Ali Görkem Userin 

Şüphe yok ki, bir kitaba dair en yerinde tespit ve yorumu öncelikle yazarı yapabilir. Çünkü eserin ilk okuru her zaman yazarıdır. Kitabı yorumlama imkânlarına diğer okurlardan çok daha önce sahiptir. Bu yüzden, evvela Abdullah Harmancı’yı dinleyelim:

“1998-2013 seneleri arasında öyküye ilişkin yazdığım yazıların kahir ekseriyeti elinizde bulunuyor. On beş senelik dönemi kapsayan yaklaşık elli yazı… Kimisi genç bir öykücünün öykü yazma deneylerine odaklanan, kimisi başka öykücülerin öykülerine yorum getirmeyi deneyen, kimisi daha nesnel hatta akademik bir sesi deneyen yaklaşık elli yazı… (…) Eksiğimle fazlamla, günahımla sevabımla, bugüne kadar yazdığım öykü yazılarım bunlar… Öznelliği keyfiliğe, nesnelliği bıktırıcı bir matematiğe bağlamadan, “başkasının öyküsüne” dair bir kanaat belirtmek… Çoğunlukla yapmaya çalıştığım bu oldu galiba.”

Öykü, öykücüler ve öyküler üzerine on beş yıl içinde yazdığı inceleme ve eleştiri yazılarını bir araya getirdiği kitabı Kurmacanın Büyülü Sureti’ni, (Profil Yayınları, Ekim 2013) daha doğrusu bu kitaptaki amaç ve gayretini böyle tanımlıyor Harmancı.

Kurmacanın Büyülü Sureti’ndeki yazıların büyük çoğunluğu Dergâh, İtibar, Mahalle Mektebi ve Hece Öykü’de yayınlanmıştı. Az bir kısmı ise başka dergilerde ve derleme kitaplarda yer almıştı. Harmancı’nın öykü yazılarının ortak noktası, birkaçı dışında tamamının samimi bir sohbet havasında olması, rahat okunmasıdır. Yer yer öykücünün iç konuşmaları, yer yer ise başka öykücülerle ve okuyucularla hasbıhali şeklinde gelişir yazılar. Bu yüzden, hacmiyle (260 sayfa) çekindirse de, üslubuyla ve içtenliğiyle okuyanı kendisine çekmektedir.

Harmancı, yazıların kitap içinde diziliminde kronolojik bir sırayı değil konu ve içerik uyumunu, alakasını dikkate almış. Zaten her yazının altında yayın tarihi ve yeri de not düşülmüş. Kitap içinde bir bölümlemeye gidilmese de ana hatlarıyla üç grup/tür yazıdan söz edilebilir. İlk gruptaki yazılarda edebî bir tür olarak öykünün temel meseleleri ve öykü yazarının öncelikli dertleri, kaygıları işlenir. İkinci grupta ise öykümüzün Rasim Özdenören, Mustafa Kutlu, Tomris Uyar gibi ustalarıyla kimi ilk kitap yazarlarının ve günümüz öyküsünde etkili olan çeşitli isimlerin öykü görüşleri ve eserleri etrafında gelişen yazılar yer alır. Son gruptaki yazılar ise Harmancı’nın sırasıyla “Dergilerde Öyküler”, “Öykü Notları” ve “Öykü Günlüğü” üst başlıklarıyla yazdığı metinlerdir. Esasında bu metinler de kaygı ve yaklaşım olarak ilk iki gruptaki yazılardan bağımsız veya çok da farklı değildir. Tek fark, “Dergilerde Öyküler”in daha güncel vesilelerle (son birkaç yılın dergilerinde yayınlanan öyküler) ve parçalı bir formatta yazılmış olmasıdır.

Kitabın girişinde yer alan ve ilk grubu oluşturan metinler öyküye ve öykücülüğe giriş yazıları olarak okunabilir. Öyküyü öykü yapan olmazsa olmazlar, başarısız öykünün özellikleri, iyi öykü, günümüz öyküsü, öykücünün korkuları, zorlukları ve düşünceleri gibi temel meseleler bu kısımdaki yazılarda etraflıca ele alınır. Harmancı’nın bu konulardaki görüşlerini ve yaklaşım tarzını örneklemek için Nisan 2001 tarihli “Öyküyü Öykü Yapan Şey” yazısındaki iyi hikâye ile ilgili bir parçaya göz atalım:

“İyi hikâye, onu var kılan marifeti ayan beyan sergilemeden, cümleleri arasında eritmeyi başarabilmiş hikâyedir zannımca. Bizi kelime kelime, cümle cümle fetheder. Bittiği zaman bitmiştir. Ruhumuzda sızısı yahut coşkusu vardır artık.” Harmancı, adeta öykünün abc’si diyebileceğimiz temel meseleler hakkındaki düşüncelerini açık seçik bir şekilde ortaya koyar. Yoğun öykü okumaları yapan sıkı bir okur olmanın ötesinde öykünün teorik boyutlarını, boğucu bir karışıklığa düşmeden ele alır. Bu bölümdeki yazıların ortak bir özelliği ise öyküye daha çok okuyucu cephesinden yaklaşmalarıdır. Bilhassa öykünün okuyucuyu tatmin etmesi gereğiyle ilgili uyarılar sıkça yinelenir. “Her sanat eserinin muhatabını tatmin ederek bitmesi” gerektiğini ifade eder Harmancı.

“Türkiye neredeyse Türk öyküsü orada olmuştur.” Bir derginin öykü yıllığı için yazdığı değerlendirme yazısında böyle diyor Harmancı. Yazar bu mühim tespiti farklı zamanlarda çeşitli yazarlara dair yaptığı gözlemleriyle de somutlayarak kanıtlamaktadır. Örneğin, Rasim Özdenören öykücülüğünü dönemlere ayırarak ele aldığı kapsamlı incelemede, 1980-2000 yılları arasında ülkede yaşanan büyük çaplı değişimlerin insanımızı ve dolayısıyla öykümüzü değiştirdiğini şöyle ifade eder: “Ülke değişmiştir. Aradan çeyrek yüzyıl geçmiştir. Yeni bir nesil gelmiştir. Kutsaldan uzaklaşan bireylerin davranışlarından acı duyan, değişime direnmek temayülü gösteren kişiler silinmiştir. Kısacası Türkiye’ye ne olmuşsa hikâyelerdeki kişilere de aynısı olmuştur.” İkinci grupta yer alan ve öykücüleri merkeze alan yazılarda işlenen isimler arasında Özdenören dışında Mustafa Kutlu, Tomris Uyar, Necip Tosun, Selçuk Orhan, Köksal Alver, Mehmet Harmancı gibi farklı kuşaklardan öykücüler vardır.

Yazarın üstünde durduğu günümüz öykücülerinin buluştuğu ortak payda ise modern hayat eleştirisidir. Harmancı’nın öykü eleştirilerinde sadece muhtevanın, tema ve konuların baskın yanları değil, dil, üslup ve diğer teknik boyutlar da kapsamlı bir şekilde ele alınır. Kurmacanın Büyülü Sureti’nde dikkat çeken bir diğer husus ise öykümüzün genel eğilimlerinin net bir biçimde fotoğraflanmasıdır. Bunu da, günümüz Türk öykücülüğünün nabzını düzenli izleyen birinden başkası kolay kolay yapamazdı. Bu fotoğraf içinde tespit edilen eğilimlerden birini örneklemek için şu cümleler yeterli olacaktır: “Türk öyküsünün son senelerde yoğun bir biçimde entelektüel kişinin öyküsüne yöneldiğini ve bir entelektüelin iç dünyasına eğildiğini hatırlayacak olursak (…). Öykücüler, okuyup yazan insanlardır ve dünyaya entelektüel gözlüklerinin gerisinden bakarlar. Bu da, onların öykülerini, daha çok okuyup yazan, aydın kişilerin hayatlarıyla doldurmalarına sebep olur. Zira kolay olan budur. Zor olan ise, ‘başkası’nı yazmaktır.”

Edebiyatımızda öykü üstüne yazan, hele de içerden bir bakışla fakat serinkanlı bir şekilde yazan kişi sayısı çok azdır. Öykü eleştirisinde yoğunlaşan isimlerin içinde hem öykücü olup hem de öykünün nabzını düzenli takip edenler ise çok daha nadir ve kıymetlidir. Hal böyleyken, Harmancı’nın öykü yazılarını bir araya getiren Kurmacanın Büyülü Sureti de öyküyle bağı bulunan herkesi ilgilendiriyor. Öte yandan, kitapta yer alan yazılar toplamının ilk bakışta eksiklik ya da dezavantaj olarak algılanabilecek çeşitli yanları da mevcut: Planlı, programlı, bir bütünün parçaları olarak tasarlanmış ve kaleme alınmış bir kitap değildir bu. Öykücülüğümüzde bir dönemi, bir grubu veya bir alt türü ele alan bir kitap da değil Kurmacanın Büyülü Sureti. Fakat kitabı bitirince görüyoruz ki, tam da bu iki özelliğinden dolayı oldukça zengin bir birikim çıkmıştır ortaya. Bu anlamda, kitabın kendisinin de içerik açısından büyülü bir zenginlik sunduğunu çekinmeden söyleyebiliriz.

Kurmacanın Büyülü Sureti’ni bitirdiğimiz zaman görüyoruz ki, on beş yıl gibi kısa sayılamayacak bir zaman diliminde kaleme alınan bu yazılar plansız gibi görünse de, zengin ve faydalı bir toplam oluşturmuştur. Bu açıdan bakıldığında, son otuz yıl içinde öykü eleştirisi adına ortaya konulan eserler arasında da ayrıcalıklı bir konuma sahiptir Abdullah Harmancı’nın bu kitabı.

babilcomdanalabilirsiniz

Kurmacanın Büyülü Sureti – Abdullah Harmancı
Profil Yayıncılık