Hayrettin Orhanoğlu

Modern şiirin çıkış noktalarından biri de modern bir mit yaratma arzusudur. Sanatın ve daha önemlisi insanın özgürlüğü henüz tam olarak şekillenmemişken modern bir mitoloji, modern bir bilinç ve nihayet özgür bir dil arayışı hep arzulanagelmektedir. Bu dil arayışını temellendiren kışkırtıcı verilerden biri de imge ve imge anlayışlarıdır. Bu bağlamda sanatın bu özgürleştirici güçlerden azami derecede faydalanarak yeni açılımlar elde etmesi düşünülmektedir.

İkinci Yeni içerisinde yer alan şairlerin anlayışları arasında birebir bir aynılık olduğu yanlışını bir kenara bırakırsak Edip Cansever, soyutluğu, daha çok gerçeklik bağıntılarından kopararak gerçeküstücülükle buluşturan bir şair olarak anılmalıdır.
Sartre’ın kelimeleriyle ifade edersek anı-imgelere yer veren şairin çocukluk imgelerine ağırlık verdiğini söyleyebiliriz. Yer yer sembolik bir tavır sergileyen imge anlayışında Cansever, kelimenin anlamsal katmanını giderek genişleyen geniş bir imge alanına dayandırır. İlk şiirlerinden “Masa da Masaymış Ha”  şiirinde masa, diğer nesneleri ve oradan da bütün dış dünyayı temsil eden bir soyut evreni ifade eder. Nesnelerin birbiriyle olan ilişkisi bağıntı ama aynı zamanda bağıntısızlık ilkesiyle tanınır. Bağıntı, nesnelerin sebep sonuç ilişkisi; bağıntısızlık ise tek başınalık ilkesi üzerine kuruludur. Edip Cansever de tam bu noktada nesneler aracılığıyla durumları esas alan, durumlardan oluşturduğu bir imge dünyası kurmuştur şiirlerinde. Bir başka deyişle onun şiir dünyası nesnelerden değil, nesnelerle elde ettiği durumlardan oluşur. Bu yönüyle onun şiirlerini belirleyen temel ilkenin paradoksal tutum olduğunu ortaya koyabiliriz. Bu, daha çok gerçekçilik anlayışı açısından düşünülmeli ve onun şiirlerindeki soyutluğu bu bağlamda değerlendirmeliyiz. Cansever, bu sebeple bireyci tarafıyla insana, insanın varoluş kaygısına; toplumcu yanıyla da evrensel insandaki öze atıfta bulunur. Ancak kaba bir genellemeyle ne bireyci ne de toplumcudur. O, bireyin düşünsel temelindeki insanı ele alır. Bu düşünsel temel, bir zihniyet kırılmasını barındırsa da evrensel olanın aidiyeti ile düşünselliğin aidiyetini birleştirmek anlamıyla şekillenir.

Son olarak, sanatçıyı diğerlerinin arasından sıyrılarak bugüne taşıyan asıl güç, imgenin kültürü taşıyıcı niteliğiyle sanatın anlaşılmasına yaptığı katkı gücüdür. Gerçeküstücülük, son yüzyıl Avrupa sanatı gibi bizde de önemli bir kırılmadır. Ancak en özgün üslubunu Edip Cansever’in şiirlerinde bulur. Modern ve evrensel olanı biçimde değil de bireye bakışında bulan akımın ondaki görünümünün bir diğer önemli niteliği hiç kuşkusuz gelenekle modernlik karşıtlığına ideolojik bir vasıf eklememesidir.

Arka Kapak dergisi 33. sayı