İshak Arslan

Evrenin gerçekte ne olduğu ya da nasıl bir evrende yaşıyor olduğumuz ilk insanın da son insanın da aynı merak ve hayretle sorabileceği birkaç “evrensel” sorudan biri. Şaşırtıcı olan, bunun aynı zamanda bir öz-farkındalık, bir tür kimlik arayışı olması. Her ne kadar insan dışardan bakan harici bir özne konumunda bulunsa da gerçekte ayrılmaz evrenin bir parçası. Şu halde soru da, soran da sorgulanan da aynı özneye, evrene işaret ediyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğini baz alarak bu meraklı öznenin kendisi hakkında ulaştığı genel kanaati şöyle özetlemek mümkün: Yaklaşık on dört milyar yıl önce (her ne demekse) sonsuz yoğun bir tekilliğin (yine her ne demekse) patlaması sonucu doğan, milyarlarca galaksiden oluşan ve sürekli genişlemeye devam eden muhteşem bir muamma! Ortalama eğitimli insanın çağdaş mitolojisine tekabül eden bu tasvirin tarihsel arka planı ise zannedildiği kadar eskiye dayanmıyor. Düşünün, daha 1916’da genel izafiyet teorisini ilan eden Einstein bile Newtoncu evrenin boşluklarını tamamlamaya çalışıyordu.

Çağdaş evren tasarımının dayanak noktasını oluşturan büyük patlama varsayımı henüz yüz yaşına bile ulaşmış değil. 1960’lı yıllarda kozmik arkaalan ışıması gibi deneysel olgularla desteklenen teori, kısa zamanda insanlık tarihinin ulaşabildiği en kapsamlı ve incelikli açıklamalardan birine dönüştü ve hızla sosyalleşmeyi başardı. Üstelik kendisi kadar şöhretli olan evrim teorisi gibi ciddi itirazlarla karşılaşmadan. Evrenin kökenini, geçirdiği evreleri ve farklı boyutlarını açıklamayı amaçlayan, popüler, yarı popüler ve uzmanlık eserlerinden oluşan geniş literatür, bu anlatıya duyulan ilginin de bir göstergesi. Dünya çapında şöhrete kavuşan ve yıllarca çok satanlar listesinde kalan bu eserlerin bir çoğu Türkçeye de çevrilmiş durumda. Carl Sagan’ın Kozmozu, Hawking’in Zamanın Kısa Tarihi ve Büyük Tasarımı, Weinberg’in İlk Üç Dakikası, Brian Greene’in, Evrenin Zerafeti, Paul Davies’in Tanrı ve Yeni Fiziği, ilk akla gelenler.

Popüler ‘evren literatürü’nün hızla artması ve yaygınlaşmasında etkin olan nedenlerden biri muhtemelen meselenin başta bilim-din ilişkisi tartışmaları olmak üzere, antropolojik, kültürel ve politik pek çok imayı ve etkiyi içeriyor olması. Kozmoloji alanındaki araştırma ve yayınları yakından takip eden bilimsel ve dini çevrelerin, her yeni bulgu ve teoriyi acilen kendi pozisyonları açısından değerlendirip içselleştirme ihtiyaçları nedeniyle tartışmanın ateşi sönmüyor. Örneğin polemikleriyle ünlenen teolog William Lane Craig’in Paul Copan ile birlikte kaleme aldığı Creation Out of Nothing’de (2004) geleneksel Tanrı ispatının en önemli dayanaklarından sayılan ‘kozmolojik argüman’ delilini yeni bulgular ışığında güncellemeye, evrenin kökeni ve yapısını Tanrı kavramını sonuç verecek şekilde açıklamaya çalışıyor. Materyalist cephenin temsilcileri ise diğerleriyle kıyas edilmeyecek derecede fazla. Örneğin 2012 yılında yayınladığı A Universe From Nothing kitabıyla uzun süre çok satanlar listesinden düşmeyen astronom Lawrence M. Krauss bütün cevapların temeline yerleştirdiği “hiçlik” kavramı sayesinde artık köken problemi için Tanrı hipotezine ihtiyaç kalmadığı iddiasında.

Bu kısa değerlendirme de kozmolojik gelişmeler etrafındaki tartışmaları özetlemekten öte bu literatürün Türkçe’ye aktarılmasına katkıda bulunan Alfa Bilim’in iki kitabına değinmek istiyorum. İlki, evrenin farklı ve temel özelliklerinden söz etse de okurun zihninde makro seviyede güncel verilere dayalı bütüncül bir tablo oluşturmayı amaçlayan John Gribbin’in Evren: Bir Biyografi (2009) başlıklı çalışması.


Evren – Bir Biyografi
John Gribbin
Çevirmen: Kerem Kaynar
Alfa Yayınları

Doğa bilimleri alanında neredeyse yazmadığı konu kalmayan yazar bu kez en başa ve bütüne, evrenin büyük hikayesine dönüyor. Çağdaş bilimin ne olduğu ve nasıl iş gördüğüne yönelik genel bir özetle başlayan kitap, evrenin nasıl oluştuğu, erken dönemde nasıl geliştiği, evreni oluşturan elementlerin kökeni ve yapısı, yaşam fenomeninin mahiyeti ve başlangıcı vb. başlıkları inceledikten sonra epeyce kışkırtıcı bir sonla bitiyor: Acaba ondört milyar yıl önce başladığı varsayılan bu serüven nerede ve nasıl sonlanacak? Gribbin, evreni bekleyen kaçınılmaz sonla ilgili güncel senaryoları özetlediği sonuç bölümünde her ölümden sonra küllerinden tekrar dirilen Zümrüdü Anka modelinde karar kılarak ölümlülerin yüreklerine biraz olsun su serpiyor.

Nobel fizik ödülü sahibi Robert B. Laughlin aynı yayınevinden basılan Farklı Bir Evren: Fiziği Baştan İcat Etmek (2011) başlıklı kitabı yine güncel verilere dayalı bütüncül bir evren tablosu kurma amacını bu kez mikro seviyede gerçekleştirmeyi amaçlıyor.


Farklı Bir Evren
Fiziği En Baştan İcat Etmek
Robert B. Laughlin
Çevirmen: Ulaş Apak
Alfa Yayınları

Giriş bölümünde çağdaş bilimin temel karakterini kendi deneyimlerinden hareketle özetleyen Laughlin, indirgemeci bilimden kalan temel yapı taşları, yasa, düzen, kesinlik benzeri kavramlar yerine, ilişki, örgütlenme, bütünlük, belirsizlik benzeri kavramlar üzerinden bir evren resmi çiziyor. Bu tabloda örneğin fiziksel yasa kavramı “her seferinde aynı çıkan ölçümler arasındaki bir ilişki” olarak tanımlanmış. Fizikçimiz yüzyıldır bilim dünyasını meşgul eden en temel sorulardan birine, maddesel yapıların dalga-parçacık görünümlerinden hangisine daha uygun düştüğü sorusuna da kesin bir cevap veriyor: “Atomlar bilardo topları değil, dalgalardır!” Bu durumda maddenin katı, sıvı, gaz benzeri bilindik halleri de esasen “örgütlenme olguları”na dönüşüyor.

Evren hakkındaki bu kısa değiniler, bu tür yazılarda zaman zaman başvurulan “siz bu yazıyı okurken” kalıbına başvurma fırsatını da doğurmuş görünüyor!

Siz bu yazıyı okurken galaksiler biraz daha birbirinden uzaklaştı, belki yaşlı bir yıldız varlığa gözlerini yumdu, bir bebek evrenin ilk ışıkları milyarlarca yıl sonra uzayın derinliklerindeki başka bir gözlemciye ulaşmak üzere yola çıktı. Gezegenimiz ve galaksimiz kendilerini bekleyen kaçınılmaz sona doğru bir adım daha yaklaştı.

Siz bu yazıyı okurken insanoğlu bilgi uzayını biraz daha genişletti.

Ve soru işareti biraz daha büyüdü! 

Arka Kapak dergisi 2. sayı