Doruk Önal

Her/Aşk, Spike Jonze’nin 5 dalda Oscar adayı olan ve En İyi Özgün Senaryo ödülü alan 2013 yılının öne çıkan filmlerinden birisi. Film her ne kadar bir aşk hikâyesi anlatsa da, bu aşk hikâyesinin temelinde sanallaşan ya da robotlaşan insan hayatı daha dikkate değer unsurlar olarak öne çıkıyor.

Şöyle kısa bir özet geçmek gerekirse, teknolojinin bugünden de ileride olduğu bir zamanda, başkalarının mektuplarını yazarak geçimini sağlayan ve karısından ayrılmak üzere olan Theodore’un (Joaquin Phoenix), yepyeni teknoloji ürünü yapay zekâ bilgisayar programı Samantha’yı (Ses: Scarlett Johansson) satın alıp, kendini bir insanmışçasına geliştiren bu yapay zekâ bilgisayar programı ile yaşadığı aşkı anlatıyor. Karısı Catherine (Rooney Mara) ile yaşadığı ayrılık ve bu süreç Theodore için epey zorlu geçmektedir. Hayattan zevk alamayan, hüzünlü bir adamdır o. Tesadüfen karşılaştığı bu yapay zekâ reklamıyla ve sonrasında Samantha ile kurduğu ilişki ile hayatı bambaşka bir yöne kayacaktır Theodore’un.

Black Mirror dizisini izleyenler için söyleyeyim, bu filmi izleyenler oradan izler bulacaklardır. Her bölümü farklı yönetmenler tarafından çekilen dizi, insanoğlunun teknolojiyle imtihanı denilebilecek konulardan oluşuyor. Tüketim kültürünün insanlığın artık vazgeçilmez bir parçası olduğunu, aslında bizim ona sahip olmadığımızı, var olmak adına elimize aldığımız bu ürünlerin bizi esir aldığını anlatıyor. Bu sahip olma ilişkisinin özellikle medya yoluyla insan zihnine pompalandığını, yarattığı anlam dünyasıyla bu ürünlere sahip değilseniz sanki “var olamazmışsınız” algısının insanları hangi noktaya getireceğini anlatan ve bu durumu fazlasıyla eleştiren bir dizi. İnsan ruhunun kör noktası bulunarak onun hayatına giren bu teknolojik ürünler, derin pazar araştırmaları ve medya ile hayatımıza sokuluyor. Kısaca insanı bağımlı hale getirip, bütün enerjisini sömüren, bundan sonuna kadar faydalanan bir çağı ve geleceği bu dizi de görüyoruz.

Her/Aşk filmi de bu anlamda insanoğlunun teknolojinin kucağına nasıl düştüğünü, insanı nasıl yalnızlaştırıp, asosyal birey yaptığını anlatıyor. En azından ben bu pencereden bakıyorum filme. Çünkü bir bilgisayar yazılımıyla aşk yaşamak, hayatının önemli bir parçası haline getirmek ve yokluğunda derin boşluklara düşmekten çıkarabileceğim sonuç en basit haliyle budur.

Kahramanımız Theodore hakkında, eski eşi ile olan buluşmasında, hayata dair isteklerinden birini öğreniyoruz. Theodore’un bir bilgisayar yazılımı ile ilişkisi olduğunu öğrenen Catherine, “Her zaman hayatın gerçekleriyle uğraşmanı gerektirmeyecek bir eşin olmasını istemiştin.” diyor kahramanımıza. Fakat filmin neredeyse hiçbir anında Theodore ve Samantha’nın ilişkisi diğerleri tarafından yadırganan bir ilişki olarak görülmüyor. Aksine o dünyanın bir parçası, olması mümkün bir şey gibi yaklaşıyor herkes. Hatta Theodore için bu ilişki her şeyden daha gerçek bir yaşama dönüşüyor. Theodore her daim yanında olan, onu dinleyen bir sese âşık oluyor. Hiçbir kalıba sığmayan, istediği gibi hayal edebildiği bir sevgili buluyor kendisine. Fiziksel dünya ona daha zorlu ve acı verici geliyor demek yanlış olmayacaktır.

Günümüzde de durum farklı mı? Yani teknoloji her anlamda bizi çevrelemişken, onsuz hareket edebilmek mümkün mü? Akıllı telefonların hızla yayılması, onlarsız bir anımızı bile geçiremememiz ve hatta hayatımızı yönetemediğimiz gerçeği ortada. Devrimlerin, isyanların bile internet mecralarında, sosyal medya platformlarında örgütlendiği bir dünyadayız artık. Bir bilgisayarla aşk yaşamışız çok mu? Kara bir dünyanın görüntüsünü sunan film, hayal gibi görünenlerin olabileceğini gösteriyor bir yandan da. Halihazırda kullandığımız teknolojik ürünlerin birkaç sene içerisinde nostaljik ögelere dönüşmesi pek de uzak görünmüyor.

Son olarak söylemek isterim ki film gerek konusuyla, gerekse anlatım tarzıyla başarılı bir film. Başarılı oyuncu performanslarının yanı sıra Scarlett Johansson’un öne çıkan ve bütün filme sadece sesiyle olan katkısı ise yadsınamaz. Teknolojinin insanı esir alması, biz onu yönettiğimizi sanırken sanki teknolojinin kontrolünde olan bizmişiz gibi, içine sürüklenişimizi anlatan bu film, teknoloji ve sanal olan sadece bedenlere değil artık duygulara da sinmeyi başarmışsa ‘İnsan için geriye yapılacak ne kalıyor?’ diye de sordurtuyor ayrıca.

babilcomdanalabilirsiniz

Yönetmen:Spike Jonze
Senaryo: Spike Jonze
Yapım yılı: 2013, ABD