Metin Savaş

Gündelik yaşantımızda sosyal medyanın işlevi nedir? Sosyal medya er meydanı mı, özgürlük mü yoksa tutsaklık mı? Dillerimize pelesenk olmuş bir şekilde modern hayatın bizi kendimize yabancılaştırdığını söyleyip duruyoruz. Ama âdeta riyakârcasına hiçbirimiz modern yaşam tarzımızdan ödün vermiyoruz.

Yanlış yaşayan daima başkaları. Biz mi? Biz tabii ki masumuz. Çünkü başkaları o yanlışı içselleştirmişken biz kınamaktayız. Dominic Pettman Sonsuz Dikkat Dağınıklığı adlı çalışmasında, “Suçlanabilecek tek bir kişi ya da tek bir grup yoktur.” diyor. Sosyal medya çılgınlığına (veya bağımlılığına) komplo teorileri penceresinden bakmayı anlamsız bulan Pettman, üretim araçlarının kontrolünü ellerinde bulunduran birtakım mihrakların varlığını inkâr etmiyor fakat (şayet ortada bir yanlışlık varsa) bu yanlışlığın “suça hepimizin iştirak etmiş olmasında” aranması gerektiğini vurguluyor.


Sonsuz Dikkat Dağınıklığı
Gündelik Yaşamda Sosyal Medyaya Odaklanmak
Dominic Pettman
Çevirmen: Yunus Çetiner
Sel Yayıncılık

Masumiyet diye bir şey yoktur. Çünkü Pettman’a göre, sosyal medya dünyasında hepimiz manipülatörüz. Modern hayatın bizi kendimize yabancılaştırdığını biteviye tekrar ederken postmodern hayatın absürtlüğünü örtbas etmekten başka ne yapıyoruz acaba? Kültür ve medya teorisyeni Dominic Pettman’ın Sonsuz Dikkat Dağınıklığı adlı kitabının alt başlığı ise “Gündelik Yaşamda Sosyal Medyaya Odaklanmak.” TDK Türkçe Sözlük odaklanmayı “belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak” olarak açıklıyor. Neredeyse sosyal medya etkinliğini tarif etmek için verilmiş bir karşılık. Birbirimizden binlerce kilometre uzakta bulunsak birbirimizden iki sokak ötede ikamet ediyor olsak da her dakika buluşup toplanabildiğimiz yer sosyal medya. Ve bu haliyle sosyal medya bütün toplumları yeniden şekillendiriyor. Pettman, halkların, tarihsel açıdan eşi benzeri görülmedik biçimde teknolojiler üzerinden yeniden tanımlanmasından söz ediyor. Öyle ki, işbu dönüşüm yüzünden kolektif tanım belki de yok olacak, demeye getiriyor.

Şu hâlde asıl yabancılaşma ve radikal kimliksizlik çağına mı girdik? Yahut şöyle soralım: Sosyal medya evreni sanal mı yoksa devasa bir boşluk mu? Çarpıcı bir örnek verelim: Daha düne kadar ABD ile müttefikleri Suriye’yi bombalıyor diye çığlık atarak vicdani duyarlılıklarını apaçık sergileyen sosyal medya katılımcıları bir anda Suriye’ye yönelik vicdanlarını askıya alarak Türkiye’deki erken seçime odaklandılar. Demek ki erken seçim sürecinde Suriye dramı bir hiç hükmüne indirgeniyor yahut önem derecesi bir anda düşüyor. Pettman işbu çelişkili tavrı dolaylı yoldan izah ediyor: “Sanat eseri karşısında dikkatini toplayıp yoğunlaşan kişi sanat eserinin içine girer. Dikkati dağılmış kitlelerse sanat eserini kendi içine dâhil eder. Oluşturdukları dalgalarla onu sarıp sarmalar, kabaran akışlarıyla onu kuşatırlar.”

Dikkat dağınıklığının bedeli budur. Dikkatini toplayabilenler fert olabilenlerdir. Dikkatleri dağılmışlar ise kitle. Fert, Suriye dramı karşısında daimi ıstırap içindeyken, kitle oyunun içine girer veyahut oyun artık kitlenin içine sızmıştır. Suriye muvakkaten önemlidir. Gündemi insani irade belirlemez. Gündemi belirleyen ve değiştiren sosyal medyadır. Yukarıdaki paragrafta “katılımcı” ifadesini tercih ettik. Çünkü bizler sosyal medya karşısında “kullanıcı” değiliz. Biz sosyal medyayı değil, sosyal medya bizi kullanıyor. Elbette ki sosyal medyanın pek çok faydası (avantajı) var. Bize ödettiği bedeli ise yeterince idrak edemiyoruz çünkü sosyal medyanın içinde yaşıyoruz. Sanat eseri karşısında dikkati dağılmış kitlenin konumu budur. Onun dışına çıkıp bakabilirsek göreceğimiz şey muhtemelen irkilme ve dehşete kapılma olacak.

Pettman diyor ki: “Saatin kaç olduğunu artık akıllı telefonlarımızdan ya da Apple’ın son çıkan saatinden öğrendiğimiz için, saatlerimizi birlikte ayarlayıp plan yapmak çok daha zorlaşmıştır.” Bu ne demek? Birlikteliğin iflası mı? İnsicamlı toplum olmaktan çıkıp darmadağınık bir kitleleşme mi? Saatleri Ayarlama Enstitüsü bile sosyal medyanın absürtlüğü karşısında çok daha hamiyetli görünmüyor mu? Mütemadiyen savurup dağıtan sosyal medyanın evreninde kâh oradasınız kâh burada. Son söz yine Dominic Pettman’ın olsun: “Gezegenin başı dertte ve pek çoğumuz kafamızı sosyal medyaya gömmeyi tercih etmiş durumdayız.” 

Arka Kapak dergisi 32. sayı