Meryem Uçar

Kitap okumayı seven bir toplum olduğumuz pek söylenemez. Bunu istatistikler de doğruluyor. Bir araştırma yazısında ülkemizdeki orta öğretim çağındaki bir çocuğun televizyonun ve bilgisayarın başında geçirdiği sürenin okulda geçirdiği süreden yarı yarıya daha fazla olduğu yazıyordu. Böyle olmasının büyük oranda sebebi bizleriz? Yoğun hayatımızda kendimize daha fazla zaman ayırmak için onları ekranların başına yolladık. Ekranın hareketliliğine ve hızına alışan çocuklara kitaplar fazla yavaş/yavan geldi, kimi kitaplar ekran olmaya öykündü/özendi.

Dijital ekranlardan kitaba çekmeye çalıştığımız çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmak için gerek resmi makamlar tarafından gerekse aileler tarafından çalışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Doğru bir niyet olsa da yanlış bir isimlendirme. Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak ne çocuğa ne de bizlere bir yarar sağlar. Önemli olan çocuğa okuma zevki kazandırmaktır. Her gün bir saat kitap okuma alışkanlığı kazanan bir çocuk bu işi zevkle mi yapar sizce? Diş fırçalama alışkanlığını kazanan çocuklar dişlerini zevkle mi fırçalıyor dersiniz? Okuma alışkanlığı kazandırmak için yapılanlardan en zararlısı ise öğretmenlerin öğrenciler için kitap seçmesi sonra da okuyup okumadıklarını denetlemek için sınav yapması. Sınav olacağı düşüncesiyle okunan kitaptan ne kadar zevk alınabilir. Hele de okuma zevkinden uzak öğretmenlerin seçtiği kitap gerek kurgusal metni gerekse görselliği açısından çocuğun hoşuna gitmemişse…

Yeğenim okulda sınav oldukları kitaptaki hikâyeyi anlatmak istedi. Hikâyeyi kelimesi kelimesine, okuyormuş gibi anlatmaya başladı. Hikâyeden ne anladıysa onu anlatmasını istedim. Başaramadı. Sınavdan da yüksek bir not almıştı. İçinde mesajların açık bir şekilde verildiği -dişlerini fırçala, odanı topla, büyüklerinin sözünü dinle- kitapları okuyan çocuklar okul dışında kitap okurlar mı sizce? Kitapları çocuklar seçseydi ve öğretmenler de çocuğun hayal gücünü geliştirecek sorular sorsaydı daha iyi olmaz mıydı?

Ülkenin gizli sırlarının küçük bir çip içine yerleştirildiği ve çipin içine konulduğu bademi bulmak için yaşanan bir macerayı düşünün ya da üzerinde çalışılan bir biyolojik silah tamamlandığında virüsün bademlere enjekte edildiği ve virüsün yayılmasını önlemek için yaşanan bir macerayı düşünün. Bu iki kurgu da bahsedeceğim kitabın kurgusu değil. Kitabın adı ne çağrıştırabilir onu düşünerek yazdım. Çünkü kitabın içeriği gibi adı da önemlidir. İkisi de çocuğun hayal gücüne hitap etmelidir. Öğretmenler okudukları kitapları denetlemek için soru sormak yerine çocuklara mesela “Kitabın kapağına bakarak yeni bir hikâye kurgulayın.” dese ya da “Kitabın adı sizde ne çağrıştırıyor, içindeki hikâyeyi tahmin edin.” diye sorsa daha iyi olmaz mıydı?

Gelelim Badem Operasyonu’na… Kitabı bitirdiğimde kitabı çocukken okusam ne hissederdim diye düşündüm. Öncelikle kitabın içindeki macerayı yaşamayı çok isterdim. Operasyona konu olan alet henüz üretilmedi. (Belki üretildi de benim haberim yok.) Büyüyüp de böyle bir aleti nasıl icat ederim diye düşünebilirdim.


Badem Operasyonu
Melek Çe
Uğurböceği Yayınları

Çocukken bu tür kitaplar okuma şansım olmadı ne yazık ki. Şimdi çocuklar şanslı. Bu şansı kullanabilmeleri için de öğretmenlerin çocuklara hayal güçlerini ve okuma zevklerini geliştirecek kitaplar önermeleri, ailelerin çocuklarını kitap seçiminde özgür bırakmaları gerekiyor. Çok şey mi istiyorum? 

Arka Kapak dergisi 6. sayı