Cemin İstanbullu

Biz bu yazıda, Alfa Yayınları’ndan ikinci baskısı yapılmış olup üç ana bölümden oluşan, ekleriyle birlikte toplamı 280 sayfa tutan Politik Romantizm ve Modernite Eleştirileri kitabına odaklanacağız. “Politik Romantizm” kavramı üzerine Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan bu kitapta romantizmin edebî, felsefî, siyasî yüzleri milliyetçi, muhafazakâr, anarşist, faşist ve devrimci yorumlar eşliğinde ele alınıyor. Oldukça cesur, iddialı ve kışkırtıcı bir üslubu olan çalışmanın neler söylendiğine dikkatlice bakmaya ve çeşitli tespitler yapmaya çalışalım.

Politik Romantizm’in, okuru, kendisi gibi renkli bir kapakla karşıladığını söyleyerek başlayabiliriz. Fransız Devrimi’nin sembol görüntüsü, Eugene Delacroix’nın efsanevî tablosu “Hürriyet” adlı kadın ve Bastille hapishanesinin yıkılışının bir tasviri politik olan romantizmi ifade etmek için kullanılmış. Elbette romantizm en çok devrimle birlikte anılmıştır. Gezi Parkı’nı romantikleştiren devrimci coşkuyu ve devrimci eylemlerdeki romantizmi hepimiz gördük. O kadar ki, Aksakal’ın kitap kapağının 2013’teki tekrarını da gördük: Elinde Türk bayrağıyla barikatların üzerinde ilerleyen, mavi elbisesiyle genç bir kadın ve peşinden gelen erkek halk… Türkiye’de politik romantizmin görselliğe kavuşmasıydı bu!

Aksakal, diğer her araştırmacı gibi romantizmi tanımlamanın güçlüğüyle başbaşa olduğumuzu belirterek söze başlıyor; hayli karmaşık, girift, çelişik, biraz da muhayyel bir kavramı ele almanın güçlüklerini dile getiriyor. Aydınlanma düşüncesinin öteki benliği olan –büyük harfli yazılacak kadar bir dünya görüşü oluşturan- Romantizm, kutsanan aklın karşısına coşkuyu, sağduyunun karşısına imgeyi koymuş; sadece melankolik duyguları değil, fethedici bir dinamizmi de ortaya çıkarabilecek patlayıcı bir enerjiyi de beslemiştir. Romantizm “bunu kozmopolit, milliyetçi, ütopyacı, devrimci, karşı-devrimci, saldırgan veya savunmacı suretlere bürünerek ortaya koymuştur.” (s.17) Estetik kaygılardan felsefi sorgulamalara ve oradan politik duyarlılığa yönelen bu düşünce tarzı, yaratıcı dehanın fantastik tekliflerine, dolayısıyla kolayca yönelebileceği çılgınlıklara da açıktır. Zaten, kitabın ikinci yarısı diyebileceğimiz 20. yüzyıl romantik ideolojileri ve düşünce akımları, Aksakal’ın kullandığı tabirle “Kara Romantizm” bunun açık ispatıdır. (s.93 ve devamı)

Goethe, Walter Scott, Hugo gibi edebî şahsiyetlerden beri şiirsellikten beslenen; Carlyle’dan Namık Kemal’e tarihin geçmiş ya da gelecek bir kısmında bir “altınçağ” arayan Romantizm, Rousseau ve Herder’den beri yerel kültürleri evrensel kültürden daha gerçek ve daha değerli görür. Bu yüzden basit insanları, folkloru, mitolojiyi, halk edebiyatını, peri masallarını, dillerin kökenlerini merak edip onları yüceltmeyi görev edinen bir Karşı-Aydınlanma olarak da görülebilir. Hiçbir zaman bir başına kavramsal çerçeve olarak ele alınmayan ancak her yere sızan bu akım, gerçekten çok çeşitli suretlere bürünerek “eleştirel aklın eleştirisi”ni yapmış, “dünyanın büyüsü”nün bozulmasına karşı çıkmıştır. Bu anlamda Aksakal’ın elinde şekillenen Romantizm, diyebiliriz ki, bir bakıma Hermes’in gizemli ilmi olan “simyacılık”tır. Kültürel, toplumsal ve politik bir simyacılık! Modernitenin yerinden yurdundan ettiği milyonlara umut vadeden bir “direnme estetiği”dir Romantizm. Emperyalizm çağındaki büyücü çıraklarının taşkınlıklarıyla kolayca kontrolden çıkabilen; kahramanlar, kurtarıcılar, ulu önderler üreten ve yine bugünlerde sıkça duyduğumuz kavramlardan “akıl tutulması”na, sonraysa “aklın yıkımı”na yol açan ve “kitlelerin algıları üzerinde operasyon” yapabilen tehlikeli bir güçtür. Yazarın üçüncü bölümde (s.165-233) ustalıkla ortaya koyduğu tarihsel gelişim seyri zaten konuyu İngiltere, Fransa ve Almanya’daki referanslarıyla apaçık resmetmekte. Biz de bu hassas noktaya dikkat çekmiş olalım.

Hasan Aksakal’ın konunun başka yerlere bakmamızı sağlayan çekici bir anlatım becerisi de var. Ortaya koyduğu geniş tartışmadan anlıyoruz ki, ilgili literatürde “Romantik Çağ” olarak adlandırılan özel bir oluşum ve gelişim dünyası bulunuyor. 1789-1848 arasında Batı Avrupa’da ortaya çıkan romantik sanatçı ve düşünce adamlarının ilk akla gelenlerini saymak bile Romantizm’in patlayıcı gücünü ve dehayı kışkırtan cazibesini gösteriyor. Beethoven, Schubert, Goethe, Lord Byron, Dickens, Marx, Verdi, Wagner, Mozart, Goya, Delacroix, Puşkin, Balzac, Scott, Hugo, Chopin, Carlyle, Schiller, Mickiewicz, Haydn ve daha kimler kimler… Aksakal’a göre böylesi bir sanatsal-kültürel-siyasal zenginliğin ortaya çıkışı zaten başlı başına “örtülü bir devrimdir.” Bu zenginlikteki başlıca sebepse Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin kıta genelinde ortaya çıkardığı olağanüstü şok ve dehşet hâlidir. (s.22-32) Geleneksel üretim ve yönetim biçimleri yıkılırken korku, heyecan, endişe, coşku, kaygı, ütopya, distopya, devrimci güçler, muhafazakâr güçler, burjuva güçler, milliyetçiler, liberaller, proletarya ortaya saçılmıştır bir kere.

Hasan Aksakal’a göre tüm Romantizmlerin müşterek yönü, gençliğin tutkulu duygularını hedef almasıdır. Değişim isteyen gençlerin devrimci amaçlar etrafında örgütledikleri Genç İtalya, Genç İrlanda, Genç Osmanlı cemiyetleri romantizmin çocuklarıdır. Onların takipçileri, güle oynaya gittikleri Büyük Savaş’tan dönerken, yazarın “karanlık yüzyıl” olarak tanımladığı antisemitizmli, faşizmli, komünizmli, Nazizmli, soykırımlı, Hiroşimalı, Çernobilli 20. yüzyıl başlamış olacaktır. Bu kâbus dolu yüzyılda da parıltılar yok değildir elbet; ancak çağın baskın özelliği totaliter bir dünyayı var etmesidir. Romantizm, Aksakal’a göre bu konuda hiç de masum bir araç değildir. Bütün 19. (ve elbette uzantısı olan 20. yüzyıl) bu anlamda “modernleşme”, “kapitalizm”, “ilerleme” gibi kavramlarla olduğu kadar, dünyanın akışına yüklenen anlam tersyüz edilmek suretiyle “Romantizm” eşliğinde de okunabilmektedir. Ortaya çıkan değerlendirme ise (s.237-243) her anlamda düşünmeye değer.

Yazarın mükemmel bir Türkçe ve sorgulayıcı üslubuyla yarattığı kafa karışıklığı, özellikle Romantizme dair çerçeve oluşturduğu ilk 90 sayfalık anlatımı, modernite üzerine okumayı sevenleri mest edecektir. Romantizme dair başka çalışmaları okuma hevesi uyandıran Politik Romantizm ve Modernite Eleştirileri, tıpkı kardeşi Türk Politik Kültüründe Romantizm gibi, Türk akademisinden çıkan, okunmaya değer, yüksek standartlarda bir eser. Bu bakımdan her sosyal bilim meraklısına, her entelektüele çok şeyler vermeye aday.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 9.sayısında yayınlanmıştır.