Orçun Üçer

Kitapseverlerin, sevdikleri nesne üzerine olan kitapları da ilgiyle okuyacaklarını düşünmüşümdür hep. Örneğin, Alberto Manguel’in eserleri… Dilimize (Sevin Okyay tarafından) şimdilik en son çevrilen kitabı Okumalar Okuması‘na, “Hemen hemen diğer bütün kitaplarımın olduğu gibi, bu kitabın konusu da okumak…” diye girer Manguel. Bu yazının amacı olan romanın konusu da farklı değil: Enis Batur’un yeni romanı Kitap Evi’nden* söz edeceğim…

Orta yaşlarda, sorunlu bir evliliği olan anlatıcının mesleği, yazarlık ve yayıncılık. Saraybosna ziyareti dönüşünde, avukat Rıza Bey diye birinin kendisini görmek istediği haberini alır yardımcısından. Nitekim görüşürler de… Normal şartlarda tuhaf karşılanacak; fakat mevzubahis Enis Batur’un romanı olduğu için benim hiç yadırgamadığım bir haber verir Rıza Bey: Kimliğini öğrenemediği(miz) “Beyefendi” namındaki biri, yazara, kitap evini miras bırakmıştır. Yazarın da tanımadığı bu Beyefendi’nin kitap evi, satış dükkânı olmayıp; Dragos sırtlarındaki evinin yanında, özel bir tasarımla inşa edilmiş -sırçadan- seçkin bir şahıs kütüphanesidir: Yüz bini aşkın kitaptan otuz dört bine düşürülmüş bir seçkinliktir bu… (Bu özen, anlatıcının –Enis Batur’un- kriterini çağrıştırdı bana: “…kitaplarını insanları oyalamak, kandırmak, sıkıntılardan uzaklaştırmak için yazan hiçbir yazarı kütüphaneme sokmadım.” [s.48])

İlkin tereddütle karşılaşa da bu tuhafın tuhafı durumu, giderek merakına mağlup olacak ve Dragos’un yolunu tutacaktır. İşte roman, bu mekânın; yazarın, mekânla ve doğal olarak kitaplarla ilişkisinin romanıdır. Deneme-roman diye tanımlıyorum Kitap Evi’ni. Şundan: Anlatıcı-karakterin kitaplara dair düşüncelerini, bu denemeler sayesinde öğreniyoruz. Deneme denilen o haşarı türün romana galebe çalma pahasına; -bu bir paha ise elbette…

Anlatıcının kimliği
Selim İleri, “Kitap Evi alışılagelmişin dışında bir roman. Özyaşamdan esinli mi, pek karar veremiyorsunuz. Anlatıcı doğrudan doğruya Enis Batur mu, yoksa roman kişisine dönüştürülmüş bir Enis Batur mu, bellisiz.” diye yazmıştı. Haklı bir soruydu bu. Benim kanaatim, anlatıcının ‘doğrudan doğruya’ Enis Batur olduğudur. Öyle ki, bu kitap isimsiz bir hâlde yayımlansaydı, okurları, yazarın (hem yazanın hem de anlatıcı olanın) Enis Batur olduğunu dakikasında anlayacaklardı: İyi tanıyanlar üslûbundan (ki, bu bir yazarın kimliğidir ve söylemek gereksiz, elbette başarıdır), daha az tanıyanlarsa, anlatıcının yazdığını söylediği kitapların isimlerinden: Kütüphane: Başka Bir Labirent Öyküsü, Ayna, Bekçi gibi…

Türler arası bir kitap
Kitap hakkında yazanlar (Asuman Kafaoğlu Büke, Selim İleri, Eray Ak, Ömer Erdem, Metin Celâl, Azra İnci…), tür konusuna da değindiler haklı olarak: Kitap, bâriz olarak türler-arası olduğunu söylüyor çünkü. Bana göre, deneme-roman bu. Dikkat, ‘roman denemesi’ demiyorum; -Enis Batur gibi bir yazarın roman denemesi yazmasına gerek olmadığını düşünürüm. Alıştığımız anlamda romanlar çıkarmıyorsa, öyle yapmamayı tercih ettiği içindir.

Kitap Evi’ni romandan ayıran, en az yarısının, deneme olmasıdır. Romana yaklaştıran da diğer yarısı oluyor hâliyle… Başkası yazsa belki sıkılırdım bu durumdan; fakat denemelerini severek okuduğum yazarın kaleminden çıkması, severek okumamı sağladı.

Tespitleriyle düşündürecek, (“Evet, kitap kalıcı bir virüstü.” [s.18]; Harf İnkılâbı’nın buruk sonucu: s.100), belki de kızdıracak (“Kitap… eril dünyanın nesnesidir.” [s.60]) bu güzel deneme-roman, kitaplara tutkun olan (‘çemberin içine bir kez düşen’ [s.40]; yani, hurufî bir hayat süren[s.46]) hiçbir okuru pişman etmeyecektir.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.