Haydar Ergülen

Garip bir kitapla karşı karşıyayız. Kelime oyunu da var bu cümlede, gerçek de! “Gerçek nedir?” diye sorarsanız bilemem, iyisi mi onu “Garip”in gerçekliğine bırakalım.

Bu Gece Neden Uyuyamıyorum Evimdeki Yatağımda (Turkuaz Yayınları, Temmuz 2016), kitabın adı tastamam bu, alt başlığı da Garip Üzerine Yepyeni Tezler. “Garip” sözcüğünde de yepyenilik olduğu için, garip tezler bile diyebiliriz. Kitabın yazılış nedenine gelince, işte bu hepsinden de “Garip” ama güzel: Erhan Altan ona Orhan Veli okuyarak şiiri sevmesinde baş sorumlu olan babası Necat Altan’a bir kitap ithaf etmek ister. Bu kitap da, babasının çok sevdiği Garip üzerine olur hâliyle.

Erhan Altan, 2000’lerin ilk 10 yılının deneysel şiiri üzerine incelemelerinden oluşan Sıfırlı Yıllarda Şiirimizde Deney/im (2013) ve Sanatımızda Bir Dönemeç: 50’li Yıllar, Ankara’nın da aralarında bulunduğu kitaplarından tanıdığımız yazar, çevirmen, denemeci. Çevirilerinden yazılarına her kitabını ilgiyle okuduğum ve şiire dair ne söyleyecek diye heyecanlandığım bir isim. Sanatımızda Bir Dönemeç: 50’li Yıllar, Ankara kitabı için kısa bir yazı da yazmıştım.

Tezlere geçmeden önce, kitabı okurken ve bittiğinde bende uyandırdığı duygulardan söz etmek istiyorum. Orhan Veli ve arkadaşları Melih Cevdet Anday ile Oktay Rifat’ın şiirlerinden ve birlikte yazdıkları bir manifestodan oluşan, 1941’de yayımladıkları Garip kitabı ve dolayısıyla Garip şiiri, 75. yılında böyle bir kitabı hak etti. Garip üzerine en ilginç çalışma bence.

Erhan Altan, babasının hoşlanacağı bir kitap yazmıyor elbette ve baştan “Babamın Garip’ine ihanetimi, şiire sadakatimle ödemeye çalıştım,” diyor. Bunu da “Orhan Veli’nin lirik öznesinin baştan çıkarıcılığına kapılmadan” yapmaya çalışıyor. Ortada bir gövde var ama, onu babasıyla birbirine bağlayan: “Attığı safralarla serbestleşen, ama en gizli gönül bağlarıyla da nazım kalan, kendi benliğini ise bu iki alemin arafında bulan ama aslında bir süreçten ibaret olan bir gövde…” (agy, s.10) bu.

Temellendirerek dile getirdiği tezlerinden ilki, Garip’in “serbest nazmın ikinci ve son evresi” olduğu. İlk evre, Nazım Hikmet’le özdeşleştirilmiş dönemidir serbest nazmın. Altan, serbest nazmı da, serbest ve nazım olarak görüyor. Hece şiirinden gelindiğinde “serbest”, İkinci Yeni’den geriye bakıldığında “nazım” gibi görünüyor. Atılan safralarsa, önce ölçü, sonra uyaktır.

Garip şiirlerinin kısa olması, “nazımdaki gibi sıkı bir doku”yu da gerekli kılmıyor. “Ölçünün boyunduruğu”ndan kurtulan şiirde yeni düzen, cümlenin bir alt dizeye taşan bölünmesi, “artlama” ile başlıyordu. Artlama ve şiirlerin kısalığı, zorunlu hareketleri, Altan’ın deyişiyle “Garip’te serbest nazmın serbest bir nazım olmasını destekleyen” liste, tekrarlar, kalıplar, nükte, karşıtlıklar, bağlaçlar ve sorular gibi araçlarsa serbest hareketleri oluşturuyordu. Kitabın 3. ve en sıkı bölümlerinden olan “Serbestin nazı: Gevşek doku-İhtiyari araçlar”da 3 Garip şairinden örneklerle bu araçlar açıklanıyor.

Erhan Altan, serbest nazmı, bir mekan ve hareket olarak da niteliyor. Ama bir “ara bölge”, ki daha sonra “araf”tan da söz edecektir: “Ölçüden koparken bütünden ayrılmamak, serbestliğe yelken açarken dizenin sınırlarından uzaklaşmamak; bu arada kalmışlık ve hatta arada kalma konusundaki kararlılık” (agy, s.71) Garip şiirinin karakteristik niteliğidir. “Yerleşiklikle yolculuk” arasında gidip gelen bir şiir. Bunu da bavul metaforuyla açıklar. Garip’in bavulunu kopuş korkusu yahut arzusu biçimlendirir. “Mekan ve Hareket”, kitabın okuması en zevkli bölümü.

Son bölüm, “Garip’in Gerçekliği”: “Garip kendini tüm geleneklerin dışında görüyordu, bu yüzden de serbest nazım olarak adlandırılmayı reddetti. Bu aslında bir “dışında olma” değil de bir “arada olma” hâli idi.”(agy, s. 121). Katılıyorum, bu “Garip” tezler okunmaya ve tartışılmaya değer.