Gülben Şaş

Neredeyse cevap hakkı vermeden saatlerce konuştu. Anlıyorum, beni etkilemek istiyordu. Ben de etkilenmek istemiştim, kabul. Fakat buluştuğum bu adam kimdi? Bu adam neydi?

Başta Leş Bar diye bir yer açmak istediğini söylediğinde her şey yolundaydı. İşte dedim Etgar Keret’in Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü’nü okumuş; Kneller’in Mutlu Kampı’nı sevmiş bir adam. Ne kadar da güzel! Yazdığımı bildiği için bana üzerinde çalıştığı senaryoları anlatıyor. Harika! Benim kısa öykülerimden de alıntılar yapıyor. İlgili ve tatlı!

Değil.

Ben o akşam bir kitapla, hatta Keret’in öyküsünün bizzat kendisiyle bira içiyordum. Harf harf kendini anlatıyordu, ben de ona okuyucu okuyucu bakıyordum. Hiçbir erkeğe benzemediğini ima ederken, kendisi de olamamıştı. Etgar Keret’in kafasını beğenmiş, kendine yakıştırmıştı. Herkesin kafası kendinde güzeldi ama o resmen Etgar Keret Olmak İsteyen Adam’dı.

“İşte böyle” dedi, “sonuçta kimse bir şeyin ilkinden ölmez. Çok istemediği sürece tabii!” Yine öyküden bir cümleyi daha kendisi bulmuş gibi söylüyor ve kocaman gülümsüyor! Bu haliyle çok yakışıklı bir kapak tasarımı olabilir.

İkimizin de tanıdığı birine “En iyi arkadaşın karamsar diye sen de öyle olmak değilsin abi!” diye akıl verdiğini anlattığı sırada aslında “Dur, daha fazla konuşma” deyip dudaklarının arasına bir kitap ayracı sıkıştırmak istedim. Yapamadım, kendi dudaklarıma bira şişesi sıkıştırdım. Alıntı yaptığını ima etmiyor, zaten alıntı yaptığına inanmıyordu. Etgar Keret’in hayranı değildi, onun beyninin taklidini yapıyordu. Bir an Etgar Keret’le çıkmanın nasıl bir şey olacağını düşündüm, ama sonra hemen büyük yazardan özür diledim içimden.

Bir süre sonra dinlemeye de alıştım, ne yalan söyleyim. Sonuçta şu hayatta en sevdiğim öykülerden biri karşımda konuşuyordu. Ben de havaya girdim. Yine öyküden alıntı yaptığı sırada, “Dur tahmin edeyim, sonra da böyle böyle oldu dimi?” diye şaşırtmaya karar verdim. Sonra da kesin çok gülerim diye bir karar alıp beklemeye başladım. Kimse benim entelektüel kişiliğimle uğraşmasın!

Ben bunu beklerken çok saçma bir şey oldu. Öyküdeki iki olayı karıştırıp yanlış anlatmaya başladı. Bir anda “yok karıştırıyorsun, onu öyle yapmadın” diye ilk kez duyduğumu düşündüğü bir “anısını” da bölersem başta düşündüğüm beni çok güldürecek çıkışı yapamayacaktım. Şimdi gülmek şöyle dursun, resmen gerilmiştim. Yalan olduğunu bile bile dinlemek zorunda kaldığınız şeyler vardır ya, o hissi yaşıyordum. Okuduğu bir öykü üzerinden beni etkilemeye çalışmasına bile bu kadar kızmamıştım. Tek numarası vardı, onu da yanlış hatırlıyordu! Bu kez de içimden onun adına özür diledim büyük yazardan. Gerçekten ne biçim bir insandı bu.

Cidden çok sinirlendim ve tüm komik senaryoları bir yana bırakıp edebi bir son hazırlamaya karar verdim:

“Biliyor musun” dedim, uygun sürede bir es verdim ve devam ettim, “ben seni bir yerlerde okumuştum. Bana yeni şeyler lazım.” Üstüne de gülümseyip kalktım.

Şimdi dönüş yolundayım. Ne de güzel buldum dediğim laftan biraz tiksindim. Otobüse binerken de şoförle göz göze geldim. Tanrı olmayı istemiş birine benzemiyordu. Huzurla bekleme yapmadım, arkaya doğru ilerledim.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü  – Etgar Keret
Siren Yayınları