Fotoğraf: Md. Akhlas Uddin

 İlker Arslan

Türkiye edebiyatında ütopya/distopya örnekleri fazla değil. Bunun bir sebebi de böyle bir yazın geleneğimizin olmaması olabilir.

Daha önce çocuk/gençlik kitaplarıyla tanınan Seran Demiral bu sefer, İthaki Yayınları’ndan piyasaya çıkan bilimkurgu türünde yazdığı bir romanla okuru selamlıyor: Hayat Üretim Merkezi. “Yaşadığınız hayattan sıkıldınız mı? Meslek seçiminizle ilgili kafanızda soru işaretleri mi dolaşıyor? Her yılbaşı geldiğinde hayattan ikinci bir şans mı umuyorsunuz? Her şeye baştan başlamayı isteyip, kendinizde yeterli cesareti bulamamaktan mı yakınıyorsunuz? Biz size ihtiyaç duyduğunuz cesareti vaat ediyoruz!” diye başlayan roman, okuru oldukça sürükleyici bir dünyanın içine sokuyor. Bu dünyada kahramanlar kendi hayatlarını kendileri üretiyor. Her kahraman kendisine, kendi alternatif dünyasını yaratırken, satırlar ilerledikçe hem romandaki kahramanların hem de onlara paralel olarak okurun kafası karışmaya başlıyor. İnsanın var olduğu her yerde problemlerin de var olacağını bilen yazar, belki de okura romanı okudukça kendisini sorgulatmaya başlıyor: Hayallerin hayat olduğu bir dünyada ne kadar ilerisini hayal edebilirdiniz?

Hayat Üretim Merkezi, bir ütopya olduğu kadar aynı zamanda bir distopya örneği olarak da görülebilir. Yeniden üretilen hayatlar, kahramanları kendi ütopik dünyalarında var ederken, beklenmedik gelişmeler, gerçek dünyada yaşanan olaylar ve neredeyse iki dünyanın iç içe geçmesi, bu yeniden üretilen hayatların var olduğu dünyanın sanılandan daha zorlu bir uzam olduğunu gözler önüne serer. Ünlü bilimkurgu filmi Matrix’te, filmin iki ana karakteri arasında geçen bir konuşma, Hayat Üretim Merkezi’ndeki kahramanların kafa karışıklığını da anlatır niteliktedir aslında

Hayat Üretim Merkezi’ndeki kahramanlardan bazıları da gerçek dünyaya dönmek ve kaldıkları yerden hayatlarına devam edebilmek isterler ancak artık ne geldikleri yer bıraktıkları gibidir ne de bırakmak istedikleri yer onları olduğu gibi bırakacaktır. Bir hayatı yeniden üretmenin verdiği haz, başlarda bütün kahramanlara cazip gelse de hayallerinin sınırsızlığı ve üretimlerine yardımcı olan güçleri onları hiç de düşünmedikleri ve beklemedikleri bir noktaya taşır. Kendi dünyalarında kendilerinin hem tanrısı hem de oyuncusu olan kahramanlar, başka tanrılarla karşılaştıklarında ise ne yapabileceklerini tahmin edemezler. Hayat Üretim Merkezi, sadece bir üretimin değil aynı zamanda ciddi bir tüketimin de merkezi olur aslında.

Öyle ki roman salt bir bilimkurgu eseri olmanın ötesinde, bir toplumsal yapı analizi de sunuyor okura. Arka kapakta da vurgulandığı üzere, “Dünyanı üretmek için kendini üretmen lazım” diyen Demiral’ın işaret ettiği konu her ne kadar gerçeküstü bir zemine kurulu olsa da günümüz dünyasının bir aynası olmaktan da çok uzak değil. Farklı yorumlamalara da açık olan roman, kendi alanında önemli bir işi şimdiden başarmış durumda. Gerisi, ütopyalardan korkmayan cesur okurlara kalmış.

Seran Demiral
Hayat Üretim Merkezi
İthaki Yayınları

 

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 1.sayısında yayınlanmıştır.