Hayrullah Gürdağ

Yürümenin spor olmamasını, hakiki yaşam için Thoreau’nun büyük yolculuğunu, kültürün ve kütüphanelerin tuzaklarını, sıfıra sıfır elde var sıfırı kazanmak için helak olanları, nelerimize mal olduğunu bilmediğimiz elde edilmiş zenginliğimizi, ebediyet aşısı hareketi, zamana ve zemine eşlik etmeyi, yalnız gezmenin mahremiyetini yürümenin keşif ve ebedi gençlik aşısı oluşunu farklı ve ikna edici bir anlatımla işleyen Yürümenin Felsefesi yazmak ve yürümek arasındaki sıkı bağı gündeme getiriyor.


Yürümenin Felsefesi
Frederic Gros
Çevirmen: Albina Ulutaşlı
Kolektif Kitap

Mümkün mertebe az oturmalı; açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların da katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir.

Friedrich Nietcsche, Ecce Homo

Hangi türde yazı kaleme alınırsa alınsın, çalışma odası olarak kırları, konuşmadan evvel görmeyi, mülkiyetin külfetini, tebdili mekândaki ferahlığı, sefere saklı sıhhati, yavaşlıktaki istikrarı ve derinliği, yerleşiğin ve sabitin dışına çıkabilen delişmenliği, 29 harf aşkınlığını, kâinat kitabını tercüme etmeyi, hayat diye pazarlanan kürkçü dükkânı mayatları, yeninin yenisi daima news’i ve özgünlüğü; Niethzsche, Rimbaud, Rousseau, Thorea gibi felsefeci ve şairlerin aynı zamanda iyi birer yürüyüşçü olmasını, anlatıyor Yürümenin Felsefesi.

İnsanın en lüks ve konforlu arabası ayaklarıdır. Onu trafiğe çıkaracak ruhsatı ise aklının ehliyeti verir. Yürümeyi keşfeden ruh, uçak dahi olsa araç ve aracıları hücre hapsinden ibaret görür. İyi bir yürüyüşçü daha önceden yaya gelerek ruhuna nakşettiği yol ve tabii güzellikleri uçaktan izlemekten sıkılır. Bu yürümenin yaşamaya dâhil olması oturmanın ise yaşam enerjisini sömürmesiyle ilgilidir. Yürümeyen insan gitmeyendir, yol alamayandır, tıpkı damadaki taşlar gibi alı(p)konulmuştur oyun kuran ve yapanın eliyle. Her türlü vasıta içine kargo edilen gündelik birey kalori deposu olmakta, gizli bir örgütün sinsiliği ile sağlığından olmaktadır.

Arabalar aylık taksitlerle veya peşin olarak satın aldığımız ölüm annelerimizdir. Yavaş yavaş öldürüyor bizi evlerimiz de. Dört duvar bir taban ve tavanla ihata edilmiş günü tekdüze birey; iş, aş(k), eş adındaki kendini zincire vurucularıyla yaşamayı kapalı cezaevimize dönüştürmekte, yürümek tutkusundan mahrum olalı veya edileli masa başı işlerle; oturma, yatak, misafir odaları ve otomobil veya her türlü vasıta içleriyle tutuklanmakta, tutuk yaşamakta bu durumun beklenen sonu olarak da damar tıkanıklığı akıl tutulmasına kadar varmaktadır.

Edebiyat adımdır, yürümektir, koşmaktır, uçmaktır yeninin yenisine doğru fakat asla oturmak, hareketsizlik, obeziteye göz etmek, maruz kalmak ve çürümek değildir. Edebiyat harekettir, kelamın ayaklanmasıdır, sözün fitliği ve kelam-ı kibarla iç içe girişik olması halidir. Sözün efor sarf ederek güçlenmesi, dayanıklılık testinden geçmesi ve “metin” olarak forma girmesidir. Oturmak metnin azrailidir. Aynı ırmakta iki kez yıkanamamaya yürümek diyoruz veya oturduğumuz halde gitmiyor muyuz bir yere? Bu gidiş nereye? Ece Ayhan’ın tek kelimelik şiiri ile: Cehennete. Yürümek vücut kazanımızdaki kanımızı kaynatmaktır, gençleşme iksiridir. Hareketsizlik; hayatı bayatlatmaktır, baygın yaşamaktır, erken ölümdür.

Aruz deve yürüyüşündeki ahenktir, ritimdir, duraklarla nefeslenmektir. Bu ölçünün hareketli kalıpları, şiire koşu startı ve şiirdeki konuyla uyumlu olarak anlam atmosferiyle metne enerji verir. Ayak ve veya uyak; aliterasyon, asonans ve tekrirler şiir adındaki koşma’nın, koşu(k)nun ve diğer nazım biçimlerinin söze yol aldıran adımlarıdır. Atışmacı âşıklara ayak vermek de yürümeye veya koşmaya başlama noktasıdır. Sözün şiir olması vücut (varoluş) ölçüsüne uyulması ile fit olunur, içyapının söz yağ ve toksitlerini atmakla şiir rüştünü ispatlamış olur. Sözdeki gereksiz sözcük bir gereksizlik olarak vücuttaki fazlalık yağdır ve sıkı çalışmayla form tutulur. Sözün forma girmesi şiirdir. Zaman ve mekânın akıcılığında kelam-ı kibar da kendi yatağında akıcı üslubunu bulur, akarsu gibi iç devinimle arı duruluk kazanır.

Şair de en azından bir yürüyüşçü, koşucudur veya uçarıdır. Dizeleri de bazen cenneti haber eden ilhamlardır. Edebiyat kurdur, kurmacadır fakat kurum, kurumsallaşma, statüko ve statik asla değildir. Seyyah olup da şu âlemi gezmez olalı yerleşik olanla rabıta kuralı birey kitaplarını başka kitapları okuyarak yazmaya başlamıştır. Haliyle yazılanlar da başka kitapların hülasasıdır.

Arka Kapak dergisi 29. sayı