Evren Kuçlu

“Mantık dışı gibi gözüken kimi zayıflıklar, pekala güçlü bir piyesin hareket noktası olabilirler.”
Lajos Egri

Chuck Palahniuk‘in 3 plan 35 sahneden oluşan epizodik son romanı Anlat Bakalım (Tell-All, 2010) onu gözü kapalı seven takipçilerinin uyanık kalarak okuması gereken bir eser. İçerisinde adeta bir markalar şampiyonası geçen romanda Palahniuk, romanını açıktan bir film ya da tiyatro izler gibi okumamızı istiyor. Her şeyden önce bölümleri sahne sahne yazıp görselliği ön plana çıkarıyor; okuru sık sık detaylarda boğmayı göze alarak hem de. Bu nostaljik sayılabilecek detaylar aynı zamanda okur için – gerekmediği halde- ansiklopedik bir yüke dönüşebiliyor. Aynı nedenle yazar, karakterler hakkında malzemeleri üst üste yığarken okurun belleğinden asıl meseleyi silebiliyor. Paranoyam beni yanıltmıyorsa Palahniuk bunları bilerek yapıyor. Ancak bu yönüyle romanı tartarsak: en iyi ihtimalle dekordan gözünüzü alamamanızı sağlıyor. Bazı paragraflara bakarsak belki de asıl amaç budur diyoruz: “Senaryonun üçüncü planında Hellman Hiroshima istikametinde, Japon çam ağaçlarının, devasa pandaların ve Fuji Dağı’nın üstünden geçen Enola Gay’in kumandasına geçip onu uçuruyor.” (Anlat Bakalım’dan)

Romanımızın kahramanı Katherine Kenton, kaymak üzere olan bir film yıldızının olası tüm sorunlarıyla boğuşurken, bunlar da yetmezmiş gibi Webster Carlton Westard adlı bir genci hayatına alıyor. O, bu sorunlarla hemhal olurken, biz bu sorunları Katherine Kenton’un eşsiz dadısı ve aynı zamanda kahramanı olan Hazie Coogan’ın ağzından dinliyoruz. Hazie, bir bakıcı ile Hollywood starı arasında kurulan oldukça esnek ve psikotik sayılabilecek ilişkilerini söyle tarif ediyor: “Amacım Bayan Kathie’nin karmaşasına bir düzen getirmek… dillere destan sanatçı kaprisine disiplin aşılamak. Ben Lolly Parsons’un bir keresinde “vekil omurga” diye bahsettiği kişiyim.” Hazie Coogan o denli baskın bir karakter ki bir süre sonra Kenton’la arasındaki ince hat tamamen ortadan kalkıyor. David Lynch’in kültü Mulholland Drive (2001) ile güçlü bir kan bağı taşıyan öyküde psikolojik süreçler sebebiyle Kenton’la Hazie’yi bir şizofrenin iki farklı kişiliği olarak buluyoruz, bundan tam olarak emin olamasak da.

1996’da yayınladığı romanı Fight Club‘la bir benliği parçalara bölmekte ne kadar hünerli olduğunu gösteren Palahniuk, bu kez, işi okur için bir kaç kat daha güçleştirip sahnelere bölüyor. Fight Club’daki gibi arayıp sonuçta bulacağımız bir anahtar deliği de yok bu kez. Anlatıcının kim, anlatılan kaderin kime ait olduğu sorularına cevap buluncaya dek kafanız patlıyor. Bir film izliyorsunuz, fakat anlatıcı anlattığı kişi olmaya yeltenince, en son sahnedeki rolün kime gittiğini kestiremiyorsunuz. Rol dağılımını yeniden yapma ihtimaliniz yok. Hele de o kadar ansiklopedik ve magazinel bilgi arasında.

Bir okur olarak işinizi daha da güçleştiren şey roman yazarının, bu kaosu Hazie’nin ağzından, dinamik bir zihinle sürekli destekliyor oluşu. ” Eserim kahverengi gözlü, ayran gönüllü, yapışkan bir adam tarafından bozulamaz. Tüm ömrü hayatımı ufak, geri zekalı oğlanların üzerine işeyecekleri ve kirli elleriyle yerle bir edecekleri bir abide inşa etmek için harcamadım.” Hazie’nin Kathie’yi kendisine bir beden olarak mı seçtiği, yoksa Kathie’nin bir beyinsiz mi olduğu sorularıyla okuduğunuz Anlat Bakalım, Palahniuk’in alışık olduğumuz parlak imajlarına pek rastlayamadığımız nispeten ağırkanlı bir roman.

Anlat Bakalım üslubu sebebiyle göndermelerle dolu bir öykü. Okurdan entelektüel ve sinematografik bir hafıza bekliyor. Eğer bu konuda yeterli bir kaydınız yoksa maalesef Palahniuk sizi sık sık reklamlara götürüyor. Konusuna ve yazarına göre ele alacak olursak, nispeten sansürlü bir Hollywood kolajı var önümüzde. Bu kolajın joker oyuncusu Hazie, asıl oyuncu Kathie’yi dublörüne dönüştürmek istedikçe öykü, sahnenin arkasına gömülüyor. Aslında tüm hikayenin çıkış, devam ve bitiş sebebi bu rötuşlu kimlik bunalımı. “Bayan Kathie takma kirpiklerini çıkarırken, arkasında duran bana bakıyor ve “Başka hiç kimsenin başsağlığı dilemediğinden emin misin?” diyor. İkimizin aynadaki yansıması,tüm nüfusu sadece ikimizden ibaretmiş gibi çoğalıp kalabalık bir güruh oluşturuyor.”

Sıkı bir Chuck Palahniuk okurunu sıkabilecek bir sağlamlıkla karşılıyor bizi Anlat Bakalım. Romancımızın psikotik düzeyde süreçlere bağlılığı, sekans sekans ilerleyen romanda filmin kopmasına neden olabilir. Edebiyat eleştirmeni ya da bir teorisyen değilseniz, tabii bir de Palahniuk’le her koşulda rahatlıkla buluşabileceğinize inanıyorsanız işler değişir.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Anlat Bakalım  – Chuck Palahniuk
Ayrıntı Yayınları