Abdullah Rıdvan Can

Nolan sineması, en azından “Memento” ile bizleri savurmuş olan o senaryosu ve hikâye anlatım üslubuyla birlikte git gide başka şeyleri denemeye devam ediyor. Son olarak “Interstellar” filmiyle izleyicileri ve eleştirmenleri ikiye bölen Nolan, alışıldığın dışarısına çıkmak isteyerek daha çok kavramsal düzeydeki anlatıdan ziyade veya yoğun bir romatizm içerisine yerleşen duygusal yaklaşımların söz konusu olmadığı bir film hikâyesiyle karşılıyor bizleri. Filmin genel olarak konusuna değinecek olursak; 2. Dünya Savaşı’nın seyrini etkileyen en önemli olaylardan Dunkirk Tahliyesi, Fransa’nın İngiltere’ye çok yakın Dunkirk bölgesinde İngiltere, Fransa, Kanada ve Belçika’ya ait müttefik ordulardan oluşan 400 bin askerin Alman ordusu tarafından kuşatılmasını ve Winston Churchill’in emriyle yüzebilen her şeyin Dunkirk’e giderek İngiliz askerlerini tahliye etmesini içeriyordu. Daha kapsamlı yargılara varabilmek için buradan okumanız değil gidip izlemeniz gerekecektir.

“Kavramsal düzeydeki anlatıların olmadığı” meselesine biraz daha değinecek olursak; filmin haberleri çıkmaya başladığı ilk anlardan itibaren hem hayranlarında hem de sinema camiasınca epik bir öykü olduğu bilinen Dunkirk, sürükleyici ve doğrusal bir anlatıya sahip savaş filmi olacağı öngörüsü mevcuttu. Süregelen zaman içerisinde tüm savaş filmleri bizlere önemli karakterler, anılar, yıkımlar, duygular, kayıplar sunarak inşa olmuş öykülerden meydana gelmekteydi. Ve zaten bizler tarihsel metinlerimizde dahi fiilin arka plana alınarak faillerin cenklerini duymaya çokça alışmıştık. Dunkirk,, bu kavramsal ve kurumsal yapıyı sarsan bir savaş filmi oldu.

Üç farklı hikâye üzerine yüzeysel bir anlatıya sahip filmin, bir atmosfer ve failinin önüne geçen bir fiil filmi olarak tanımlayabiliriz. Hans Zimmer’ın muhteşem dokunuşu ve bir saat ritmindeki müziği, filmi ciddi oranda gerilime hapsederken diyalogların çok az oluşu da ses tasarımı ve arka fonu ön plana çıkarmaktadır. Esasında yine epik anlatı ve tarihsel bir yaşanmışlığı resmetmedeki alışılagelmiş uzun uzun açıklamaları ve geride kalan gözü yaşlı insanları görmek isteyişimizin karşılığını bulamadığımız bu filmde oluşturulan an’a dair ürperme ve korkuyla bekleyiş hissini sunmayı başarıyla sağlamış oluyor. Oradaki insanların, nereye neden ve ne şartlar içerisine gideceğini umursamadan yalnızca ve yalnızca oradan çıkıp gitmek istediklerini çok derinden hissedebiliyoruz. Esasında o, kahraman asker profilinin de altında bir durum gibi gelebilir size. Ancak filmin atmosferi, gerçek bir insan zihni ve reaksiyonunun nasıl olması gerektiğinin ipuçlarını vermeye çalışmış. Oradaki insanlar hayatta kalmak dışında herhangi bir amaçları olmayan bu insanların psikolojisi, sinema seyircisi olarak bizlerin klasik anlatıların ve epik senaryo-diyalog beklentisinin daha da önünde olduğunu düşünmek gerekecektir. Şunu diyerek karşı çıkabilirsiniz; iyi ama zaten bir hikâyenin film olabilmesi alışıldığın dışında ve klasik bir anlatı zinciri ile mümkündür. Elbette bu doğru bir istenç. Ancak politik ve siyasi bir alana dahil etmeden şu kadarını diyebilirim ki; benim her yönüyle faili arka plana atarak fiilin önemini ve toplu bir hayatta kalma psikolojini yansıtmasının başarısını düşünmeme rağmen, yönetmen finalde sizlere ufaktan da olsa klasik değerlerden tamamen kopulamayacağının sinyalini veriyor. Birincisi; her ne kadar fiili ve atmosferi ön plana çıkarmışsa da Tom Hardy ile kahraman istencimizi bir nebze olsun diri tutmaya çalışıyor. İkincisi ise; finaldeki Churchill imgesiyle de ciddi şekilde politik duruşunu sergileyen film olduğunu göstermekten geri dur/a/mıyor. Ciddi bir savaş karşıtı ve anti-militarist yapısının zedelenmesine sebep olan bu Churchill demeci sahnesiyle tarafsız ve evrensel bir film olma şansını bilerek tepmeyi tercih ediyor.

Her ne kadar kendi sinemasını ve anlatı üslubunu terketmiş gibi görünse de tam bir fiil filmi olmaya yakın ancak fail etkisini de kaybetmemeye çalışan bir atmosfer denemesi yapmış olduğunu görebiliriz. Kadim olan her zaman ağır basar. Klasik anlatıyı hem kullanıp hem de kendi metotlarına göre kırarak doğrusal bir metin elde etmeyi başaran Nolan Sineması’nın mihengi, bundan sonraki filmlerinde ya tam manasıyla fiil olacak ya da kadim olana ve kahramanın yolculuğunu sunmaya devam edecektir.

Arka Kapak dergisi 24. sayı