Duygu Altın

Fethi, babasının adıdır aslında. Fethi Ağa diye söz eder, anılarında babasından. Bir de babasını hatırlatan Sait Faik’in “Karpuz Sergisi” adlı öyküsünden… Hüzünlü bir çocukluk ve gençliği olduğunu okuruz “Dünya Bir Gölgeliktir” adlı anılar kitabında. Asıl adı İsmail Naci Kalpakçıoğlu olan eleştirmen, Giresun doğumludur. Yaşamında rastlantıların büyük rolü olduğunu söyler. Erzurum Lisesi’ne “parasız yatılı” olarak girmese çocukluğunun ilk ciddi mesleği tabelacılığa devam edecektir ya da İktisat Fakültesine asistan olsa “eleştirmen”liğe başlamayacaktır. Rastlantılar onu eleştiriye döndürmüştür. Halk çocuğudur Fethi Naci. Böyle tanımlar kendini. Bir de yanına “sosyalizm”i katar, onu tamamlayan görüş olarak. İlkokula babasının karpuz sergisinden alınarak yazdırılmış, liseyi ise Füruzan’ın öyküsü gibi “Parasız yatılı” okumuştur. Erzurum kar kış, parasızlık diz boyu. Evden gelen 10 lira üç gün yeter Fethi Naci’ye gerisi “açlığa yatmak”tır. Ama bu dönemin asıl güzel yanı müdürün onu okul arkadaşı Asım Bezirci ile kütüphaneyi düzenlemek için görevlendirmesidir. Okumayı seven bir genç için kütüphanede görevli olmak kendi dünyasında krallığını ilan etmektir. İşte bu kütüphane hazinesi kitaplar, dergilerle doludur.

İlk ciddi okumaları başlar bu hazinenin içinde. Hatta Sait Faik’i o kadar çok okur ki, İstanbul’a geldiğinde Oktay Akbal Sait Faik’e “Bu çocuk senin hikâyeleri ezbere okuyor” diyecek kadar bu hikâyeleri ezbere bilmektedir.

Lise biter. Üniversite derdi sarar Fethi Naci’yi. Ama nasıl okuyacaktır? Fethi Ağa bunun da bir çaresini bulur. Elindeki tek olanağı kullanır ve evin çamaşır teknesini oğlunun üniversiteye yazılması için yirmi liraya satar. Fethi Naci, babasından aldığı son parayla, kayıkçıya da bir lira vererek cebinde on dokuz lirayla İstanbul için yollara düşer. Sıkıntılar hiç bitmez elbette. Parasızlık, açlık, işsizlik… Yazılar yaşamının yönünü değiştirir. Yeşilgireson, Karadeniz Postası’na üniversite yıllarında hem ekonomik konular hakkında hem de edebiyat yazıları yazar. Behçet Necatigil’in Kapalı Çarşı adlı şiir kitabı hakkındaki ilk eleştirisi Giresun Halkevi Dergisi Aksu’da yayımlanır. Üniversiteden sonra memur olarak atandığı tekstil fabrikasında artık Marks ve Engels okumaları başlar. Ücret, Fiyat ve Kâr’ı bu dönemde çevirir. Eleştirisinin de çıkış noktası olan Marksist estetik-toplumcu gerçekçilik işte bu yıllara dayanmaktadır. Aynı okumalar onun komünist olarak damgalanmasını ve 141. maddeden tutuklanmasına neden olacaktır.

Tutukluluk sonrası artık yazılar vardır Fethi Naci için. Rüzgâr eleştiriden yana esmektedir. Yeryüzü dergisine 15 Kasım 1951’de Oktay Deniz takma adıyla bir yazı yazar: “Sepetteki Çürük Elmalara Dikkat”. Bu takma adıyla eleştiri yazıları yazmaya devam eder. 1953’te Fethi Ağa, gelir isminin önüne konar: Fethi Naci takma adı doğar. 1959’da İnsan Tükenmez, ilk eleştiri kitabı yayımlanır. Marksist kuramcı Plehanov’un görüşlerine bağlı kalarak oluşturulan eleştirilerin temeli “Maddeci eleştiri bir eserin özünü sosyolojik dile çevirmektir.” anlayışına dayanır. Fakat daha sonra kendisinin de söylediği gibi ilk eleştirileri sadece siyasidir. Sol görüşten olanlara gereksiz alkışlar tutar bu yazılarında Fethi Naci. Yıldız Ecevit’in Fethi Naci’de Toplumcu Estetiğin Üç Aşaması’nı incelediği makalesinde, İnsan Tükenmez’deki eleştirilerin gerçekçi edebiyat yelpazesinin radikal toplumcu ucunda yer aldığını söyler. Fethi Naci’de bunu fark eder ve “Bir Autocritique” başlıklı bir yazı yazarak özeleştiri yapar. Bundan sonraki çizgisi Lukacs’ın görüşleridir. Söylemleri yumuşar, estetiği daha önemser fakat ideolojik yaklaşım eleştirilerinin alt söyleminde asla kaybolmaz. Parti edebiyatına dayanan görüşlerini sonraki yıllarda tekrar etmez, olumlu tip saplantısından vazgeçer. Marksist kuramdan beslendiği ölçütleri çerçevesinde eserleri değerlendirir. Bu bir şablon gibidir adeta. Değişmez, fazla gelişmez ve aynı kalır. Sorun her esere uygulanmasıdır. 1959’da Gerçek Saygısı bu değişimin izlerini taşır. Eleştirisindeki dönüm noktasına işaret eder. Ecevit onun bu eleştirileriyle “edebiyata daha edebiyatça” yaklaştığını söyler. Aynı yıl Pazar Postası’nda “10 Türk Romanı” yazı dizisine başlar. Dört yazı yazar ve dergi kapanır. Fakat on romanla başlayan Fethi Naci, bu yazı dizisini “Yüz yılın 100 Türk Romanı” adıyla geniş bir inceleme olarak yayınlayacaktır.

1962-1968 yılları arasında ekonomi ve siyasi yazılara ağırlık verir. Akşam, Vatan , Yön’de yazmaya devam eder. Fakat İşçi Partisi çalışmalarında yaşanan tatsızlıklardan sonra 1968’de edebiyata “kesin dönüş” yapar. 1976’da Edebiyat Yazıları adlı kitabı yayımlanır. Marksist estetiğin radikal görüşlerini geride bırakan eleştirmen, eserlerin estetik yönünü göz ardı etmemeye çalışır. Ölçütleri şekillenir. İdealize edilmiş karakterleri savunmaz fakat romanın gerçekliğine uygun karakterlerden yanadır. “Ete-kemiğe bürünmek” işte bundan sonra Fethi Naci eleştirisinin ana ölçütlerinden biri olur.

Çocukluğu eğreltiotu kokan Fethi Naci, 1976’da eşi ve kızını araba kazasında kaybedince anason kokusu sarar yıllarını. “İlk ölüm günüm” der bu acı olayın ardından. İki yıl gece gündüz içen, rakı şişesinde acıdan balık olarak yüzen Fethi Naci, Türkiye’de Roman ve Toplumsal değişme adlı önemli çalışmasıyla yazılara geri döner. Gerisi için “Beni okuyanlar bilirler” der. Günlükler, roman incelemeleri devam eder.

Nedir bu satıları yazdıran ya da Fethi Naci’yi önemli kılan? Öncelikle çalışma azmi, verimli bir yazar olması, çok okuması ve yazmasıdır. Bir diğeri, eleştirisinin aksak yönleri elbette açıktır fakat eleştiriyi okurların gündelik yaşamına katmış olması, anlaşılır hale getirmesi önemlidir ve göz ardı edilemez. Günlükleri çok zevklidir. Birçok rengi içinde barındırır. Dost sohbetleri gibi kızar, söver, sevinir, üzülür… Nurullah Ataç’ın izlerini taşıyan öznel eleştirel yaklaşımı ve kimi zaman eleştirilerinin kişisel boyutlara ulaşması onun eleştirmen olarak eleştirebileceğimiz taraflarıdır. Tüm bunlara rağmen Fethi Naci eleştirimize kırk yıl emek vermiş ve edebiyat tarihimizde anılmaya değer bir isim olarak yerini almıştır.