazarın hedeflerini ve vardığı yerleri ölçmek mümkün olabilir.

Günlüklerde yazarlar, tarih belirterek kendinden, gerçek yaşamından, gerçek yerlerden, gerçek kişilerden ve gerçek olaylardan söz eder. Bu anlamda günlüklerin öncelikle belgesel değeri vardır. Günlük okuru doğrudan yazarla karşılaşır. Kurmaca değil hayatın kendisidir. Yazar size kendini dayatmaz, kendine kendini anlatırken siz onu tanırsınız. Hayata ve yaşananlara bağlı kalmak zorunda olması belgesel bir değer taşır. Bu yanıyla günlükler aynı zamanda sosyolojik, tarihsel tanıklıklardır. Yazar günlüklerine yaşadığı edebiyat ortamını, insani ilişkileri, ülkenin yaşadığı siyasi, toplumsal atmosferi birinci ağızdan aktarırken geleceğe ilişkin önemli belgeler bırakır. Bu bilgiler tartışmasız olmamakla birlikte kurmaca değildir ve olmuş yaşanmışlıklardır.

Günlüklerin edebî eleştiriye ve biyografik çalışmalara katkısı büyüktür. Yaratma sancısı öncesi ve sonrası bütün boyutlarıyla günlüklerde yer aldığından günlükler edebî eleştiri türüne de büyük imkânlar sunar. Bir edebiyat metninin oluşma serüvenini, yazarın sancılarını, duygularını, oluş anını bilmek; eser incelemesinde, analiz ve çözümlenmesinde kıymetli belgeler, bilgilerdir. Yazarın yazma gerekçesi ve süreç kayıt altına alındığında eserin analizi de bir anlamda kolaylaşır. Kuşkusuz yeterli ve nihai kaynak değildir. Çünkü bu kez de yazarın düşüncesiyle ortaya koyduğu metin arasındaki mesafenin de hesaba katılması gerekir. Ama en azından oluş gerekçesi ve süreç bilinerek eser daha sağlıklı değerlendirilebilir. Günlüklerde birçok eserin oluşma serüveni yanında bizzat burada yazıldığına da tanıklık ederiz. Pek çok yazarın günlüklerine bu eserlerden önemli bölümleri buraya yazdığını, daha sonra eserine geçirdiğini görürüz. Bu anlamda günlükler bir yazma anı poetikası da gibidir, sebeb-i teliftir. Böylece yazarın eserleriyle niyetleri arasındaki mesafe kapanır. Çünkü günlük, gizli ve açık tüm duygularının yazıya dökülmüş hâlidir.

Günlükler sadece edebî eleştirmenlere değil biyografi yazarlarına da kıymetli bilgiler sunarlar. Biyografi yazarları, yazarla ilgili pek çok bilgiye günlükler aracılığıyla ulaşır. Günlüklerin, “mahrem günlük”, “gizli günlük” gibi isimlerle yayınlanmaları ve pek çok yazarın ölümlerinden sonra günlüklerinin yayınlanmasını vasiyet etmeleri, günlüklerin aslında hayatta açıkça söylenemeyen, bilinmesi istenmeyen durumları içerdiğini de göstermektedir. Çünkü bu günlükler bu halleriyle toplumsal değil özel belgeler arasındadır. Özellikle üçüncü kişilerle ilgili bölümler, onları zora sokacak bilgiler birinci ağızdan belgeler olduğu için böylesine bir riski de bünyelerinde taşırlar. Bu nedenle insan kuşkusuz düşüncelerini ve duygularını bu günlüklere bile açık seçik, sansürsüz yazamaz. Bir şekilde okunabileceği kaygısını hep taşır. Çünkü günlükler adı geçen insanlar nedeniyle yazarın sağlığında yayımlanamayacak kadar özel olabilir.

Edebiyatçı günlükleri yazarın poetikasını, hayat felsefesini içerir. Edebiyatçılar günlüklerinde mutlaka okunacaklarını bildikleri ve okura yönelik yazdıkları için yazınsal türün özelliklerini gözetirler. Sadece yaşanmışlıkların notlarını almazlar, edebiyatlarını da izah ederler ve bir anlamda burada edebî poetikalarını oluştururlar. Kalıcı olan günlükler edebî kaygılarla yazılmış olanlardır ve yazarın bütün özelliklerini yansıtırlar. Andre Gide’nin, Kafka’nın, Stefan Zweig’ın günlükleri böyledir. Yine Katherine Mansfield’ın Bir Hüzün Güncesi, Virginia Woolf’un Bir Yazarın Güncesi, Cesare Pavese’nin Yaşama Uğraşı, Tarkovsky’nin Zaman Zaman İçinde, Fernando Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı bir günce olmanın ötesinde, sanat-edebiyat üzerine derinlikli görüşler içeren manifestolarla bezelidir. Türkçedeki diğer önemli günlükleri şöyle sıralamak mümkündür: Fyodor Dostoyevski’nin Bir Yazarın Günlüğü, Albert Camus’nün Yolculuk Günlükleri, Sylvia Plath’in Günlükler’i, Yorgo Seferis’in Bir Şairin Günlüğü, Aguste Strindberg’in Gizli Günlük’ü, Anna Grigoriyevna Dostoyevski’nin Günlük’ü, Eugene Ionesco’nün Günlük’ü, Max Frische’nin Günlükler’i, Sofiya Tolstoy’un Sofiya Tolstoy’un Güncesi, Miguel de Unamuno’nun Günlükler’i, Vitold Gombrowicz’in Günlük’ü, Marquis Sade’nin Sade’nin Kayıp Günlüğü, Paul Gauguin’in Mahrem Günlük’ü…

Türkçede ise günlükleri en fazla önemseyen yazarların başında Salâh Birsel gelir. Onun Hacivat Günlüğü yön gösterici metinlerden oluşur. Oğuz Atay’ın Günlük, Cahit Zarifoğlu’nun Yaşamak, Tomris Uyar’ın Gündökümü kitapları yazınsal bir tür olmanın tüm gereklerini yerine getirir. Türkçenin önemli günlüklerini şöyle sıralamak mümkündür: Ömer Seyfettin’in Ruznâme’si, Cemil Meriç’in Jurnal’i, Nurullah Ataç’ın Günce’si, İnci Enginün-Zeynep Kerman’ın yayına hazırladığı, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, Cemal Süreya’nın Günler’i, Mehmet Fuat’ın Ölünceye Kadar’ı, Fikret Ürgüp’ün Dosdoğru Günlük’ü, İlhan Berk’in El Yazılarına Vuruyor Güneş’i, Ece Ayhan’ın Başıbozuk Günceler’i, Adalet Ağaoğlu’nun Damla Damla’sı, Erdal Öz’ün Günlükler’i, Arif Ay’ın Gün Dökümleri, Nilgün Marmara’nın Kırmızı Kahverengi Defter’i, Ahmet Kekeç’in Kanamalı Haydut’u…

Görüldüğü gibi Türkçedeki günlüklerin hacmi iki rafı geçmez. Oysa dünya edebiyatında pek çok önemli günlük olduğunu biliyoruz. Yine Türkçede de dergi sayfalarından kalmış pek çok yazarın günlükleri var. Umarız zamanla kitaplığımızdaki günlük rafları çoğalır.

Arka Kapak dergisi 29. sayı