Ayşegül Ergül Aslan

Hakan Günday, babası kaçak göçmen taşımacılığı yapan bir çocuğun gözünden anlatılan olayların yer aldığı romanı Daha ile, Fransa’nın saygın roman ödüllerinden Prix Medicis’nin “En İyi Yabancı Roman Ödülü”nü kazandı. Hakan Günday’a, Daha ile verilen bu ödül, zamanlama açısından da önem arz ediyor. Son yıllarda iyiden iyiye görünürlük kazanan mülteci sorunu; kaçak göçmen taşıyan gemilerin okyanus ve/ya denizlerde batmasıyla bir hiç uğruna ölen insanların ya da daha iyi bir dünya hayaliyle çıkılan umut yolculuklarında dünyanın başka karanlık yüzleriyle tanışan “öteki dünyanın vatandaşları”nın hikâyelerinden, daha ağır bir yük taşıyor geri planında. Özellikle kendi ülkelerinde açlık, yoksulluk, işsizlik, savaş ve benzeri kötü koşullarla mücadele eden “üçüncü dünya” vatandaşları, çıktıkları umut yolculuklarında ve sonrasında da vardıkları yeni coğrafyalarda kaçtıkları yerlerde gördüklerinden çok da farklı bir muamele göremiyorlar çoğu zaman. Tabii ulaşmayı hedefledikleri ülkelere varabilirlerse… Bir o kadarı da, daha yolculuğun başında umutlarıyla birlikte derin sulara gömülüyor. Yaşları ne olursa olsun, “daha iyi bir dünyanın varlığı” inancının peşine düşen insanlar, onları sıcak evlerinde, televizyon ekranlarından izleyen “diğer dünyanın insanları”na önemli bir soru soruyor:
Daha iyi bir dünya gerçekten mümkün mü?

Mülteci meselesinin böylesi gündemde olduğu bir dönemde, Hakan Günday’a verilen ödüle de şaşırmamak lazım. Çünkü Hakan Günday’ın Daha’da oluşturduğu kurgu dünyası, televizyonlarımızdan izleyip beş dakika sonra unuttuğumuz hikâyelere çok benzeyen hikâyelerle dolu. Peki, nasıl bir hikâyedir Daha’da anlatılan? Daha’nın hikâyesi, romanın baş kahramanı Gazâ ile Afganistan’dan Yunanistan’a kaçırılacak olan otuz üç kişilik kafile arasındaki on iki günlük ilişki süreci olarak özetlenebilir. Bugün artık coğrafi sınır tanımayan bir sorun olarak kaçak göçmenlik, dünya siyasetinin olduğu kadar edebiyatının da gündeminde yer alıyor. Dolayısıyla Daha’nın aldığı bu ödül, Hakan Günday’a ve Türk edebiyatına kazandırdığı prestijle birlikte dünyaya verdiği mesaj açısından da önemli. Çünkü mülteci sorunu, tüm dünya insanının gözü önünde büyüyüp serpilen ve çözümünü arayan bir sorun hâline gelmiş durumda. Ve Daha, aldığı bu ödülle dünya insanının tümünü ilgilendiren bu sorunun görmezden gelinmesine itiraz ediyor bir anlamda.

Roman tekniği açısından bakılacak olursa eğer; Hakan Günday, Daha romanını kötülük temi ile şekillendirir. Günday romanlarında kötülüğün, bir tem olmaktan sıyrılıp âdeta bir karaktere dönüşmesi geleneği Daha’da da bozulmaz. Yazarın keskin üslûbu, kaçak göçmenlerin acımasız gerçekliğiyle birleştiğinde, katı bir yaşam anlatısı çıkar ortaya. Kötü yaşam hikâyesi, kötü yaşam koşulları, kötü insanlardır bu romanda anlatılanlar. Daha, mülteci meselesini odak merkezine oturtan sarmal bir kötülük anlatısıdır. Çünkü roman boyunca mülteciler çocuktan; çocuk, babasından; baba, birlikte çalıştığı diğer insanlardan ve genellenecek olursa eğer, insanlar özelde birbirlerinden, genelde yaşamdan kötülük görürler. Kötü bir gerçekliğin romanıdır Daha. Günümüz dünyasında, televizyon ekranlarından günlerce silinmeyen kıyıya vurmuş insanlık görüntülerini Hakan Günday, romanının kurgusu içinde, bir çocuğun bilgisayarından okuruna yansıtır. Daha, umutsuz bir umuda yolculuk hikâyesidir.

Daha
Hakan Günday
Doğan Kitap

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 3.sayısında yayınlanmıştır.