Nil Sakman

Her şeyden önce mesleğimin çevirmenlik olmadığını söyleyeyim. Ben yalnızca Türk edebiyatında henüz çevrilmemiş olmasından üzüntü duyduğum, “Keşke çevrilse!” dediğim kimi kuramsal, kimi kurgu metinleri zamanım oldukça ve önceliğime göre Türkçe’ye kazandırarak elimden geldiğince katkı sağlama gayretinde olan bir insanım.  Çeviri metotları da lisans eğitimim boyunca almakla yükümlü olduğum bir ders olduğu için konudan uzak değilim. Yine de söz konusu çeviri teknikleri olduğunda, tek bir yaklaşım bulunmadığı için sarf edeceğim her cümle kendi deneyim ve yaklaşımımdan yola çıkarak kurulmuş olacak; yani tartışmaya açık.

Çeviri yaparken dikkat ettiğim birçok unsur var. İşin teknik kısmı burada anlatamayacağım kadar çok sayıda incelik barındırıyor. Bu nedenle kendi yaklaşımımda dikkat etmeye özen gösterdiğim birkaç genel noktaya değinmekle yetineyim. Bunlardan en önemlisi çeviriye başlamadan önce metnin tamamına hâkim olmak. Bunun hem çevirideki dilsel bütünlük hem de anlam bütünlüğü açısından önemli olduğunu düşünüyorum. İşe yeni başlayan çevirmen adaylarına şunu hatırlatmakta fayda görüyorum: Metni çevirmeye başlamadan önce tamamını okusunlar. Anlam bütünlüğü için metnin tamamına hâkim olmak işin olmazsa olmazı. Bir diğer konu ise çevirmen önsözüne verdiğim önem. Özellikle kuramsal metinlerde çevirmenin tercih ettiği kavramlara dair sunduğu açıklamaları kıymetli buluyorum. Bu açıklamaların bir okur olarak da çok işime yaradığını söylemeliyim. Elbette bu nokta, çevirmeye başlamadan önce metne hâkim olmanın önemine bir kez daha vurgu yapıyor. Kavramların nasıl çevrileceğine dair tercihler, metnin çevrilme sürecinde değil bu işe başlanmadan biçimlenmeli. Aksi takdirde çevirmenin, özellikle uzun ve kuramsal bir metinde yol boyunca karşılaşacağı birçok zorluk ve karışıklık oluyor. Her ne kadar metin yayın öncesi editör masasından geçse de çeviri sürecinde verilen kararların neden olduğu karmaşa okura ve okuma sürecine yansıyor. Bir diğer mesele ise eserin yazıldığı döneme dair bir tarih bilincine sahip olmak. Metindeki kimi kelime, ifade, nükte ve taşlamalar ya da kimi ironik nitelikler eserin yazıldığı döneme has olabiliyor ve ancak detaylı bir araştırmadan sonra çevrilmeleri gerekiyor. Ezcümle çeviri esnasında dikkat edilmesi gereken çok mesele var. Bunlar ilk aklıma gelenler.

Günümüzde çeviri sorunlarına gelince bugün halen en önemli sorunumuz farklı dillerden çeviri yapabilecek çevirmen sayısının azlığı. Kendi şahitliklerimden de bunun yayınevleri için büyük bir sorun olmaya devam ettiğini biliyorum. Bu başka bir sorunu da beraberinde getiriyor. Dünya edebiyatında büyük öneme sahip birçok eserin çevrilmesi ancak uzun yıllar bekledikten sonra gerçekleşebiliyor. Kimi külliyatların tamamının çevrilmemiş olması da bu sorun ile birlikte düşünülebilir. Sanırım bunun en iyi örneği Balzac olacaktır. Yazarın bir bütün olarak düşündüğü “magnum opus”u İnsanlık Komedyası’nın ciddi bir kısmı henüz Türkçe’de yok. Buna benzer birçok örnek vermek mümkün. Çevirmenlerin giriştikleri devasa iş karşılığında aldıkları ücretlerin düşüklüğü de elbette bir diğer önemli sorun. Bu da nitelikli çevirmen bulma sorununu beraberinde getiriyor. İki dil arasında sürekli yolculuk ederek yapılan bu iş çok zahmetli. Daha iyi ücretleri hak ettiği ise su götürmez bir gerçek.

Şu aralar masamda çevrilmek için bekleyen bir metin yok. Daha ziyade yeni okumalar ile ilgilendiğim bir dönemdeyim. Son olarak belki şunu ekleyebilirim: İkinci bir dile hâkim yazarların çeviriden uzak durmamaları gerektiğini düşünüyorum. Kurgu yazarlarının çeviri ile ilişkilenmeleri çok başarılı sonuçlar doğurabiliyor. Hepimiz bu dilde yazıp çizdiğimize göre ikinci bir dile hâkim kurgu yazarlarını Türk edebiyatına tek bir eserle de olsa katkı yapmaya davet etmek gerektiğini düşünüyorum. Behçet Necatigil, Tomris Uyar gibi güzel örnekler var önümüzde. Bunlar değerli katkılar, neden olmasın diyerek sözümü bağlayayım. 

Arka Kapak dergisi 30. sayı