Alperen Gençosmanoğlu

Yeni gen teknolojileri, insan genom projesi, yardımcı üreme teknikleri, tüp bebek, sperm bankası, taşıyıcı annelik, kök hücre çalışmaları, kordon kanı bankaları… Sıkça karşılaşır hale geldiğimiz bu kavramlar artık gündelik hayatımızı etkileyecek kadar yakınımızda. İnsan vücuduna yönelik yeni teknolojiler toplumsal hayatımızda yapısal dönüşümlere yol açıyor. Her birini insan soyunun zafiyetlerinden arındırılması ve mükemmelleştirilmesinin muştusu olarak duyduğumuz bu kavramlar tedirgin bir meraka yol açıyor. Biyoloji alanındaki bu yeniliklerin ahlak, siyaset, hukuk ve din alanlarında önemli tartışmalara yol açtığına şahit oluyoruz. İnsan Allah’ın koymuş olduğu kanunları değiştirebilir mi? İnsan iradesi ve gücünün sınırları nelerdir? İnsan fıtratına müdahale mümkün müdür? İnsan ömrünü uzatmak mümkün müdür? Genetik olarak meydana getirilen değişiklikler yaratılış kanununa müdahale midir?

Genlere Müdahale – İlahi Kader İlişkisi” başlıklı kitabında yukarıdaki soruları merkeze alan Berat Sarıkaya yaptığı çalışmayı şöyle özetliyor: “İnsanın biyolojik yapısıyla ilgili bilgilerimizin, günümüz genetik ve mikrobiyoloji alanlarındaki araştırmalarla artması, Allah tasavvurumuz ve kader anlayışımız da dâhil olmak üzere birçok teolojik konuyu gözden geçirmeyi zorunlu kılmıştır.”

Şunu baştan belirtmeliyiz ki kitap miadı dolmuş, klasik bir İslam-bilim tartışması yapmıyor. Bundan ziyade genetik ve mikrobiyoloji alanındaki yeni gelişmelerin kelam tartışmaları eksenindeki konumunu değerlendiriyor. Kuran’daki fıtrat, irade, ecel, yaratma gibi temel kavramları ve kader inancı çerçevesinde İlahi irade ve insanın failliği gibi kadim tartışmaları tekrardan gündeme getiriyor.

Bu konular hakkında İslam düşüncesindeki yaklaşımların kısa bir özetini sunduktan sonra günümüzdeki genetik bilim gelişmeleriyle birlikte nasıl değerlendirilebileceklerini tartışıyor. Yazarın konu üzerindeki değerlendirmeleri, Kuran’ın yorumlanmasına dair önemli bir katkı sunuyor. Sarıkaya, Allah’ın yeryüzündeki kanunları ya da Sünnetullah konusunda zamansal koşullara ve aslında pozitivist paradigmaya bağlı kalarak düşündüğümüzü ortaya koyuyor. Daha önce mümkün olmayan olaylar, içinde bulunduğumuz zamanın teknolojik imkanlarıyla gerçekleştiğinde bu durum bize Allah’ın iradesinin ihlal edildiğini düşündürüyorsa Sünnetullah ve İlahi irade anlayışımızda temel bir yanlış olduğunu gösterir. Yazar bu durumun Kuran ayetlerine yaklaşımımızdaki bir hata ile doğrudan ilişkili olduğunu şu örnekle gösteriyor; Kuran’ın pek çok farklı yerinde insanların kadın ve erkek olarak yaratıldığı söyleniyor, ancak tarihin çok eski dönemlerinden beri çift cinsiyetli doğumların da gerçekleştiğini biliyoruz.

Buradan söylenebilecek şey şu ki Allah bazı ayetlerde bize ideal ya da yaygın olan durumu gösterir, ayetin tasvirinin dışında bir durumla karşılaşmamız İlahi iradenin ya da ayetlerin geçersizliğine dair bir gösterge değildir. Bu bağlamda yazar tartışmaya dair şu tespiti yapıyor; “genetik olarak gerçekleştirilen müdahaleler, Allah tarafından insanın tasarrufuna bırakılan bir alanda, insanın kendi iradesiyle gerçekleştirdiği fiillerdir.”

Kitabın ilk kısmına dönüp baktığımızda, 1950’leden bugüne insan bedenine etkileri bağlamında genetik bilimi ve mikrobiyoloji konularındaki gelişmelerin kısa bir özeti ortaya konulmuş. Kelami tartışmalarda olduğu gibi burada da yazar oldukça anlaşılır bir dil kullanmış ve her okurun kolayca intibak sağlayabileceği giriş düzeyinde betimleyici bir anlatım sunmuş. “İnsan Genom Projesi”, in vitro fertilizasyon (dış ortamda embriyo oluşumu) ve kök hücre gibi konularda açıklayıcı bilgiler sunarak ne tür çalışmalar olduğu ve yol açtıkları yeni soruları ve sorunları görünür kılıyor. Bu sorunların en önemlilerinden biri DNA’lar vasıtasıyla henüz embriyo aşamasında tespit edilen hastalıklara müdahale ederek hastalıklı nesilleri sağlıklı nesiller haline getirmek. İlk planda ‘iyi niyetli’ görülebilecek bu yaklaşım kitapta da görüldüğü üzere biraz üzerine gidildiğinde Hitler’de örneğini gördüğümüz üzere daha önce devletlerin kontrolünde olan öjenizmin (biyolojik ıslah), bireylerin inisiyatifine sunulması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Yazar haklı olarak sorduğu üzere ötenaziye izin verilmeyen bir dünyada, doğmamış çocukların geleceği üzerinde tahakküm kurmak nasıl açıklanabilir.

Böylece genetik müdahaleler karşısında insanın nesne pozisyonuna düşüşüne tanıklık ediyoruz. Bu anlamda kitapta farklı örnekleriyle anlatılan ve günümüzde oldukça hegemonik bir güce sahip olduğunu düşündüğüm bir başka alan ise nörofarmakoloji. Duyguların vücuttaki belli hormonlara bağlı olduğunu savunarak, duygu ve kişilik durumundaki her türlü bozukluğun biyolojik kökenleri olduğu ve ilaç tedavisi ile çözülebileceğini savunan bu yaklaşım insanın çevresindeki yapısal sorunları görünmez kılıyor ve insanı iradesizleştirerek oldukça determinist bir yaklaşıma sebep oluyor. Bir başka deyişle ‘duyguların biyolojikleştirilmesi’ denilen bu durum bir tür ‘yeni-kaderciliğe’ sebep oluyor.

Kitaptaki birçok önemli noktaya kısaca değinmeye çalıştığım bu incelemeyi, kitabın izleklerini belirleyen analitik ayrımı alıntılayarak bitireyim; “genetik müdahalelerde özne olarak insanın konumu, genetik müdahalelerde nesne olarak insanın konumu ve insana yönelik genetik müdahalelerin sınırı.”

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Genlere Müdahale-İlahi Kader İlişkisi  –  Berat Sarıkaya
Pınar Yayınları, 2014