Turgut Uyar sadece ‘ikinci yeni’nin veyahut sadece ‘cumhuriyet şiiri’nin değil daha geniş bir açıdan bakınca modern Türkçe şiirin önemli şairlerinden biri. Kurucu bir poetikası, güçlü imgeleri, tarihten, coğrafyadan, ağır yaşanmışlıklardan ve şahitliklerden süzülen bir şiiri var. Bir çok da poetik çocuğu…

Daha önce Sol İlahiyat derlemesiyle bir boşluğu dolduran Derviş Aydın Akkoç şimdi de şairin dört çocuğuyla, Semiramis Uyar’la, Şeyda Uyar Dikmen’le, Tunga Uyar’la ve Turgut Uyar’la yaptığı söyleşileri kitaplaştırdı. Ortaya biyografik, belgesel, hisli bir kitap çıktı. Biz de bu kitabın doğum sürecini Derviş Aydın Akkoç ile konuştuk.

 Söyleşi: Emre Bayın

Öncelikle nasıl karar verdiğinizden başlayalım: Kafanızda nasıl ve ne zaman oluştu böyle bir kitap yapma fikri?
Sevgili Emre, öncelikle şunu söyleyeyim: Bu kitabın ortaya çıkmasında tesadüflerin önemli bir yeri var. Anlatayım kısaca. Hoş bir vesileyle Turgut Uyar’ın kızı Şeyda (Dikmen) Uyar’la tanıştım. Pek çok kişi gibi ben de Turgut Uyar okuruyum, şairi merak da ediyorum. Şeyda Hanım’la kızı Ceren’in İstanbul’daki evinde buluştuk. Üniversiteden arkadaşım Pınar Dikmen aracı oldu buluşmaya, zaten Pınar’ın da yengesi Şeyda Hanım. Oturduk ve uzun uzun Turgut Uyar hakkında konuştuk. Şeyda Hanım’ın anlattıkları beni çok etkilemişti. O ilk görüşmemizde, pat diye “gelin bir söyleşi yapalım, bu anlattıklarınızı ve daha da anlatacaklarınızı kayda alalım,” diye teklifte bulundum, “neden olmasın ki?” dedi. Çok sevinmiştim.

Sonra biraz düşününce sadece Şeyda Hanım’la söyleşi yapmak çok adil görünmedi bana, zira yaşayan üç kardeşi daha var, onların da anlatacakları olmalıydı. Bunu Şeyda Hanım’a açtım, “diğer kardeşlerinizi de işin içine katıp ortaya bir kitap çıkaralım, ne dersiniz?” diye sordum. Bu teklifimi de kabul etti. Ne derler, körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz! Bu fikir olgunlaştıktan sonra da, bir heyecanlı üretim-emek süreci başladı.

Turgut Uyar’ın diğer çocukları nasıl baktı bu fikrinize, onları ikna etmek zor oldu mu?
Hiçbir zorlukla karşılaşmadım bu çalışmayı yaparken. Hatta “ikna” süreci dahi olmadı. “Turgut Uyar’ın siz çocuklardaki imgesini kurcalayan bir kitap yapmak istiyorum,” dedim, hepsi de kabul etti. Ellerinden gelini de yaptılar. Şeyda Hanım’da olduğu gibi Semiramis Hanım, Tunga Uyar, Hayri Turgut Uyar tarafından da müthiş bir teveccühle karşılaştım. Dört çocuk da kapılarını sonuna kadar açtılar bana, niyetimi sorgulamadılar, iyi bir şeyler yapmak istediğimi, bunu da birlikte üreterek ortaya çıkaracağımızı biliyorlardı. Uyar kardeşleri tanımış olmaktan çok memnunum.

Tunga Uyar’ın, Edip Cansever’in ölümünü anlattığı bölüm çok şaşırttı beni. Anlatılanlar içinde sizi en çok etkileyen olay/anı ne oldu?
Turgut Uyar’ın ikinci kızı Serap’ın Posof’taki ölümü etkiledi beni daha çok. Turgut Uyar’ın henüz birkaç aylık kız çocuğunu karlı bir kış gününde gömmesi, kurtlar toprağı eşeleyip de ölüyü çıkarmasın diye mezarın başında ateş yakması, sabaha kadar beklemesi… Gözümün önüne gelince ürperiyorum bu sahneden.

Gezi sürecinde sık sık “Turgut Uyar’ın Askerleriyiz”, “Turgut Uyar’ın Dizeleriyiz” gibi sloganlarla karşılaştık. Antimilitarist bir muhteva barındıran bu sloganların sesine çok yakıştı Uyar’ın ismi. Sloganların etkisi var sanırım kitabın isminde de, ne zaman karar verdiniz bu ismi koymaya?
Kitabın ismini ben koymadım. Kadıköylü dostlarımdan Behçet Çelik koydu. Mutat buluşmalarımızdan birinde, oradan buradan konuşurken, laf kitaba geldi, birden “kitabın ismi Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız olsun,” dedi. Derhal kabul ettim. Tam olarak karşılıyor içeriği. Elbette arka planda Gezi’nin de etkisi var.

Hayri Turgut Uyar, söyleşisinde Tomris Uyar ve Turgut Uyar’ın mektupları olduğundan fakat kendisinin, ailesine olan sözü sebebiyle bu mektupları yaktığından bahsediyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, yazarların böyle mektupları gün yüzüne çıkmalı mı? Mesela, yırtılmayan mektuplardan da söz ediliyor; Uyar’ın, Cahit Irgat, İlhan Berk gibi isimlerle yazıştığı… Bir gün onları yayımlatma fikriyle size gelirlerse ne cevap verirsiniz?
Turgut Uyar ve Tomris Uyar’ın mektuplarının yakıldığını duyduğumda üzülmüştüm ama yapacak bir şey yok. Turgut Uyar’ın diğer yazarlarla mektuplaşmalarının gün yüzüne çıkması elbette önemli. Edebiyatın yanı sıra, tarihsel açıdan da önemli. Böyle bir teklif gelse, severek ve bin hevesle kabul ederim. Her şeyden önce bir okur olarak büyük bir zevkle okuyorum mektupları. Mektuplarda anlatılanlar edebiyatçıların üretim süreçlerine de ışık tutuyor, sözgelimi Tanpınar’ın, Cahit Sıtkı’nın, Orhan Veli’nin yayınlanmış mektupları, çok kıymetli metinler bunlar.

Biz sadece okuduk, ama siz doğrudan bir anlatımın da tanığı oldunuz. Gündelik hayatta nasıl bir insan, aile içinde nasıl bir baba Turgut Uyar görüntüsü oluştu kafanızda?
Gündelik hayatında olsun, çocuklarıyla ilişkisinde olsun hakkaniyetli bir insan olduğunu düşünüyorum Turgut Uyar’ın. Onca sıkıntıya rağmen çocuklarına yetişmeye çalışmış, ilgisinden ve daha da önemlisi sevgisinden mahrum etmemiş, daha ne olsun.

Peki, doğrudan Turgut Uyar’a bir soru sorma şansınız olsaydı, neyi ilk ağızdan dinleyip öğrenmek isterdiniz?
Orhan Koçak, kitaba yazdığı Sunuş yazısının sonunu tek kelimelik bir cümleyle bitiriyor: “Sevinebiliyor, ürkerek, çekinerek ve çoktan vazgeçmiş gibi yaparak da olsa, zevk alabiliyordu. Keşke.” Orhan abi Sunuş’u yolladığında –söylediği diğer şeyler bir tarafa ama- işte bu “keşke” lafı içime oturmuştu. Durup dururken de aklıma gelir, canımı yakar. Anlatmasa da, hatta sussa da Turgut Uyar’a “üstat derdin nedir?” diye sormak isterdim. “Keşke”deki o insani muammayı, sessizlik şeklinde de olsa kendinden duymak.

Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız – (Haz.) Derviş Aydın Akkoç
İletişim Yayınları

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.