Ekrem Sakar

“Doğu da Allah’ındır
Batı da Allah’ın
Kuzey ve Güney tarafları dahi
O’nun kudretiyle sulh içindedir”

Goethe

Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında cereyan eden sayısız savaşlar nedeniyle Batı’da mütemadiyen İslâm’a karşı düşmanca bir duruş sergilenirken, önyargısız ve daha tarafsız bir görüş noktasına yükselme kudreti gösteren münferit kişiler yaşamıştır ve bunlardan biri de Goethe’dir. İncil’den sonra Kur’ân, onun en çok hâkim olduğu esas dinî metin olmakla birlikte bilhassa Hz. Muhammed’e içten bir alâka geliştirmesi ve henüz 23 yaşındayken Peygamberimiz hakkında harikulâde bir kaside yazması, şairin hayatında en hayret verici fenomendir. Yaşamı boyunca hayranı olduğu Voltaire’in, Le fanatisme ou Mahomet le Prophète başlıklı tahkir edici manzum trajedisine mukabil “Hz. Muhammed’i asla bir sahtekâr olarak göremeyiz.” diyen Goethe’nin İslâm’a duyduğu ilgi, hayatının bir döneminde heves ettiği bir şey değildir. Zira 70 yaşlarında bir şair olarak, Kuran’ın tümüyle Hz. Peygamber’e indiği Kadir gecesini huşu içinde kutlamak istediği düşüncesini alenen itiraf etmesi ve kendisinin Müslüman olduğu yolundaki söylentiyi reddetmemesi bunu ispatlamaktadır. Buna rağmen Goethe’nin gizlice ihtida ettiğini söylemek mümkün değildir, çünkü başka bir dine geçmeye az önem vermiş müellif, İncil ve Kuran’a müsavi ölçüde saygı duymuş ve kesbettiği ilmi Doğu ile Batı arasında bir köprü kurmak için kullanmıştır.

28 Ağustos 1749’da, Frankfurt şehrinde doğan Johann Wolfgang von Goethe’nin, daha küçücükken annesinden ve büyükannesinden dinlediği Binbir Gece Masalları ile hayal dünyası şekillenmiş, üniversite yıllarında (1771-1772) hocası Herder vasıtasıyla Arap şiirine ve Kuran’a karşı derin bir merakı hâsıl olmuştur. 1814’te meşhur şarkiyatçı Hammer’ın Hâfız Divanı tercümesiyle Fars kültürü ve edebiyatı, Friedrich von Diez’in çalışmalarını takip ederek Türk kültürü ve edebiyatı hakkında malûmat edinmiş olan müşarünileyhin, gençlik yıllarından beri İslâm’a karşı geliştirdiği pozitif ilişki sayesinde Müslüman ülkelerin hususiyetlerini anlama gayreti, geniş bir bilgi donanımı kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Doğu’yu asıl şiirin vatanı olarak gören Goethe, şark şiirinin esasına ve hangi şartlardan doğduğuna yoğunlaşması neticesinde ve hassaten Hâfız Divanı’nın tesiriyle Doğu Batı Divanı’nı kaleme almıştır. Goethe’nin yaşlılık döneminde yazdığı mezkûr kitap, İslâm’ın kıyas kabul etmez tarzda tebcil edildiği bir eser statüsündedir.


Doğu – Batı Divanı
Garplı Müellifin Şark Divanı
Johann Wolfgang von Goethe
Çevirmen: Senail Özkan
Ötüken Neşriyat

Elbette divan deyince hamdele ve salvele ile başlayıp tevhid, münacaat, na’t nazım türleriyle devam eden, kitabın sonunda da “min kütübi’l-fakîrü’l-hakîr Goethe Efendi” ibaresi bulunan bir şey zannetmek yanlış olur. Goethe’nin eseri her ne kadar divan adını taşısa da gerek muhteva gerek şekil bakımından doğu kültüründe yazılmış divanlarla aynîlik hususiyeti taşımıyor. Ancak benzeyen yönleri dikkate alınarak bildiğimiz divanlara “eşsiz bir nazire” olarak kabul edilebilir. Şarkılar, Hâfız, Aşk, Murakabe, Sıkıntı, Hikmetler, Timur, Züleyha, Sâki, Mecazlar, Persler, Cennet adlı on iki kitaptan müteşekkil olan bu Divan’da yaklaşık 250 şiir yer almakta. Goethe, Kuran’dan aldığı ilhamla yazdığı pek çok şiirde yeri gelir esmâ-i hüsnâdan bahseder yeri gelir cennet tasviri yapar; lâkin bununla da kalmaz, şark dünyasına ait tarihî şahsiyetleri ve unsurları, Doğu edebiyatı şiirlerinde sıklıkla rastlanan mazmunları ve mecazları şiirlerine dâhil eder. Düşüncelerini nakşettiği şiirlerinde Kuran’ın mahlûk olup olmadığı ve cennet dilinin ne olduğu gibi itikadî münakaşalara katılır, kadının toplumdaki yeri ve şarap yasağı gibi toplumsal hadiseler çerçevesinde fikirler serdeder. Hatta bizim Ebussuud Efendi’nin Hâfız Divanı hakkında verdiği fetvayı, metne sadık kalmakla beraber içinden geldiği gibi yaptığı bir çevirisiyle ve Niyazî-i Mısrî’nin şiirleri hakkında bir fetva manzumesini de eserine dâhil eder.

Doğu-Batı Divanı’nı anlamak, Goethe’nin bunu yazarken neyi amaçladığını kavramak adına edebiyat otoritelerinden Katharina Mommsen’in kaleme aldığı ve tercümeleri yine Senail Özkan tarafından yapılmış Goethe ve İslam ile Goethe ve Dünya Kültürleri isimli çalışmalara da mutlaka başvurulması gerekiyor. Goethe ve İslam kitabı, Goethe’nin İslâm’a bakış açısını, hangi unsurlardan istifade ettiğini, İslâmî konulardaki görüşleri vb. konular hakkındaki yazılardan müteşekkil bir çalışma. Buradaki yazıları okuyunca sadece Goethe’nin İslâm dini ile olan ilişkisini değil, aynı zamanda bir Batılı mütefekkirin ve mütecessis bir gayrimüslimin İslâm’a perspektifini de öğrenmiş oluyoruz. Goethe ve Dünya Kültürleri adlı kitaba gelirsek; Goethe’nin Arap hikâye sanatından İran hayal dünyasına kadar olan ilgisini, hatta müellifin üzerindeki Türk tesirini de inceleyen yazılar mevcut. Bitmez tükenmez bir merak ve iştiyakla farklı kültür ve medeniyetlere dair okuyan ve öğrenen Goethe’nin bunları eserine nasıl ve ne şekilde yansıttığını konu edinen makaleler hakiki manada ilgi uyandırıcı ve ufuk açıcı nitelikte.

Fransız ilim adamı Buffon’un “Le style est l’homme même” şeklindeki meşhur şu sözü dilimizde “Üslub-ı beyan ayniyle insandır” biçiminde yer bulmuş olup, ancak ve ancak yüce şahsiyetli insanların güzel üslup sahibi olabilecekleri anlamında bir deyiştir. Buna istinaden, kullandığı lisan itibariyle Alman literatürü içinde değerlendirilebilen fakat beynelmilel ve çağlarının ötesinde bir söylem geliştiren Goethe’nin muhteşem üslubunu başka bir dile yansıtmanın pek müşkül bir iş olacağı aşikârdır. Yazı boyunca mevzubahis ettiğimiz kitapların çevirmeni olan Senail Özkan, Almancaya olan vukûfiyeti, Goethe’nin eserlerine olan hâkimiyeti ve fevkalâde Türkçesiyle harika çalışmalar ortaya koymuş. Yıllarını harcadığı bu kitapların başında verdiği hazırlayıcı yazılar ve sonlarına eklediği açıklayıcı bilgiler sayesinde dört başı mamur çalışmalara imza atmış. 

  • 22 Mart 1832 yılında ölen Johann Wolfgang von Goethe’nin son sözleri…

Arka Kapak dergisi 8. sayı