Seda Eroğlu

Çocuk olmanın resimli kitaplarla özdeşleştirildiği bir yüzyılda büyüdük. Sayfaları onlarca resimle bezenmiş çizgi romanlarla çıktık en gizemli yolculuklarımıza. Yorulduğumuzda en güvenli yerlerine, yastık altlarına sakladık onları. Kimileri ise kitaplarını uyutmak için kalbine en yakın yeri seçti. Sonra büyüdük. Şimdi bu sayfada sizi çocukluğunuzda olduğu gibi olağandışı bir yolculuğa çıkmaya davet ediyorum. Nereye mi gidiyoruz? Otel Paranoya’ya…

Otel Paranoya, öykü ve romanlarıyla tanınan yazar Hakan Bıçakçı’nın kaleminden sıra dışı bir hikâyenin, çocukluğumuzdan beri çok özlediğimiz o renkli çizimlerle harmanlanmış hâli. Berat Pekmezci’nin çizimleriyle hikâye kahramanının çözümlenemeyen dünyasını canlandırmayı kolaylaştıran kitap, çok uzun zamandan sonra okuduğum ilk grafik kitap olma özelliğiyle unutulmazlarım arasında bir yer bulmuş durumda.

Otel Paranoya üzerine konuşmaya başlamadan önce gelin biraz çizgi roman ve grafik roman ayrımını netleştirelim. Çizgi romanları, mizahi kitapları ve son dönemde de yazdığı grafik roman senaryolarıyla tanıdığımız Otel Paranoya’nın editörü Levent Cantek, bir röportajında çizgi romanların her şeyi başaran, daima kazanan kahramanların hakimiyetinde olmasına karşın grafik romanların kahramanların ölebildiği, değişim geçirdiği insani hikâyelerden oluştuğunu belirtiyor. Çizgi romanlar, çoğunluk değerlerine hitap ederken grafik romanlarda işlenen konular daha günlük hayattan her an karşılaşabileceğiz tarzda ya da daha sıra dışı, hatta hayali konular bile olabiliyor. Grafik romanda hikâyeye daha geniş yer veriliyor olması da çizgi roman ayrımını netleştiren çizgilerden bir tanesi.


Otel Paranoya
Hakan Bıçakcı
İletişim Yayınevi

Otel Paranoya da gerçek ve gerçek dışının ustaca kurgulandığı bir grafik roman. Kitabın arka kapağında Otel Paranoya’nın “belleksiz bir rasyonalitenin, kaybolmanın rüyası” olarak nitelendirilmesinin ne kadar yerinde bir tanımlama olduğunu kitabı okuduktan sonra anlayabiliyorsunuz. Kitabı okumaya başladığınızda hikâye kahramanımız ile bir kapıdan geçip sevimsiz bir otele giriş yaptığınızı düşünüyor olabilirsiniz ama sonrasında içine düştüğünüz büyük muamma sizi gerçek olanı aramaya yöneltiyor. Bir tarafta okuduğunuz hikâyenin karmaşıklığı, diğer tarafta gerçekten neler olduğunu çözümlemeye duyulan ihtiyaç ve çizgilerin hayal gücünüzle buluşmasıyla işte tam olarak “kaybolmanın rüyasını” yaşıyorsunuz. Hakan Bıçakçı’nın kitaplarını yazarken kullandığı tekniği biliyor olanlar, okuduklarının Hakan Bıçakçı’nın kabusları olduğunu, yani başına gelmesine korktuğu şeyleri karakterlerine yaşattığını anlayabilenler diğerlerine göre hikâyeden daha fazla zevk alabilirler. Çünkü rüyalar sınırsızdır. Bunun bir rüya olduğunu bilmediğinizde ise zihniniz olanları kabul etmekte zorlanır. Otel Paranoya da zihninizi zorlayarak, olmaz dediklerinizi mümkün kılan, çizimleriyle de tüm olanaksızlara karşı bilinçaltınızı ikna eden yapısıyla son dönem romanları arasında sivrilecek gibi görünüyor. Anlatım olarak fazla betimleme içermesiyle, sonraki cümlelerde karşılaşacağınız tuhaflıkları anlamanız zorlaşıyor. Kitap sanki tümüyle zihninizle oynuyor. Anlamakta, gözünüzde canlandırmakta zorlandıklarınızı Berat Pekmezci sizin için çiziyor. Çizimler hikâyeyi derinleştiriyor, anlamlı kılıyor. Çizgilerin durağan yapısı anlatılanların yeterince karmaşık olmasını dengeliyor. Yani kitabın hikâyesinin sıra dışılığı daha karmaşık çizimlerle üst seviyeye taşınmak yerine, daha doğal çizimlerle okuyucunun o sıra dışılığın içinde yer edinebilmesi sağlanmış. Böylece okuduğunuz hikâyenin içinde artık sizin de bir rolünüz oluyor.

Şimdi, ister kahramanımızla birlikte tuhaflıkları yaşayın ya da tüm bu tuhaflıkları kurgulayan siz olun, ne de olsa artık rüyadasınız. İzin verin zihiniz sizi istediği yere götürsün. Her kapının ardında mutlaka keşfedilecek yeni dünyalar vardır. 

Arka Kapak dergisi 17. sayı