Kültigin Kağan Akbulut

Neden süper kahraman hikâyeleri okuruz? Ya da neden süper kahraman hikayelerine ihtiyaç duyarız? Sadece ABD menşeili popüler süper kahraman hikâyeleri değil, geçmişe gittiğimizde de neden Yunan Tanrıları süper güçleriyle bilinir ve anılır? İnsanoğlunun kendi gücüyle yetinmeme ve hep daha fazlasını isteme takıntısı nereden gelir? Daha önemlisi, daha fazlasını elde etsek yine de yetecek midir?

“Lost Başucu Kitabı” ve ”Hürriyet Daily News” gazetesindeki yazılarıyla tanıdığımız Emrah Güler ilk romanı Sudan Gelen ile yerli işi bir süper kahraman hikayesi anlatıyor. Akademisyen Nehir Nadir’in süper güçlerini keşfetmesini, çevresindeki diğer süper güçlülerle tanışmasını ve bu yeni dünyada yaşadıklarını okuyoruz kitapta. Nehir bir anda ortaya çıkan ve pek anlamlandıramadığı süper güçlerinden bıktığı bir dönemin ardından kendini Boğaz Köprüsünden atmışken birden kendini havada, üniversite dekanının kollarında uçarken bulur.

Yıllarca birlikte çalıştığı Kerem Hoca hem Nehir’i ölümden kurtarmıştır, hem de Nehir’in yalnızlığını ve kafa karışıklığını giderecek biri olmuştur. Kerem Hoca Nehir’e süper kahramanlığı anlatır, kendi güçlerini geliştirmesi ve kontrol etmesi için başka bir süper kahramanın onu eğitmesini sağlar. Ama bir yandan da Kerem Hoca Nehir’i hiç bilmediği karanlık ve süper güçlüler arasındaki politik ayrışmaya dayanan bir durumun ortasına sokar.

Emrah Güler kitabına, birçok insanın biraz da eğlence amaçlı sorduğu, “Süper gücün olsa ne olsun isterdin?” sorusuyla başladığını belirtiyor röportajlarında. Sudan Gelen dünyasında dünyayı (Süperman) ya da yaşadığı şehri (Batman) kurtaracak güçte insanlar yok, bu nedenle ABD menşeili çizgi romanlardan farklı. Sudan Gelen’in süper kahramanlarının güçleri bazen klişe (uçmak, teleportasyon), bazen ilk başta anlamsız görünen ama kimsenin kayıtsız kalamayacağı cinsten (Horoskör de denen Burçdeğiştirici), ya da günümüz politikasına referans veriyor (Geridönüşümcüler).

Sudan Gelen yeni dönem süper güç anlatılarının önemli noktalarını içinde barındırıyor. Vampir dizisi True Blood ve X-Men serisi ile popülerleşen süper güçlüleri bir azınlık metaforu olarak okuma modasına uyuyor. Süper güçlerin getirdiği olanakların yanında diğer insanlardan farklı olmanın yarattığı travma karakterlerin önemli özelliklerinden biri oluyor. Bunun yanında Sudan Gelen’de hikaye açıldıkça farklı süper güçleri olan kişiler arasında da ayrışmalar olduğunu ve dünyada nasıl konumlanacaklarını tartışan politik ayrışmalar olduğunu görüyoruz.

Sudan Gelen’de benim en çok dikkatimi ve ilgimi çeken yön de başkarakter Nehir’in günümüz entelektüel kadınını temsilindeki başarı oldu. Nehir romana, “Nasıl oldu da benim gibi akılcılıkla var olan, şüphecilikle beslenen bir bilim kadını, kurgusuna bile tahammül edemediği bir dünyada buldu kendini?” diyerek başlıyor. Dahası, böyle bir kadın bu dünyada neler yaptı? Öğrencilerine Bourdieu anlatan, akademik kitaplarının yanında Tezer Özlü okuyan, Cihangir’de yaşayan, olaylar karşısında bazen “aşırı okumalar” yapan ve hemen bunun farkına varan bir karakter Nehir. Akılcılıkla metafiziğin yüzyıllar süren savaşında Nehir kendine yer bulmaya çalışıyor.

Tabi kitabın eksik yönleri de var, bazı açılardan olmamışlık hissi veriyor. Keşke yazar belli konuların üzerine daha fazla gitseydi ve romanı daha da derinleştirseydi diyorsunuz. Ya da olay örgüsü daha sıkı biçimde kurulabilirdi. Ancak kitabın sonu Nehir’i yeni maceralara sürükleyebilecek bir sonla bittiği için devam kitaplarına bırakıyoruz beklentilerimizi. Sudan Gelen eksikliklerinin yanında, yerli süper kahraman anlatısı olması açısından heyecan verici, sade gözlemleriyle ve ince esprileriyle okuru ayakta tutan, karakterlerinin tutarlılığıyla yeni çalışmalara ilham verecek bir roman.

Not: Karakterlerin devamlı takıldığı gizli süper güçlü barı Gılgamesh’in web sitesini de ziyaret edip, keşke o kokteyller gerçek olsa diyebilirsiniz: gilgamesh-bar.com

babilcomdanalabilirsiniz

Sudan Gelen – Emrah Güler
İthaki Yayınları