Volkan Alıcı

Latin Amerika romanının öncülerinden, İspanyolcanın en önemli yazarlarından Carlos Fuentes’i 15 Mayıs 2012’de, 83 yaşındayken kaybetmiştik. Fuentes, Türkçeye çevrilen Terra Nostra, Koca Gringo, İnez’in Sezgisi, Diana: Yalnız Avlanan Tanrıça, Laura Diaz’lı Yıllar, Cam Sınır, Doğmamış Kristof, Kutsal Bölge, Yanık Sular, Sefer, Körlerin Şarkısı, Deri Değiştirmek, Artemio Cruz’un Ölümü, Kartal Koltuğu, Bütün Mutlu Aileler gibi romanlarıyla yirmi birinci yüzyılın edebiyatına damga vurmuştu. Edebiyat bilincimizi zenginleştiren bir yazardı Fuentes.

Ülkesi Meksika’yı yazsa da yerelliğe hapsolmadı; sözcükleri her yerde soluk alıp verdi. Yoksul, sömürülen halkların trajedisi de direnişi de birbirinin izlerini tanıyordu.

Cennet’teki Âdem de (Adán en Edén) ‘bildiğimiz’ bir coğrafyanın tanıdık hikâyesi. Fuentes Meksika’nın siyasi atmosferini, toplumsal çelişkilerini, kültürel hayatını eleştirirken karanlık bir resim çiziyor. Bu karanlık resmin arkasında ise hiciv ve kara mizah var. Fuentes Meksikomedya’nın fotoğrafını çekiyor.

İki Adán, bir Meksika
Romanın kahramanı, Adán Gorozpe… (Adán, Âdem demek.) Adán, hukuk eğitimi almış peş parasız bir öğrenciyken sınıf atlamanın kolay yolunu bulur ve magazin âleminin ünlü simalarından Priscila Holguin ile evlenmeye karar verir. Önemli olan Priscila değil babasıdır aslında: Meksika’nın kek kralı Don Celestino Holguin. “Priscila’yla evlenerek iyi yere dükkân açmış, iki yakasını bir araya getirmiş ve hızla sınıf atlamış” Adán, aldıklarının karşılığını da fazlasıyla verir. Ailenin servetini artırır, ülkenin en güçlü işadamlarından biri olur. Ancak sahte bir dünyada yaşadığının farkındadır ve kaçış için de gidecek bir yeri vardır: Sevgilisi L.

Adán’ın hayatı, başka bir Adán’ın onun ve ülkenin yaşamına girmesiyle değişir. Ülke siyasî ve toplumsal bir kaos yaşamakta, sosyal hayatta yozlaşma alıp başını gitmektedir. “Her yer suçlularla dolu… uyuşturucu tacirleriyle… onlara eşlik eden fahişelerle… korumalarla… ve her zamanki gibi, İsviçre bankalarında nereden geldiği belli olmayan paralarla hesaplar açan bürokratlarla…” dedirtir bir karakterine, Fuentes.

Fuentes’in burjuvaziye ve onun suça batmış devletine öfkesi vardır: “… suçtan beslenen lümpenlerdir bunlar, toplumun fidyecileridir, sonradan görmelerin en aşağılıkları, en acımasızları, en açgözlüleridir, hiçbir idealleri yoktur, öldürmek, sömürmek, yağmalamak için fırsat kollarlar…”

Diğer Adán, Adán Gongora da, işte bu “ahı gitmiş vahı kalmış asayişi” adam etmek üzere göreve getirilmiş içişleri bakanıdır; “ülkedeki gittikçe artan kaos ortamına bir nebze çekidüzen” verecektir sözde. Ama Gongora “gücünü göstermek için suçlulara değil acizlere savaş açan” tipik bir despottur. Kendisinin başında olduğu baskıcı, sömürücü yeni bir düzen inşa etmeye koyulur. Adán Gorozpe, adaşının kendi varlığını da tehdit etmeye başladığını görünce, onunla anladığı dilden savaşmaya karar verir.

Sanki Türkiye
Fuentes, Meksika’nın kısa bir siyasi-toplumsal panoramasını çiziyor Cennet’teki Âdem’de. Gongora’nın yoksullara ve toplumun ‘ötekileri’ne yönelttiği şiddeti anlatırken, “Gittikçe şiddetlenen bu önlemleri adaletten çok intikam peşindeki halkın da beğendiğini fark ediyorum” dedirtiyor bir karakterine. Örneğin, eşcinsellere karşı savaş açılınca “hassas vatandaşlar” hemen Meksika Ahlakperverler Birliği’ni (MAB) kuruyor. Birlik liderinin basın açıklaması çok tanıdık: “Ülkemizde evsizlere de ibnelere de yer yok! Milletimizi pisliklerden arındıracağız! (…) Meksika’nın dindar, muhafazakâr bir ülke olduğunu kimse unutmasın. Şiddet dolu ve eril bir ülke…”

Şiddetinin dozunu arttıran Gongora’nın icraatlarının anlatıldığı bir bölüm var ki, insan kendini, ‘Fuentes Meksika’yı anlatıyor, biz Türkiye’yi okuyoruz’ demekten alamıyor:

“Gongora, düşmanlarının listesini çıkarıyor. Hepsini tek tek, hiç acele etmeden kodese tıkıyor. Birini bayrağa saygısızlık etmekle suçluyor; ötekini kamu fonunu hortumlamakla; üçüncüsünü görevi kötüye kullanmakla; dördüncüsünü Adán Gonzales’in kadir-i mutlak simgesine hakaret etmekle.”

Edebiyat kilisesinin papaları
Fuentes, yerele hapsolmamış bir yazar; büyüklüğü buradan geliyor. Bir edebiyat eleştirmeni olan Maximo Sol’u anlattığı satırlar bu anlamda tanıdık ve geçerliliğini koruyor. Kendi “değer, öğreti ve çıkar hiyerarşine” giren yazarlar-şairler aracılığıyla iktidarını perçinleyen, canı istediği zaman edebiyat dünyasında “Olimpiyat yetkilisi havasında cezalar ve ödüller dağıtan” bu eleştirmene Fuentes, “edebiyat kilisesinin papası” diyor. Hâkim edebiyat ortamına eleştirileri oldukça sert Fuentes’in; ama Adán Gorozpe’ye söylettiği şu sözü bir kenara yazmakta fayda var: “Yazarları okumakla yetinmek lazım, yüz göz olunca tatları kaçar.”

Fuentes, öldürülen çocukların terörist ilan edildiği, yoksullara ve ezilenlere baskının ve ölümcül saldırıların yaygın olduğu, doğa olaylarını metafizik tezlerle açıklayan ve yalandan başka bir şey vaat etmeyen medyanın hâkim olduğu, halkın dizilerle uyuşturulduğu, edebiyat dünyasının toplumla bağının olmadığı, erkek egemen bir dünyayı ve faşizan bir yönetim altındaki bir ülkeyi (aslında Meksika ama Türkiye diye okunabilir) anlatıyor.

Fuentes’in ölmeden iki yıl önce yayımlanan bu romanını Emrah İmre’nin güzel çevirisiyle okumak için bence nedenimiz çok.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Cennet’teki Âdem – Carlos Fuentes
Can Yayınları, 2013