Şahin Torun

Yaşar Kemal’in kahramanları her şeyden önce ve her şeyden çok bizim insanımızdır. Tıpkı yazdıklarının satır aralarında gezinen börtü böcek gibi, rüzgârın önünde oraya buraya savrulup duran döngele yumakları gibi, bizimdir…

Bir memleket romancısı Yaşar Kemal

Yaşar Kemal hemen her kuşakdaşım gibi benim de ilk okumalarımda yer eden bir büyük romancı. Onu Panait Istrati, Miguel Angel Asturias, Dickens ve Melville ile birlikte okumak ve onu böylece okurken uçsuz bucaksız dünya edebiyatının bir parçası olduğumuzu düşünmek bile Yaşar Kemal’in Türk edebiyatına nasıl bir katkıda bulunduğunu anlamak bakımından hayli önem taşımaktadır. Bu anlamda Yaşar Kemal’i, Türk yazınını dünyaya açan ilk yol açıcılardan saymak gerekecektir.

Değil mi ki Yaşar Kemal, romanları ile dünyanın birçok ülkesinde tanınmış, bir çok dile çevrilmiş ve kurguladığı kahramanları pek çok ülke insanınca bilinen bir Türk romancısı olarak bütünüyle kendine özgü bir roman dünyası kurduğu halde bu toprakların gerçeğinden de hiçbir zaman ayrılmamıştır. Feridun Andaç’ın deyimiyle kendi kendine örmüş olduğu bu ‘roman dünyasıyla’ bir yandan çağdaş roman sanatına yeni bir biçim getirirken diğer yandan da adeta kendi kaleminden dökülen bir anakara üzerinde özge bir insan-doğa ve gerçek ilişkisi kurarak yazdıklarını okuyan herkesi oldukça özel ve bütünüyle bize benzeyen bir yere doğru bakmaya çağırabilmiştir. Bu bakımdan Yaşar Kemal’i aslında, yazısını biçimlendirdiği bu anakaranın da ötesine çıkabilen en yerli yazarlardan saymamız gerekmektedir. Sadece İnce Memed bile yetecekken, Ortadirek’in Meryemce Ana’sı, Halil’i, Ali’si, Elif’i; Teneke’nin Resul Efendi’si, Zeyno Ana’sı, Rıza’sı; Sarı Sıcak’ın çalışkan Osman’ıyla birlikte bebek Zala ve İsmail ve Yaşar Kemal’in büyük yazısıyla şekillenen daha birçok karakterin kimi yerde açık kimi yerde örtük biçimde üstlendikleri büyük insanlığın bir parçası hükmündeki bizdenlik ve yerlilik az şey sayılmasa gerek.

Bir Ömür Edebiyat
Feridun Andaç
Eksik Parça

Sözgelimi sanki Türk köylüsüne özgü bir ortalamayı verircesine kurgulamış olduğu Ortadirek’te Fethi Naci’nin ifadesiyle ‘belirli şartlar içinde yaşayan, belirli bir tarihsel ve sosyal zamanın “Türk insanı”nın böylesine somut, böylesine derinliğine; tabiatın böylesine zengin, canlı, kıpır kıpır verildiği, değişik olaylar ve kişiler karşısındaki tepkileriyle ete kemiğe bürünerek ortaya çıkan…’ Türk köylüsünü unutulmayacak bir biçimde somutlaştırabilmiş bir büyük ustadır Yaşar Kemal.

Yaşar Kemal’in kahramanları işte tam da bu yüzden yapmacıksızdır. Eklentisiz, öteberisiz, yaşadığı doğa içinde bütün tanınmışlığı ve bilinmişliğiyle ayakta duran ve aynı zamanda bu doğayı da bütün tanımışlığı ve bilmişliğiyle benimseyen kadınlar, erkekler ve çocuklardır bu kahramanlar. Kimi yaşlı kimi genç, kimi zengin kimi fakir, kimi çirkin kimi güzel, kimi huysuz kimi ahlaklı kadınlar, erkekler ve çocuklar her şeyden önce ve her şeyden çok bizim insanımızdır. Tıpkı yazdıklarının satır aralarında gezinen börtü böcek gibi, rüzgârın önünde oraya buraya savrulup duran döngele yumakları gibi, bizimdir…

Yaşar Kemal’in kahramanları bu yüzden rol yapmazlar. Yaşadıkları çevre ile kurmuş oldukları ilişkiden dolayı bütün bu kadınların, erkeklerin ve çocukların öncelikle bu toprakla derin bir ilişki içinde olduklarını okuruz onun yazdıklarında. Bu ilişki ise bir yandan onun yazılarının hakikatini ele verirken öbür yandan da Yaşar Kemal’in bu insanlar ve bu doğa üzerinden bu memleketle kurmuş olduğu samimi bağı ortaya koyacak kadar içtendir. Bundan da öte Yaşar Kemal’in anlattıklarının geri planında kalan, yazıya ve dile gelmeyen hatta belki görülmeyen ama derin bir biçimde sadece hissedilebilen bir başka gerçek kümesinin farkına da varabiliriz. Berna Moran’ın onu diğer iki adaşı ile – Kemal Tahir, Orhan Kemal- birlikte ‘Üç Kemal’ e dâhil ederek tekdüze ve çokça siyasal özellikler gösteren Köy romancılarından ayırıp bir ölçüde Oğuz Atay’ın ve Yusuf Atılgan’ın da içinde yer aldıkları ‘Anadolu Romancıları’ arasında sayışının nedeni de büyük oranda Yaşar Kemal’in yazısına sinmiş haldeki bu sezgisel içtenlik ve bizdenlikten dolayıdır.

Bildiğimiz bir gerçekliktir; Yaşar Kemal romanları, yaşayan insanların konuşup hareket ettikleri romanlardır. Kökenleri de Yaşar Kemal’in uzun yıllar boyunca derleyip topladığı Sarı Defterler’de kayıtlıdır. Elbet onun bu Sarı Defterler’den yola çıkarak kimlik kazandırdığı kahramanları da bir biçimde tasarlanmış, kurgulanmış kahramanlardır. Ama bu kahramanlar içlerinde taşıdıkları kaçınılmaz bizdenlikten dolayı hiçbir zaman siyasal jargonun zorlayıcı şemasına öyle kolayından uymazlar. İlkeldirler, cahildirler, yoksul, çaresiz ya da acımasızdırlar belki ama tıpkı bu defterlerde yer alan temel ve kökensel kayıtların sahihliğine ve hakikiliğine benzer biçimde de sahihtirler, hakikidirler.

İşte bu kaydedilmiş sahihlik dolayısıyla da, 30’lu yılların toz dumanı içinde 40’lara ve 50’lere ciddi biçimdeki bir tercüme baskısı ile giren Türk romanını 40’lı yılların ortasından itibaren esir alan, çamlar altında yazılmış melodram romanlarının elinden kurtarmak iddiasıyla yola çıkan Köy romancılarının alelacele içine yerleştikleri sorgusuz sualsiz toplumsal gerçekçi çizginin farkına varan ilk büyük romancılarımızdan biri de Yaşar Kemal’dir.

Hakkında çokça eleştiri, deneme, kritik ve portre yazısı yanında pek çok düzeyden sayısız yerli yabancı tezler de yazılan Yaşar Kemal ve yazınsal serüvenini layık olduğu derinlik içerisinde ele alabilen birkaç usta yazarımızdan söz edecek olursak başta Feridun Andaç’ı ve yanısıra Nedim Gürsel, Alpay Kabacalı ve Fethi Naci ustayı okumak onu bu yerlilik ve gerçeklik bağlamında anlamak bakımından hayli yol açıcı olacaktır. Bütün bunlardan dolayı da yazınsal serüveninin başlangıcından son gününe kadar onun en yakınlarında duran ‘Efendi ağa – Feridun Andaç’ın ‘Yaşar Kemal – Bir Ömür Edebiyat’ başlıklı çalışması bu son haliyle sadece bu anlamda bile Yaşar Kemal’in kurmuş olduğu roman dünyasını ve onun geçmişten geleceğe uzanan geniş zamanlı sözünü hem Yaşar Kemal’in kendinden hem de onu en iyi anlayan çağdaş yazarlarımızdan biri olan Feridun Andaç’ın yorumuyla yeniden okumak ve yeniden anlamak bakımından oldukça özel bir önem taşımaktadır. 

Arka Kapak dergisi 6. sayı