Elif Konar Özkan

Sayfa sayısı kime göre ve neden bağlayıcı bir faktör olmak zorundadır çocuk kitaplarında? Bu üzerinde düşünülüp araştırılması gereken konulardan biri olmalı. Türkiye’de çocuk kitapları ve çocuk edebiyatı ile ilgili biriyseniz az çok bilirsiniz ki piyasada mesela okul öncesi için 16, 24, 32 hadi biraz daha zorlasanız 48 sayfalık kitaplar tercih edilir. İlköğretimle birlikte sayfa sayıları artmaya başlar ve hatta hani neredeyse ikinci-üçüncü sınıf olmanız gerek ki 64 sayfalık kitaplar okuyabileceğinize inanılsın. Aynı durum tersi bir mantıkta da geçerli maalesef eğer kitabın sayfa sayısı azsa bu sefer de illa ki okul öncesine uygunmuş muamelesi görür. Yurt dışında bu her zaman için böyle değil sanırım. Yoksa 1955 basımlı Harold and the Purple Crayon pek çok dile çevrilip halen güncelliğini koruyan bir kitap hâline gelemezdi.

Harold ve Mor Tebeşir
Yazar: Crockett Johnson
Çeviren: Mahir Ünsal Eriş
Can Yayınları

Crockette Johnson’ın yazıp resimlediği Harold ile tanışmamız için 2014 yılını beklememiz gerekti. Zira nihayet Türkçeye çevrildi. Çizgi filmi ve tiyatro oyunları, dans gösterisi, doğum günü pastaları, hikâye anlatma oyunları vb. yapılacak kadar popüler olan Harold ile bu kadar geç tanışmamızda sayfa sayısının etkisi var mıdır diye içimden geçirmedim desem yalan olur. İçeriği fark edene kadar, “Bu, bizim piyasamıza göre az yazılı ama sayfa sayısı çok ve kalın bir kitap. Hangi yaş grubuna satacağız ki?” diye düşünülmüş olabilir. Öyleyse şaşırmam. Çünkü aşamadığımız ön yargılarımız ve ilginç kriterlerimiz var. Çocuk kitabı dediğin okul öncesine hitap edecekse nedense mutlaka canlı renkli, bol resimli, az yazılı olmalıdır. Daha büyük yaş grubu için ise daha az resimli, sayfa sayısı daha çok olmalıdır. Bu algılar öyle yerleşmiş ki karton kapaklı, resimli, masal kitaplarını yaş biraz büyüdü mü okutamıyoruz. “Bu bebek kitabı ki!” yaklaşımıyla karşılaşıyoruz. Eğer kitap tek renk ve sade tasarlanmış hele de biraz kalınca ise bu sefer de küçük yaş grubu için satamıyoruz ya da tavsiye edemiyoruz. Direkt “Ama çocuk sıkılır (veya) anlamaz.” yargısına tosluyoruz.

Ruhun şad olsun Crockett Johnson (David Johnson Leisk). Yirminci yüz yılda tasarlayıp çocuklarla buluşturduğun Harold için sana yirmi birinci yüz yıla ulaştığımızda ancak teşekkür edebiliyoruz. Yine de şükretmeliyiz ya hiç tanışamasaydık. Harold gibi sihirli bir tebeşirim olsa çocuk edebiyatı ve kitaplarıyla ilgili bazı ön yargıları değiştirmek isterdim. Çocuğa göreliğin esas olduğunu, fiziksel ve içerik özelliklerinin tümüyle yok sayılmaması gerektiğini anlamaya başlayan yetişkinlerin bunlarla birlikte edebiyatın sanattan yoksun olamayacağını da fark etmelerini dilerdim.

Kitabı, çocuk gelişimi bölümünde, çocuk edebiyatı ve medya dersinde incelediğimizde Harold’ın tam bir okul öncesi çocuğu olduğuna ikna olduk. Çocuğun büyürken edineceği pek çok kavramı, yalın, masalsı bir öykü içinde okuyor, görüyor ve şaşırıyoruz. Zıt kavramlar, değerler eğitimi, yaratıcılık, hayal gücü, estetik-sanat, resim-perspektif, uzay-zaman mekân algısı, gerçeklik, vb. pek çok kavram sadece bir uyku öncesi zamana sığdırılmış. Peki, kitabı bu kadar cazip kılan ne? Merak ve mizah duygusuna hitap etmesi neden olmasın?

Maurice Sendak haklı olmalı: “Harold, bir başyapıt.” Öyle ki yetişkinler bile çizgi filmini seyrettiğinde ya da kitabı okuduğunda bir çocuk gibi merakı kamçılanıyor ve gülüyor, eğleniyor.