Adalet Çavdar

Coelho unutulan, az hatırlanan bir zaman diliminin ayrıntılarını bir yolculuk öyküsüne yedirerek okurlarına sunuyor.

Bazı kitapların yeri ve zamanı vardır, denk gelir. Paulo Coelho’nun Hippi’si benim için olabilecek en iyi zaman diliminde karşıma çıktı. Bu yazıyı yazdığım günden sadece iki hafta önce Türkiye’den yola çıktım ve şu an Avrupa’nın bir kentinde bir komün hayatının içerisindeyim. Etrafımdaki insanlar kendi elleriyle kendi evlerini yapıyorlar, ortak yaşam alanları var, şehirde kendi evimde insanları rahatsız edecek boyutta olan düzen ve temizlik takıntımı burada kendi halinde aşmaya çalışıyorum. Çünkü etrafımdaki insanları rahatsız etmemek için durmalıyım. Her gece ateş mutlaka yanıyor, enstrümanlar çıkıyor, müzik yapılıyor. Etrafımda dörtten fazla dil konuşuluyor ama herkes anlaşacak bir yolu mutlaka buluyor. Kısacası, yaşantım da Hippi’ye eşlik ediyor.

Hippi, Paulo Coelho’nun ilk ve tek otobiyografik eseri. Hikâye 1970 yılının Eylül ayında başlıyor, Paulo 23 yaşında yazar olmak isteyen genç bir erkek. 1970’ler, dünyayı sarsan ve her ülkenin kendi içerisinde farklı deneyimler yaşadığı 1968’in hemen sonrası. Dünyanın pek çok yerinde uzun saçlı, garip kıyafetli, seyahat etmek isteyen, özgürlüğüne düşkün, kendini arayan, iktidarlara karşı gelen, politik olmayan, insanlar kadar bütün canlıların yaşam haklarını savunan gençler var ve medya elbette onların kötü olduklarının vurgusunu her daim yapıyor. Onlar; hippiler. Paulo da onlardan biri. Hippi’de dünyanın o zamanki durumunu, insanların hippilere bakış açısını, elbette önyargı ve zorlukları, ailelerin bu durumu kabul edemeyişini, başkaldırıyı, reddedişi, yani bu hareketin farklı anlamlarını, hem kendi başından geçenleri hem etrafındaki insanların hikâyelerini anlatıyor.

Hippiler en çok yolda olmayı seviyorlar. O yıllarda kendi yayın organlarıyla rotalarını yayımlıyorlar ya da kulaktan kulağa duyulan rotalarla hareket ediyorlar. Amsterdam’dan Katmandu’ya uzanan bir rotayı o zamanın parasıyla yüz dolar gibi bir ücret mukabilinde otobüsle gitmek, hayatlarında yapabilecekleri en büyük seyahatlerden biri. Hippilerin güzergâhlarının bir kısmını gezmiş olan Paulo, kendi yolculuk rotasından vazgeçiyor ve bir iki gece önce tanıdığı Karla ile bu çok uzun yolculuğa çıkmaya karar veriyor. Yazar hayata dair bakış açısının nasıl geliştiğini, özgürlük arayışını, varoluş sıkıntılarını bütün o yolculuğu boyunca anlatıyor. Paulo yazar olmak isteyen bir insan ve doğru hikâyeyi bulduğunda yazmaya başlayabileceğine inanıyor, hikâyesini arıyor.

Bindikleri “Magic Bus”ın aslında pek de sihirli olmadığını ilk görüşte anlıyorlar. Otobüsün içerisinde çift olanlar olsa bile kimse birbirini pek tanımıyor. Yol insanın kendini bulması için yapılabilecek en güzel tercihlerden biridir. Üstelik yalnız ya da pek tanımadığınız insanlarla çıktığınız yolculuklardan bambaşka bir insan olarak dönme ihtimaliniz yüksektir. Yol üstünde geçen birkaç gün konuşarak geçiyor. Sonra, tam sıkılmaya başladıklarında başlarına irili ufaklı pek çok olay geliyor.

Yolun değiştirdiği, dönüştürdüğü tek insan Paulo değil elbette. Başından beri Paulo’ya pek belli etmeden çeşitli komutlarla onu yöneten Karla da değişiyor, törpüleniyor. Güzergâhları üzerindeki İstanbul’a vardıklarındaysa otobüs üç gün mola veriyor. Karla ve diğerleri şehri keşfetmek isterken, Paulo yıllar önce kendi ülkesinde seyrettiği semazenleri bulmaya çalışıyor. Semazenleri seyrettikten sonra onlardan çok etkilenen ve dervişliği araştırmaya başlayan Paulo yolu İstanbul’a düşünce onlardan biriyle tanışmayı çok istiyor. Arayarak ve kaybolarak kendini bir kapının önünde buluyor. O kapıdan girdikten sonra ise hayatı ve yolculuğu daha da değişiyor.

Hippi Paulo Coelho Çev. Emrah İmre Can Yayınları

Hippi
Paulo Coelho
Çev. Emrah İmre Can Yayınları

Paulo Coelho’nun yirminci kitabı olan Hippi, yetmiş bir yaşındaki yazarın hayat hikâyesinden sadece bir kesit. Ama okurları adına daha önce yazdığı hayata dair pek çok ayrıntıyı, düşünceyi ve insanların yola çıkmasıyla ilgili ürettiği öykülerin çıkış noktası olduğunu gösteriyor. Yetmişlerin ruhunu kaybetmiş olabiliriz elbette, ama hayatta olduğumuz müddetçe aramayı ve yolları unutmamamız gerekiyor.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 35. sayısında yayınlanmıştır.