Ekrem Sakar

Bir dilden başka bir dile çevirisi yapılan bir metin, çevrildiği metnin anlamını tam manasıyla aktaramaz ve kusursuz bir biçimde yansıtamaz. Bundan dolayı bir dilin anlattığının başka bir lisanda varoluş alanı bulması, “karşılıklar” bulunması suretiyle gerçekleştirilir ve bu karşılıklar çoğu zaman “karışıklıkları” ve “karşıtlıkları” beraberinde getirir; özellikle de söz konusu Kur’ân-ı Kerîm gibi kutsal bir metinse. (Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerîm çevirilerinin çoğu tercüme değil de “meal” olarak zikredilir ki bu kavramın tercih edilmesini öngören ünlü müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’dır.) İnsan sözünün bile her zaman anlaşılamadığı ve tarih boyunca hermeneutik yöntemlerin varlığı düşünüldüğünde, Allah’ın kelâmı ile hazırlıksız ve donanımsız bir şekilde muhatap olup anlamamak pek doğal karşılanacaktır. Fakat burada asıl sorun anlamamak değil yanlış anlamaktır ve buna genellikle çeviri metinler sebebiyet vermektedir. Çünkü metafizik metinleri çeviriden kasıt, onları yorumlamaktır. Yorumlama eylemi de yorumlayanda başlayıp yorumlayanda biten bir ameliye olduğundan, çevirmenlerin kasıtlı/kasıtsız hataları, ilmî noksanlıkları, dikkatsizlikleri ve genel-geçer doğru kabul ettikleri indî mütalaaları metne sirayet edecektir.


Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı
Dücane Cündioğlu
Kapı Yayınları

Şu sıralar başka meselelere yoğunlaşsa da bir zamanlar Kur’ân ilimlerini temel uğraş alanı olarak seçmiş olan Dücane Cündioğlu, Elmalılı Hamdi Yazır’ın meşhur Hak Dini Kur’an Dili: Kur’an-ı Kerim ve Meali’ni hazırlayıp notlandırmakla kalmadı, bu konu çerçevesinde bir dizi kitap neşretti. Bunlardan, Kur’an Çevirilerinin Dünyası isimli kitabı, bahsettiğimiz çeviri sorunuyla ilgili somut misaller getirmesi açısından mühim bir çalışma. Cündioğlu’nun bu meseleyle alakalı diğer Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı ve Anlamın Buharlaşması adlı kitapları daha ziyade semantiğin alanına giren teorik çalışmalar. Yazar, yine Kur’ân ile irtibatlı olarak kaleme aldığı Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi adlı kitabında ise işin tarihî ve sosyolojik boyutuyla ilgilenmiş. Kur’ân’ı anlamak ve anlamlandırmak mevzusu üzerinde düşünmek gayesine mebni olarak hepsi okunabilecek kıymetli kitaplar; lâkin biz bu yazımızda yalnızca Kur’an Çevirilerinin Dünyası isimli kitabına kısaca temas edeceğiz.


Kur’an Çevirilerinin Dünyası
Dücane Cündioğlu
Kapı Yayınları

Kitabın ilk bölümü yöntem sorunlarına ayrılmış ve bu bize metin çevirilerinin neden sorunlu olduklarını açıklıyor. Aynı anda nâzil olmayan ayetlerden müteşekkil sureler herhangi bir yazıda alışageldiğimiz giriş-gelişme-sonuç tertibine uymadığı için anlamakta güçlük meydana geldiği, ayetler birer “cümle” olmadığı için sayfalar değiştiğinde farklı şeylerden bahsediyormuş zannedilmesinden kaynaklanan sayfa düzeni sorunu, çeviri yapılırken mana yerine ayet duraklarına dikkat edilmeyip ifade bozukluklarına sebebiyet veren ayet düzeni sorunu “düzen” alt başlığı altında irdeleniyor.

İkinci alt başlıkta ise Arap diliyle nâzil olan ve mesajını bu dilin imkânlarıyla ifade eden Kur’ân’ın çevirilerinde gözlemlenen dil menşeli hatalara yer veriliyor. Bunlardan ilki kelime düzeyinde zuhur eden problemler; zira Türkçede Arapçadaki gibi erillik-dişilik, tesniye (ikilik), harf-i tarif (belirtme takısı), akıllı-akılsız varlıklar ayrımı olmamasının yanı sıra çoğul yaparken belirli vezinlere girmemesi, kök yapısının değişmemesi vs. yapısal farklılıklar, çeviri yapılırken zorluklar çıkartan dil hususiyetlerinin başını çekiyor. Ayrıca Kur’ân’da geçen kavramların Türkçede karşılıkları olmaması ve Arapçadan alınan mefhumların birçoğunun günlük dilde Kur’ân’daki anlamıyla kullanılmaması (“küfür etmek” gibi), anlamsal yönden büyük sıkıntılar doğuruyor. Cümle bazında ise Türkçede özne-tümleç-yüklem sıralamasıyla kurulan cümleler, eylem merkezli olan ve fiille başlayan Arapçayı karşılamaya çalışmakta yetersiz kalıyor.


Anlamın Buharlaşması ve Kur’an
Dücane Cündioğlu
Kapı Yayınları

Çevirilerdeki en büyük zafiyet deyim düzeyinde müşahede ediliyor, çünkü Kur’ân’ın üslubuna ve söz sanatlarına vukufiyet kesbedilmemesi, Kur’ân çevirmenleri arasında ciddi bir sorun hâlini almış. İkinci bölümde deyimsel ifadelerin önemine dair daha geniş malûmat verilen çalışmada, sorunun sadece meallerde mevcut olmadığı, tefsirlerde de bulunduğu misaller eşliğinde gözler önüne seriliyor.

Gelelim kitabın en can alıcı kısmına, yani Kur’ân çevirileri üzerine notlar adını taşıyan üçüncü bölüme. Muhtelif meallerden getirdiği örnekler üzerinden, Kur’ân çevirilerinin ne kadar sorunlu olduklarından söz eden yazar, tabiri caizse lâfını esirgememiş. Kur’ân çevirilerinin çeşitli yönleriyle tenkit edildiği bu bölümde Arapçanın sentaksının farklı olması, anlamca birbirini tamamlayan her ayetin müstakil cümle kabul edilmesi, metnin lafzına sadık kalmak için garip olan ifadeler kullanma durumu, deyimlerin doğru anlaşılmaması gibi pek çok sorunla baş başa kalan çevirmenler de nasibini almış. Çünkü mütercimlerin her ne kadar metni devrik yapılı cümlelere, yan cümleciklere, parantezlere ve dipnotlara boğsalar da manayı vermekte başarısız kaldıklarını örnekler eşliğinde okuyoruz. Meselâ mütercimlerin metni tercüme ederken kafa yormak yerine, önlerine birkaç Türkçe çeviri almakla yetindiklerine, bunu da hatalarda gösterdikleri müştereklikten anlayabileceğimize değiniyor. Daha sonra bu tip tutumların çevirenin de, yayıncının da, okuyanın da işine geldiği belirtiliyor. Elmalılı’nın tefsirinin başına gelenler kısmı, yine kesinlikle okunması gereken ayrı bir bahis. Kitabın sonunda Cündioğlu tarafından, eleştirilerine itiraz eden Yaşar Nuri Öztürk’e, Ali Bulaç’a, Suat Yıldırım’a, Mehmet Nuri Yılmaz’a ve Edib Yüksel’e verdiği cevaplar yer alıyor. Altını çizmek gerekir ki bu yanıtlar, çeviriler üzerinden misallerle verildiği için şahsî bir kırgınlık değil, ilmî bir nitelik taşıyorlar.

Sonuç olarak, Kur’ân-ı Kerîm bir kullanma kılavuzu olmadığından, en temel ibadet olan namazı nasıl kılacağımızı bile oradan öğrenemiyoruz. Ana prensipleri ihtiva eden Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak, her şeyden önce “canlı Kur’ân”ı anlamaktan ve söylediklerini uygulamaktan geçiyor. Metni anlamlandırmak için ise birden fazla tefsirden istifade etmek bu işin asgarî şartı. Zira her bir çeviri/meal, çevirenin ne anladığına ve nasıl anlamlandırdığına bağlı olarak farklılık arz ediyor. Farklı fikirlere istinat edilmediği takdirde, yanlış anlama ve anlamlandırma hatasına düşmek kaçınılmaz ki pek çoğumuz buna dikkat etmiyor. İşbu kitap, bu noksanlığımızı idrak etmemiz için iyi bir vesile olmuş. 

Arka Kapak dergisi 18. sayı