Yunus Emre Tozal

Fransa’nın sembol dergilerinden Charlie Hebdo’nun 7 Ocak 2015 tarihinde uğradığı saldırı, Avrupa’nın uzun süredir gündeminde olmayan ama çeşitli haberlerle bir şekilde varlığı devam ettirilen İslamofobiyi tırmandırmakla kalmadı, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için adeta bir dönüm noktası oldu. Saldırının başından faillerin bulunuşuna kadarki süre içerisinde tek konuşulan konunun olayın İslam adına yapıldığı iddiaları olması sizce tesadüf mü? Bu tesadüfü, Müslümanlarla uzun bir süredir birlikte yaşayan Avrupa toplumunun birbirleriyle olan etkileşiminde artık geriye atılmayacak adımların bir habercisi olarak okumak gerekebilir. Amerika’nın 11 Eylül’ünden sonra Amerikan toplumunun İslam’a bakışının değişmesi ve 2003’te Amerikan askerlerinin Irak’a girişiyle başlayan süreci bir film gibi izliyoruz.

Peki, yaşanan bu süreçler, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar tarafından nasıl algılanıyor? Prof. Nilüfer Göle, 2009-2013 yıllarında Avrupa’nın 21 kentinde yaptığı “Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar: Avrupa Kamusal Alanındaki İslam İhtilafları Üzerine Bir Araştırma” adlı kitabı, 2015’in Ekim ayında ülkemizde yayınlanmış, Türkiye’de pek gündeme gelmese de Fransa’da daha önce Fransızca yayınlandığı tarihlerde epey gündeme gelmişti. Göçmen “sıradan Müslümanlar” ile onların Müslüman olmayan komşuları ve hemşerileri olan “kökten” Avrupalıları yüz yüze tartışma toplantılarında bir araya getiren saha araştırmasının sonuçlarından belki de en önemlisi, laikliğin dayatılan egemen bir değere dönüştüğünde tartışmaları kolaylaştırma işlevini yitirdiğiydi. “Düşünce ve cinsel özgürlüğün en ateşli savunucuları arasında 68 kuşağının varislerini görüyoruz.” diyen Göle, Charlie Hebdo’nun da bu kuşağın temsilcisi olduğunu ifade ediyor: “Bu insanlar kendilerinden önceki kuşağın Kilise’yle olan savaşını, İslamiyet’e karşı olan mücadele ile sürdürüyorlar.” Elbette Göle’nin, yeni bir kamusal kültürün ortaya çıkması için çözüm önerileri arasında “68 karşı kültürünün mutlaklık içeren kanaatlerinin eleştiriye açılması”nın yer alması da önemli. Siyaset teorisyeni Hannah Arendt’ten alıntıyla, “Kendi kimliğini ve farklılığını ortaya koymak bir vatandaşlık eylemidir” diyen Göle, Avrupa’da yaşanan özellikle başörtüsü hakkında okullarda istenilen özgürlüğü, cami yapımına dair başvuruları ve helal et başlıklı kamusal tartışmaları, Müslümanların “kamuda kendi varlığını kabul ettirme çabaları” olarak niteliyor.

Charlie Hebdo olayı Avrupalı Müslümanlar için bir ilk değil. İslamofobi, bir algı operasyonu yapılarak propagandist eylemlerle Avrupa’nın gündemine sürekli getirildi. 30 Eylül 2005 tarihinde Danimarka’da yayın yapan Jyllands-Posten isimli gazetenin İslam âleminin önderi Hz. Muhammed’i uygun olmayan biçimlerle tasvir eden 12 farklı karikatür yayınlaması ile tüm dikkatler Danimarka’ya çekilirken, Charlie Hebdo’da da epeydir bu tarz karikatürler yayınlanıyordu ve dergi, uzun bir süredir radikal gruplardan tehdit almaktaydı. Müslümanlara yönelik yapılan bu algıda önce bir yara açılıyor, ardından kaşındırılarak terörizme zemin hazırlanılıyor, ilerleyen süreçte teröristlerin yaptığı eylemlerin sonucu Müslümanlara ve İslam toplumuna yıkılarak İslam’la terörizmi, Müslümanlarla teröristleri yan yana getirtiyor, son olarak Avrupalı Müslümanları birer hedef tahtası haline dönüştürüyor. Nilüfer Göle’nin bu çalışması, sürecin nasıl ilerlediğine dair, Müslümanların talep ettiklerine karşı neyle karşı karşıya geldiklerini gösteren kapsamlı bir çalışma olmuş.

Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar
Nilüfer Göle
Metis Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 5.sayısında yayınlanmıştır.