Serkan Demiral

Yüzlerce yıldır süregelen ve kaynak metindeki iletinin sözlü ve yazılı bir şekilde erek metne aktarılmasıyla gerçekleşen dilsel bir etkinliktir çeviri. Ne var ki Cumhuriyet sonrası ülkemizde bu etkinliğin oldukça yetersiz kaldığı fark edilmiş, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından 1940’lı yıllardan itibaren “1000 Temel Klasik Eser” seçkisi altında özellikle Batı dillerinde yazılmış kitapların dilimize çevrilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. II. Paylaşım Savaşı (1940-1945) dönemine rastlayan bu çalışmalar sırasında savaşın getirdiği sıkıntılardan dolayı çeviri yapabilecek çevirmen sayısı epeyce azaldığı için Millî Eğitim Bakanlığı bu sorunu çözmek adına bakanlığa bağlı bir çeviri bürosu açar ve çeviri etkinliğinin bir merkezden yapılmasını sağlamak ister. Bu büroda çalışan çevirmenlere askerlik hizmetini yeni tamamlayan Orhan Veli Kanık (1914-1950) da katılarak çeviri etkinliğine katkı sunmaya başlar. Kanık, özellikle Fransız yazınından Alfred de Musset’nin (1810-1857) La Barberine (1944), Jean-Baptiste Poquelin’in ya da sahnede kullandığı adıyla Molière’in (1622-673) Scapin’in Dolapları, Le Tartuffe, Versailles Tuluatı, Sicilyalı Yahut Resimli Muhabbet (1944), Alain-René Lesage’ın (1668-1747) Turcaret (1946) eserlerinin çevirisini bu büroda çalışarak dilimize kazandırır. 1947’de Millî Eğitim Bakanı’nın değişmesiyle Kanık, görevinden istifa ederek çeviri çalışmalarını bireysel olarak sürdürür. İzleyen yıllarda Fransız Şiiri Antolojisi (1947) ve Jean De La Fontaine’e ait (1921-1695) La Fontaine’den Masallar (1948), eserlerini Türkçeye çevirmiştir. Genç denebilecek bir yaşta hayatını kaybeden Kanık, çağdaşı Jean Paul Sartre’ın (1905-1980) Saygılı Yosma adlı eserini de Türkçeye çevirmiştir, ancak bu çeviri şairin ölümünden on bir yıl sonra yayımlanmıştır. Türk yazınında “Garipçilik” akımının öncülerinden biri olan Orhan Veli Kanık’ın şiire bakış açısını Garip (1941) adlı yapıtının önsözünde açıkladığı “Sıvanmış, boyanmış bir binanın tuğlaları arasındaki harcı göremeyiz. Bina tamamiyetini ancak bu harçla temin ettiği zamandır ki, onu teşkil eden tuğlaları teker teker görmek, onların vasıfları üzerinde düşünmek fırsatını elde ederiz,” görüşünden hareketle, şiir çevirilerinde de metnin bütününden hareket ederek çeviriler yaptığını düşünebiliriz. Bir çevirmen olarak Kanık, çeviri yöntemleri dışında kendine göre bir yöntem izleyerek bir teknik geliştirebilir. Burada önemli olan erek metne aktarılan iletinin kaynak metnin vermek istediği iletiyle eşdeğer olmasıdır. Bu eşdeğerlik, çevirmenin kaynak ve erek dilin sadece dilbilgisel ve sözcük dağarcığına hâkim olmasıyla gerçekleşmez, aynı zamanda her iki dilin ait olduğu toplumun kültürel, sosyal ve siyasal yapısının da çevirmen tarafından bilinmesiyle gerçekleşir. Özellikle şiir çevirilerinde birçok başarısız çeviri deneyimi kaynak ve erek iletilerin eşdeğerliğinin bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Bu eksiklik, yazın ve dil bilimciler arasında bir takım tartışmalara da neden olmuştur.

Şiirin Çevrilemezliği-Çevrilebilirliği

Şiirin çevrilemeyeceğini savunanlar (bkz. Whorf, Humboldt, Sapir vd.) okuyucunun kendi dilsel ve kültürel yapısının doğal olarak kaynak dilinkinden farklı olmasından dolayı şiirin hatta diğer yazınsal türlerin de çevrilemeyeceğini ileri sürerler. Buna karşın “her şey çevrilebilir” diyerek kaynak dildeki iletinin “dilsel bir işlem” ile erek dile aktarılabileceğini ileri süren Georges Mounin (1963) kesin çevrilebilirliği savunmuştur. Onu destekleyen Jean-René Ladmiral da (1979) diller arasındaki farklılıkların dillerin kimliği olduğunu ve bu kimlikler aracılığıyla çeviride iletilerin eşdeğerliğinin yapılabileceğini savunmuştur.

Orhan Veli Kanık’ın Çevirmenliği

Kanık’ın dilimize kazandırdığı çevirilerde, çeviribilimcilerin öne sürdüğü çeviri sürecinde eşdeğerlik ölçütleri olarak kabul edilen düzanlamsal, yananlamsal/çağrımsal, metinsel, edimsel/dilsel, biçemsel ölçütleri kullanabildiğini söyleyebiliriz. Kanık, örneğin Jean De La Fontaine’den La Fontaine’den Masallar seçkisiyle yaptığı öykünce çevirileri incelendiğinde kaynak metinlerdeki iletileri erek metnin okuyucusunun kültürel ve sosyal yapısını düşünerek aktardığı görülecektir. Kanık’ın bu yaklaşımını bir alıntıyla örnekleyelim:

Le Héron

(…)

L’onde était transparente ainsi qu’aux plus beaux jours;

Ma commère la Carpe y faisait mille tours

Avec le Brochet son compère.

(…)

(La Fontaine, Livre VII, Fable 4)

Balıkçıl

(…)

Su en güzel günlerdeki gibi pırıl pırıl.

Güzel turna kardeş fır dönüyordu içinde,

O nefis yayın kardeşle birlikte.

(…)

(Kanık, 2003, 62)

Bu çeviride kaynak metinde olmayan sözcüklerin erek metinde olduğunu görüyoruz. Kaynak metindeki onde (dalga) sözcüğü “su” olarak çevrilirken transparente (şeffaf, saydam) sıfatı “pırıl pırıl” ikilemesiyle erek dile aktarılmıştır. Ayrıca carpe (sazan balığı) sözcüğü “turna” olarak brochet (turna balığı) sözcüğü ise “yayın” olarak erek okuyucuya metinsel bir yaklaşımla aktarılmıştır. Fransızcaya sadece dilsel açıdan hâkim olan biri böyle bir çeviriyi okuduğunda “yanlış” bir çeviri olarak görebilir; ama Kanık’ın çevirilerinde öncülük ettiği akımın etkileri ve kendisinin de bir yazar ve şair olduğu düşünüldüğünde bütünde verilmek istenen iletinin erek dilde amacına ulaşmış olduğu ve çeviribilimsel ölçütlere aykırı hareket etmediği görülecektir. Kanık’ın aynı yazar ve eserden çevirdiği başka bir şiire göz atalım:

Le Soleil et les Grenouilles

(…)

Pour un pauvre Animal,

Grenouilles, à mon sens, ne raisonnaient pas mal.

(La Fontaine, Livre VI, Fable 12)

Güneşle Kurbağalar

(…)

Fikrimce, ne kadar hayvan olsalar,

Hiç de yanlış düşünmüyordu bu kurbağalar.

(Kanık, 2003,72)

Kanık’ın bu çevirisinde ise metnin neredeyse tamamı düzanlamsal bir yaklaşımla çevrilmiştir. Yukarıdaki örneklemlerden hareketle Kanık, ilk çeviride biçemsel ölçütü olabildiğince koruyarak metinsel bir yaklaşımla şiiri okuyup sözcüklere farklı ama amacına uygun anlamlar yüklerken ikinci örneklemde düzanlamsal bir yaklaşımla kaynak metnin iletisini erek metne aktarmıştır. Sadece Kanık değil; birçok çevirmen çeviri etkinliği sürecinde gerekli gördüğü durumlarda sözcüklerle oynayabilir, onların sırasını değiştirebilir, kaynak metnin vermek istediği iletiyi değiştirmediği sürece sözcükleri erek metinde farklı anlamlarla ya da düz anlamıyla verebilir. Aksi halde çeviri etkinliği hiç olmayacak, farklı toplumların kültürel değerlerini tadamayacaktık. Bu tadı borçlu olduğumuz çevirmenlerimizden biri olan Orhan Veli Kanık da okundukça okunacak şair ve yazarlarımızdan biri olmaya hep devam edecektir. 

Arka Kapak dergisi 36. sayı