Hasan  Aksakal

Türkiye’de 20. yüzyılın ulus-devlet anlayışının kültürel temellerini atan isimlerin başında Ziya Gökalp geliyorsa, onun hemen sonrasında da Fuad Köprülü’nün isminin anılması yanlış olmayacaktır. Mehmet Fuad Köprülü (1890-1966) II. Abdülhamid’in istibdadından II. Meşrutiyet’e, işgal yıllarından Tek Partiye, Demokrat Parti iktidarından ilk koalisyon hükümetine kadar birçok siyasal tecrübeye hem merkezde hem kenarda, hem içeriden hem de dışarıdan şahitlik eden önemli bir şahsiyettir.

Büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönemin insanı olmanın ötesinde, çok genç yaşlardan itibaren Türkçülük akımının liderlerinden biri olması, Türk tarihçiliğinin kurumsal anlamda şekillenmesinde oynadığı rol, çalışmalarının yarattığı büyük etki ve son olarak da bürokrat ve siyasetçi olarak verdiği mücadele, onu diğer çağdaşlarından başka bir yere konumlandırır. Bütün bunların yanı sıra hem devlet adamlığıyla (Atatürk’ün ısrarıyla CHP’de vekil olur, Demokrat Parti’nin kurucularındandır ve 1950-55 arasında beş yıl dışişleri bakanlığı yapmıştır) hem de Osmanlı’nın “gölge hanedanı” olarak nitelendirilen, sadrazamlarıyla ünlü Köprülü sülalesinden gelişi nedeniyle “devletlû” olmasıyla da Köprülü çok özel, hatta ayrıcalıklı bir surettir. Bütün bunların üstüne, erken Cumhuriyetin uluslararası otorite olarak kabul edilen ilk akademik entelektüeli olmuştur Köprülü. Dışişleri bakanlığından istifasının ardından Cambridge ve Harvard’da dersler vermesi de, kendisine Sorbonne ve Heidelberg gibi kıta Avrupa’sının en prestijli üniversitelerinden fahri doktoralar verilmesi de bunun emaresi sayılabilir. Bütün bu unsurlar doğrultusunda, söze başlarken belirttiğimiz gibi, 20. yüzyılın Türk devlet aklına ve kültür dünyasına yön veren isimlerden birinin Fuad Köprülü olması şaşırtıcı olmaktan çıkar.

İşte Türk milliyetçi-muhafazakâr dünyası için böylesi merkezi önemde bir şahsiyetin çalışmaları, Dr. Orhan Köprülü’nün yer yer lüzumsuz müdahaleleriyle, ilaveleriyle, şerhleriyle ilk olarak Akçağ Neşriyat’ta yayımlandıktan sonra, bir süredir Alfa Yayınları tarafından yeniden değerlendirilmekte ve 2015 sonu itibariyle yedi cilt eser okura sunulmuş bulunmakta. Bunlardan sonuncusu Türk Edebiyatı Ders Notları başlığını taşıyor.


Türk Edebiyatı Ders Notları
Mehmet Fuad Köprülü
Alfa Yayınları

Türk Edebiyatı Ders Notları klasik bir kitap çalışması değil; dolayısıyla ayrıntı avcılarının dışındaki birçok kişinin pek ilgisini çekmeyebilecek bir malzeme. Yazar olarak Köprülü’nün adı anılsa da, onun derste anlattıklarından öğrencilerince derlenen notlar esas olarak iki ana bölümden oluşuyor. Bunlardan birincisi Fuad Köprülü’yü ailesi ve eğitimiyle, yayın dünyasına katılması ve dâhil olduğu çevrelerde Türk milliyetçiliğinin uç vermesine etkisiyle, uzun akademik hayatı ve bir siyasetçi olarak portresiyle ilgili etraflıca bilgiler sunan ve Türkoloji doktoru Yahya Kemal Taştan tarafından derlenen biyografik bir panorama. Kaynakçasıyla birlikte 176 sayfalık bu ilk bölüm, Taştan’ın yer yer dil ve imla konusundaki tereddütlerine rağmen Köprülü üzerine yapılmış neredeyse tüm çalışmaları selamlayan ve hemen her düzeyden okura hitap eden bir kurgu ve işleyişe sahip. Elbette metnin bu kısmı için, Köprülü’nün devlet adamlığına ilişkin bölümlerin hızlıca geçilmesi gibi eleştiriler getirilebilir, yine de bu tali bir konu.

Kitabın asıl önemli kısmı, ikinci ana bölüm olan “Edebiyat Ders Notları” ise kendi içinde yine iki alt bölümden oluşuyor. Bunlar, Darülfünun bünyesinde 1330 (Miladi 1913-14 diyebiliriz) tarihli “Batı Türklerinde Edebiyat ve Tekâmül Şekli” ve 1932 tarihli “XIV. Asırdan İtibaren Türk Edebiyatı Tarihi” başlıklı ders notları. Köprülü’nün bu derslerde ele aldığı konular ise Anadolu Selçuklular’ının yıkılış döneminden itibaren Anadolu Türkçesini olgunlaştıran halk edebiyatı eserleri ve seçkinlere inceltilmiş bir dünya görüşü sunan tasavvufi sanat geleneği. Elbette sosyal yaşamla dinsel görüşü harmanlayan ve Mevlânâ Celaleddin Rumî’nin Mesnevi’si gibi yüzyıllara yön ve anlam veren eserler üzerine yapılan özel vurgu, tekke ve dervişleri, saray ve sultanlarla bir araya getirerek dönemin edebi yönelimleri hakkında, erken 20. yüzyıl koşullarında oldukça özgün değerlendirmeler sunuyor (s.177-248). Bu derslerin konuları, Köprülü’nün Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu adlı çalışmasının o dönemlerden itibaren tarihçinin zihninde yoğrulmakta olduğunun da işareti sayılabilir.

Anadolu’da Haçlıların ve Moğolların kalıntılarıyla birlikte Bizans’ın ve Türk beyliklerinin birlikte var olduğu o bereketli 14. yüzyıla ve sonrasında Osmanlı’ya odaklanan bölüm ise Süleyman Çelebi’den Nesimî’ye, Hayalî’den Bâkî’ye dönemlerinin abidevi isimlerine yer verilmesini beraberinde getiriyor. Kitabın en ilgi çekici kısmını oluşturan bu sayfalar, eş zamanlı olarak Sivas’tan Bursa’ya, Rumeli’nden Kerkük’e dönemin Batı Türkçesi için önemli kültür merkezlerinin nasıl bir fikrî iklime sahip olduğunu da okurların gözlerinde canlandırmasını mümkün kılmakta. Zaten Köprülü’nün bugün istifade edilecek asıl yönü belki de en çok bu panoramik bakışı olsa gerek. Mesnevilerden tarih yazıcılığına, şehrengizlerden halk hikâyeciliğine ve âşık edebiyatına dek geniş bir zemin üzerinde gezinen Köprülü, bu zengin birikimi ders diliyle öğrencilerine ve bu kitap vesilesiyle de yüz yıl sonraki okurlarına aktarıyor. Dahası; bütün bu temaların Köprülü-sonrası dönemin entelektüellerinin çıkış noktalarını oluşturduğu da unutulmamalı: Köprülü’nün yaklaşımı, Gölpınarlı’nın ve Timurtaş’ın divan çalışmalarından Nurettin Topçu’nun Anadolu mistikleri ve Sencer Divitçioğlu’nun ATÜT’üne, ya da Kemal Tahir’den Tarık Buğra’ya dek neredeyse tüm “kuruluş” anlatılarına pek çok araştırmaya-değerlendirmeye zemin oluşturması bakımından da muteberdir.

Çalışmanın bu bölümü 19. ve 20. yüzyıllara değinileriyle tarihsel sürekliliği sağlarken, Türkmen ve Azeri edebiyatı sahalarına yer ayırarak coğrafi sürekliliği de ortaya koymayı amaçlıyor. Bu geçişkenliği bütünleyen “Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatı” başlıklı müteakip bölüm ise (s.381-426) Çağatay, Batı Oğuz (Anadolu) ve Doğu Oğuz (Azeri) lehçeleri etrafında geniş bir zaman ve mekân üzerinde İlhanlı, Harezm, Altınordu, Safevi ve Kaçar hâkimiyeti bünyesinde varlığını sürdüren Türk edebiyatının tarih kapılarını da meraklılarına açıyor. Bütün bu bölümlerde insan, Zeki Velidî Togan’dan Akdes Nimet Kurat’a, Köprülü’nün emrinde “muavin” olarak çalışan ve Emperyal Rusya’da doğup Türkiye’ye gelmiş Türkologların payının ne olduğunu merak etmekten kendini alıkoyamıyor.

Bununla birlikte kitaba ilişkin bir dikkat çekici husus da, Köprülü’nün günümüzden yüz yıl önce ders anlatırken kullandığı Türkçenin sadeleştirilmemiş olması. Bunun yerine eseri var eden dil-anlatım maharetinin orijinal havasına küçük açıklayıcı takviyeler yapmakla yetinilmesi, kitabı kendi başına bir kıymet haline getiriyor. Biliyoruz ki, yeni nesil okurlar için yüz yıl öncesinin Türkçesini takip etmek büyük ölçüde sorunlu. Ancak son yıllarda Refik Halid Karay’dan Sait Faik Abasıyanık’a öyle çok 20. yüzyıl klasiğinin edebi-estetik yönü tıraşlandı ve öyle haklı bir tepkiyle karşılandı ki, bu özgün dili koruma gayreti profesyonel tarihçilerin, iyi edebiyat okurlarının, araştırmacıların nezdinde muhtemelen çok daha muteber sayılacaktır. Üstelik bu haliyle çalışma genel okurun da Türkçesini zenginleşmesine olanak sağlayacaktır. Tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, ölümünün 40. yıl dönümünde YKY tarafından yayımlanan Edebiyat Tarihi Dersleri’ndeki (2002) lezzet misali…

Söylenmesi mutlaka gereken son bir çift söz de çalışmanın önemine dair. 20. yüzyıl Türk kültür ve edebiyat tarihçiliği konusunda “paradigma kurucu” bir etki yaratmış olan Köprülü’nün, Pertev Naili Boratav, Abdülbâki Gölpınarlı, Akdes Nimet Kurat, Nihal Atsız, Osman Turan, Mehmet Kaplan gibi asistanlar yetiştirmesiyle Türkiye’de sosyal bilimler –özellikle de tarih, edebiyat ve Türkiyat çalışmaları- iptidailikten olgunlaşmaya doğru ilk adımlarını atmıştır. Saydığımız bu isimlerin çalışmalarının üzerine de gölgesi düşecek Mevlânâ ve Yunus Emre analizleri, erken dönem Osmanlı edebiyatına ve onu çevreleyen koşullara dair disiplinler-arası ve yetkin bir bakış sunan değerlendirmeler ilk olarak I. Dünya Savaşı yıllarına denk gelen bu ders notlarında kendini göstermekte. (Sonraki ders notları da Türk Tarih Tezi oluşturma yıllarına ait!) Dolayısıyla Köprülü’nün İlk Mutasavvıflar ve Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri gibi kitaplarının da, Gölpınarlı’nın, Boratav’ın, Atsız’ın tüm eserlerinin altyapısını ve nüvelerini de burada görüp takip etmek mümkün.

Özetle, Türk kültür tarihi incelemelerinde büyük bir eşik olarak kabul edilen Fuad Köprülü’nün Türk Edebiyatı Ders Notları, dil bakımından eskimiş olarak kabul edilse de hem öğretici biyografisiyle hem de meraklılarınca keyifle okunacak ve okura âdeta amfide bizatihi Köprülü’nün dersindeymiş gibi hissettirecek zengin bir kaynak

Arka Kapak dergisi 8. sayı