Enis Batur

Anlayabildiğim kadarıyla sabahın hayli erken bir saatinde, Süleymaniye yakınlarında bir kahvedeyim. Kapı açılıyor ve kafasında astragan bir kalpak, sırtında kalın bir palto, içeri Fuad Köprülü giriyor. Onunla karşılaştığımı değil de, yaz günü (o gün yaş günüm olduğu için net hatırlıyorum: 28 Haziran) kışlıklarını giymiş olmasına şaşırıyorum. Kahveciye bir sade kahve ısmarlayıp masama yaklaşıyor. Ayağa kalkıp elini sıkıyor, “Hoş geldiniz” diyorum. “Hoş bulduk.” diye karşılık veriyor: “Kusura bakmayın, vaktim çok sınırlı, hemen sorularınıza geçsek iyi olacak.” Basmakalıp sorularımı ve alışılagelmiş röportaj mantığının biraz dışına taşmak gereğini duyarak tepeden inme bir soruyla başlayıp devam ediyorum:

–Size göre yaptığınız en önemli iş hangisi, sonuç olarak?

–Böyle bir ayrım yapmak kolay değil. Bugün geri dönüp bakınca, hayatımda bazı önemli noktaları sıralayabilirim: 1913’te, henüz 23 yaşında profesör olmam; iki yıl sonra Millî Tetebbular Mecmuası’nı yayımlamaya başlamam; 1924’te Türkiyat Enstitüsü’nü kurmam; 1934’te milletvekili, 1946’da DP kurucusu, sonra Dışişleri Bakanı oluşum, 1957’deki istifam… Hangisi en önemlisi ayırt edebilir miyim? Ama sizin ne kastettiğinizi anlıyorum: Şimdi değerlendirince, belki de “İlk Mutasavvıflar”ı en önemli izin sayabilirim.


Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar
Mehmed Fuad Köprülü
Alfa Yayınları

–O müthiş çalışmayı yaptığınızda 30 yaşında yoktunuz henüz, değil mi?

–İltifatınıza teşekkür ederim. “İlk Mutasavvıflar” günışığına 1918’de çıkıyor. Demek ki 27-28 yaşlarındaymışım. Çok genç yaştan başlayarak Türk Edebiyatı’nın doğuşuna ve gelişmesine ilişkin malzeme topladım: Yazmalar, divan ve tezkireler, Batılı ve Doğulu yorumcuların kitapları… Özellikle sözlü dönemin Türkçe edebiyatı iyi tanınmıyor, üstelik doğru yorumlanmıyordu. Asya’dan Anadolu’ya, tasavvuf kültürü yoluyla geçen birikim ve bu birikimin doruğunu temsil eden Yunus Emre’ye eğildim. Hele Ahmed Yesevi, iyiden iyiye karanlıkta kalmış bir efsaneydi. Köprüler kurdum, kurmaya çalıştım.

–Kitabınızın, Türk Edebiyatı üzerinde modern bakışın ilk ve öncü adımı olarak görülmesine karşı çıkmazsınız herhalde?

–Şöyle diyelim: Divan edebiyatı geleneğinin dışında Anadolu’da Türkçe söylemiş yazmış ustaların oluşturduğu bir geleneğin ciddi bir payı olduğuna dikkat çektim her şeyden önce. Tabii Ziya Gökalp beyin, Filozof Rıza Tevfik’in de katkıları unutulmamalıdır. Ama yanılmıyorsam, sistematik yaklaşım “İlk Mutasavvıflar”la başladı, denilebilir. Mustafa Nihat Özön, Agâh Sırrı Levend, İsmail Habib, Tanpınar, Orhan Şaik, Hikmet Ertaylan gibi benden genç araştırmacılar üzerinde çalışmalarımın etkileri olmuştur herhalde.

–Bunda şüphe yok Fuad Bey. “İlk Mutasavvıflar” zaten tek başına bıraktığınız bir çalışma sayılamaz: Sonradan “Edebiyat Araştırmaları”nda topladığınız soluklu incelemeleriniz, “Türk Edebiyat Tarihi”niz, hatta “Türk Saz Şairleri” antolojiniz birbirini bütünleyen işler değil mi?

–Doğrusu, sizin gibi genç bir meklektaşımızın güzergâhımı böyle yorumlaması beni sevindirmiyor desem yalan olur. Evet, benim gözümde, bütün yaptıklarım geniş bir program içinde ve her biri diğerine eklemlenerek görülüp okunsa daha yerinde bir yaklaşım ortaya çıkar. Buna “İslâm Medeniyeti” türünden çevirilerim, tarih alanında yaptığım araştırmalar da katılmalıdır tabii. Sonuç olarak, uygarlığın ve kültürün ana değerlerini saptamanın en sağlam ve vazgeçilmesi güç yolu dil, edebiyat ve tarih perspektiflerinden geçer.

Peki Fuad Bey, sizi üzmek aklımdan bile geçmez ama devlet adamı Köprülü, hoca ve edebiyat adamı Köprülü’nün bir ölçüde engeli olmamış mıdır?

–Yakıcı bir soru bu. Bugün 28 Haziran 1966, artık 77 yaşımdayım ve neden bilmem yolculuğun son durağına kendimi yaklaşmış hissediyorum. İnsan böyle bir durumda, hayatının bilançosunu çıkarmakta zorlansa bile, sorunun üzerine gidiyor. Çünkü bu soruyu, ister inanın ister inanmayın, ben de nicedir kendime yöneltiyorum. Hayatımın en olgun döneminden 25 yılı aktif politika alanına verdim. Hiçbir zaman bütün bütüne araştırmacı ruhunu terk etmedim belki, ama gerek çok partili siyasal döneme geçiş sürecinde, gerekse bakanlık yıllarımda çalışmalarıma yeterince vakit ayıramadım. Siyasette yaptıklarımı boş çaba olarak görmüyorum: Demokrasi, devletten çok milletin yönetimde ağırlık tutacağı bir politika zemini için mücadele vermiş olmaktan onur duyuyorum. Gelgelelim, kendimi hepten bilgi hayatına adasaydım, o alanda yaptığımdan fazlasını yapabilirdim gibi geliyor bana.

–Fuad Köprülü olarak, sizden sonra nasıl görülmek istersiniz?

–Fuad Köprülü olarak: Neysem öyle, o kadar. Ne fazla ne eksik.

Sabahın sisi dağılmıştı, Köprülü kahveden ayrıldığında ter içindeydim, önce güneşten sandım. Sonra uyandım. 2016 Haziran’ındaydık. Kalkıp masama oturmadan, raftan “İlk Mutasavvıflar”ı çekip aldım.

Arka Kapak dergisi 12. sayı