Coşkun Türkan

Hovsep Vartanyan’ın, 1852’de tefrika edilen Boş Boğaz Bir Âdem (BBA) adlı eseri Koç Üniversitesi Yayınları’ndan yayımlandı. Gazetecilik, mütercimlik, müelliflik yapan ve imparatorlukta önemli bürokratik görevlerde bulunduğundan “Paşa” unvanını alan Vartanyan adı, edebiyat tarihinde, 1851’de yayımlanan ve ilk Türkçe roman olan Akabi Hikâyesi’nin yazarı olarak karşımıza çıkıyor. Bu kitabında, Osmanlı’nın dünya kapitalist sistemine eklemlenmesi ve modernleşme sürecine bağlı olarak gündeme gelen dönüşümü, Ermeni toplumundaki yansımalar -iç bölünmeler ve mezhepsel sorunlar- üzerinden ele alan Vartanyan, Ermeni harfli Türkçe yazmasından dolayı muhafazakâr Ermenilerden tepki görse de, Ermeni toplumu başta olmak üzere Türkçe bilen kesimlerin de ilgisini çekmeyi başarmıştır.


Boşboğaz Bir Adem
Hovsep Vartanyan
Çevirmen: Cem Akaş
Koç Üniversitesi Yayınları

“Ermeni hurufuyla ve Türkçe lisanıyla” yazılan BBA ise, İzmir’de yayımlanan Ararat Şafağı adlı dergide bir ilan ve “temenniyle” duyurulur okuyuculara: “Bu kitapçık millete faydalı bir hizmet etmek amacıyla yazılmıştır… Umuyoruz ki hayırperver cemaat, naşirinin gayret ve masrafını karşılıksız bırakmasın. Bilakis her bir kimsenin mezkûr risalelerden bir an evvel satın alması ona cesaret verecektir.” Naşirin gayret ve masrafının ne kadar karşılandığı bilinmez ama kitabın Ermeni “milleti” üzerinde önemli bir etki yarattığı ve Katolik Ermenilerin tepkisini çektiği ve hatta Katolik inancına aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklandığı bir gerçektir. Kitabın içeriğine geçmeden önce, bunu günümüz Türkçesine çevirip yayına hazırlayan ve metne dair açıklayıcı bilgilerde bulunan Murat Cankara’nın da belirttiği gibi, metnin hangi edebi tür içerisinde ele alınacağının önemli bir sorun olduğunu belirtmekte fayda var. Yukarıdaki “ilanda” geçtiği gibi, “kitapçık” ve “risale” olarak adlandırılan bu metnin, roman mı yoksa hikâye mi olduğu konusunda, “Bu boşboğaz kitapçığını yazmaktan maksadımız milletimizi çekiştirmek olmayıp, dedikodu etmekle ne kadar fenalıkların meydana geldiğini anlatmaktır.” diyen Vartanyan’ın, kendini hiçbir edebi türle sınırlamaması, hatta bunları karıştırması da etkili olmuştur.

“Önsöz” ve “Giriş”ten itibaren tasvirlerle süslenen metinlerde “boşboğaza” odaklanan yazar, boşboğazın kim ve kişiliğinin nasıl olduğuna, neler yaptığına, sıklıkla çevresine, zaman zaman da kendi başına neler açtığına değinir. Nitekim ilk olarak “Boşboğazlık kelimesinin asıl anlamı” üzerinde duran yazar, boşboğazlığı/lafazanlığı, daha çok sözlük anlamı üzerinden ele aldıktan sonra, bunların “gamsız, tembel, arsız ve yalancı” olduğunu belirtir. Buradan hareketle örgüyü oluşturmaya çalışan Vartanyan, boşboğazlığın gündelik hayat içerisinde yansımaların sık sık diyaloglar yoluyla aktarma yoluna gidiyor. Hem anlatıcının konuşturulduğu hem de doğrudan yazarın devreye girdiği ve “her cins insanın boşboğaz olabileceğinin” belirtildiği metinlerde, boşboğazın gözlerini açtıktan sonra ilk işinin, “işittiği şeyleri hatırlayarak bir düzene sokmak” olduğu, ardından da, bazen Katolik ve Apostolik Ermeni cemaatini karşı karşıya getirdiğine, bazen aile kavgasına yol açtığına, bazense bir tüccarın itibarının yerle bir edildiğine değiniliyor. Vartanyan’ın aslında, “boşboğazlık” altında pek çok şeyi mizahi bir dille, karikatürize ederek, hatta zaman zaman bunu trajikomik hale getirerek aktardığı söylenebilir. Bu bağlamda boşboğazlık bazen kahkaha, bazense hüzün ve gözyaşıyla harmanlanarak yansıyor satırlara. Bu ifadelerden hareketle Vartanyan’ın metninin sadece eğitici-öğretici, yol gösterici ve uyarıcı bir yanının olduğunu -bunlar da haklılık payı olmakla birlikte- ve bunun arka planının da ahlâkî kaygılara dayandığını iddia etmek gibi bir amacımız yok elbette. Bütün bunların, edebi bir bütünlük içerisinde aktarılmaya çalışıldığını da göz ardı etmemek gerek.

Boş Boğaz Bir Âdem’in, yalnızca bu coğrafyanın edebiyat tarihi açısından değil, çoğulculuğu görünür kılması, “payitaht”ın farklı semtlerinin arşınlanması ve genelde Osmanlı’nın, özelde de Ermeni toplumundaki değişimin izlerinin sürülmesi açısından da önemli olduğunu belirtelim. 

Arka Kapak dergisi 29. sayı