Barış Saydam

Quentin Tarantino’nun Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs, 1992), Ucuz Roman (Pulp Fiction, 1994) ve Jackie Brown (1997) gibi filmlerinde belirgin bir gerçeklik hissine bağlı kalınırken, Kill Bill’de durum farklıdır. Kill Bill jeneriğinden bitişine kadar yönetmenin kendi fantezi dünyasının bir yansımasını sunar. Kanların oluk oluk aktığı dövüş sahnelerinden şık ve estetik planlarla aktarılan karşılaşma anlarına kadar Tarantino seyircilere büyük bir gösteri yaratır.

Filmde, Gelin’in kendisini tuzağa düşüren eski arkadaşlarından intikam alması konu edilir. B tipi filmlerin basit klişelerini yeniden üreten hikaye, adalet, intikam ve rakibe saygı gibi klasik Uzakdoğu dövüş filmlerinin temalarını kullanır. Tarantino’nun yapmak istediği de, bir bakıma Bruce Lee’nin dövüş filmlerine ve Sergio Leone’nin spagetti westernlerine saygısını sunmaktır. Bölümlere ayırdığı hikayesinde, Gelin’in eskiden arkadaş olduğu rakipleriyle karşılaşarak, onları teker teker öldürmesini ve intikam almasını izleriz. Uzakdoğu’ya özgü kanlı intikam hikayesinde, Tarantino her zaman olduğu gibi türlerin klişelerini yeniden üretirken, onları birbiri içine geçirip dönüştürmekten de geri durmaz.

O-Ren Ishii ve Hattori Hanzo üzerinden Japonların katı samuray geleneğine göndermede bulunan yönetmen, bu noktada samuray filmlerine ait trükleri kendi eserinde kullanırken, bir yandan da bunları parodileştirir. O-Ren Ishii’nin Gelin’le dövüştüğü sahnelerde selam durulan Lady Snowblood (1973), Sonny Chiba’nın oynadığı klasiklerden The Streetfighter (1974), yine O-Ren Ishii ve Gelin’in karşılaştığı sahnede yararlanılan Samurai Fiction (1998), Yojimbo (1961) ve Sanjuro (1962) gibi samuray klasiklerinden sahneleri Kill Bill’de de görmek mümkündür. Buna karşılık, Hattori Hanzo gibi karizmatik bir kılıç ustasının samuray geleneğini muhafaza etmesine karşılık yanındaki adama bile söz geçirememesinin oluşturduğu ironi filmin bütününe de sirayet eder.

Tarantino bir yandan büyük bir titizlik ve saygıyla türlerin en dikkate değer örneklerine filminde yer verir, ama diğer yandan da her sekansta izlediğimizin kendi fantezi dünyası olduğunu işaret eder. Buna en iyi örnek belki de Gelin’in durumudur. Çok yakın mesafeden kafasına ateş edilmesine rağmen Gelin, hayatta kalır. Kafasındaki kurşun çıkarılmadığı gibi, tik tak diye de ses çıkarmayı sürdürür. Bu, aslında daha başından filmin Tarantino’ya has bir seyirlik olduğunun habercisidir. Devamında da filmin en kilit ve can alıcı karşılaşma anlarında, sahnenin duygusu ve önemiyle tezat oluşturan müzik seçimleriyle yönetmen bizleri mizah anlayışıyla baş başa bırakır. Gelin’in rakipleriyle dövüştüğü sahnelerde arka planda çalan pop müzikler ve neşeli dans şarkıları, Tarantino’nun hınzırlığı değilse, nedir?

Kill Bill’de Tarantino çok açık bir şekilde kendi filmografisinin en epik eserini yaratmayı amaçlar. Uzun dövüş sahneleri, Zamfir ezgileri, karakterlerin göz göze gelişleri, koreografiler ve kullanılan ustaca planlar Sergio Leone’nin İyi, Kötü ve Çirkin (Il buono, il brutto, il cattivo, 1966)’ini işaret eder. Tarantino, Kill Bill’de Leone tarzı unutulmaz epik bir eser oluşturma çabasındadır. Bu yüzden, filmde en uzun tutulan bölümler Gelin’in rakipleriyle dövüştüğü sahnelerdir. Dövüş sahnelerinde, gerek O-Ren Ishii ile karşılaştığı Japon bahçesinde ve restoranda gerekse de Budd’ın peşine düştüğü çorak arazide yönetmenin özenli yönetimi dikkat çeker. Son derece estetik, şık ve önceden düşünülmüş planlar birbirini izler. Karakterlerin uzun dövüş sahneleri farklı açılardan ve türün önemli klasiklerine göndermede bulunma imkanı sağlayacak bir dizi planla sahneye aktarılır. Çekim açıları ve ses bandı, sahneleri sinema tarihinden klasiklerle bütünleştirirken, Tarantino’nun istediği etkinin oluşmasına imkan sağlar.

Bütün bu unsurları göz önüne aldığımızda, sanıyorum Kill Bill’in Tarantino’nun en özel filmi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gerçekliğin sınırlarının tamamen eridiği ve yönetmenin alameti farikası olan sinemasal bir dünyanın yaratıldığı filmde, tabiri caizse Tarantino büyük oynar. İsmini kalın harflerle Leone ve Corbucci gibi spagetti western türünün önemli yönetmenleri arasına yazdırmayı başarır.

Yönetmen, senarist: Quentin Tarantino
Yapım yılı: 2003 – 2004, ABD